Mülkiyet-Toprak konusu ile ilgili olarak Rum basınında yakın geçmişte yer alan “…Türkler 41 yıldan beri üzerinde ısrar ettikleri ‘Global Takas bir kenara bırakıldı, kişisel mülkiyet öne çıktı …” haberi üzerine Rumlar bayram yapıyorlar. Bu haberler çerçevesinde KKTCne geçen ve 1974 öncesi sahibi oldukları evlerini ve arazilerini ziyaret eden yüzlerce Rum, bu evlerin 41 yıllık sahipleriyle tartışarak olay yaratmaya devam ediyorlar.
Mülkiyette çözümü bireysel düzeye indirgeme sorunları daha da büyütecek ve büyük bir kargaşa yaşanmasına neden olacaktır. Tarihte, dünyada yakın geçmişte yaşanmış benzeri konulara bakıldığı zaman , savaş sonrası ortaya çıkmış olan mülkiyet sorunlarının hep devletlerin birbirlerine tazminat ödemesiyle sonuçlandığını görmekteyiz. Konu ülkeler diğer bir değişle ihtilaflı devletler sorunun içerisine kesinlikle bireyleri katmamaları nedeniyle her iki tarafın bireyleri hiç bir şekilde karşı karşıya gelmemişlerdir. Konu devletler karşı karşıya müzakere masasında oturmuşlar ve mülkiyet Konusunu kendi aralarında çözmüşler ve de başarılı sonuçlar almışlardır.
Konu ile ilgili olarak; Sayın Prof.Dr. Ata ATUN, 12 Ağustos 2015 Çarşamba günkü Kıbrıs Gazetesindeki ATASÖZÜ Köşesinde “Mülkiyette Çözüm Mübadele İle Olmalı” başlıklı yazısında:
Birinci Dünya Savaşını takip eden Kurtuluş Savaşının 30 Ağustos 1922 günü kazanılan zaferle bitiminden sonra 30 Ocak 1923 tarihinde İsviçrenin Lozan kentinde imzalanan “1923 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadele Anlaşması” Türkiyede yaşayan Rumlar ile Yunanistanda yaşayan Türklerin yer değişimini yasal bir zemine oturtmuştur. Anlaşmanın;
Madde:1- “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklularıyla , Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyrukluların , 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak , zorunlu mübadelesine (enchange obligatoire) girişilecektir. Bu kimselerden hiçbiri , Türk Hükümetinin izni olmadıkça Türkiyeye, ya da Yunan Hükümetinin izni olmadıkça Yunanistana dönerek orada yerleşemeyecektir” şeklindedir ve mübadelede dini farklılığın eas alındığı görülmektedir.
Mübadele anlaşmasının 5. , 9. ve 10. Maddeleri, Türkiyedeki Rumların ya da Yunanistandaki Müslümanların mülkiyet haklarını ve taşınmazların tasfiye işlerini ele alacak adil ve hem taraflardan hem de tarafsız ülkelerin üyelerinden oluşan bir “Karma Komisyon” kurulmaktadır.
12. ve 13. Maddeler “Karma Komisyon”nun işleyiş tarzı ile yetkilerini belirlemektedir.
Tasfiye edilen taşınmaz malların kim tarafından nasıl ödeneceği de 14. Madde açık ve net olarak belirtilmektedir”. Mübadele Anlaşması için bakınız:hhtp://www.ataatun.org/?p=4964
Hem bizim hem de Rumların anavatanları olan Türkiye ve Yunanistan arasında bundan 92 yıl önce yapılmış ve başarıya ulaşmış nüfus ve mal mübadelesini içeren anlaşmanın aynısının adada barışın devamı isteniyorsa yapılması gerekmektedir. Böylesi bir anlaşma BMin son 47 yılda oluşturduğu Kıbrıs sorunu ile ilgili çözüm parametrelerinin “İki toplumlu, İki Bölgeli” kısmının tam ve eksiksiz olarak gerçekleşmesini sağlayacaktır.
Zaten bu örneğin “Nüfus Mübadelesi” bölümü 1975 yılında Nisan ayında başlayan ve beş kez toplanılan Viyana görüşmelerinin 3.sünde imzalanan “Nüfus Mübadelesi Anlaşması” ile gerçekleştirilmiştir. Bu anlaşmaya göre arzu eden Rumlar Güneye, Türkler de Kuzeye göç etmişler ve nüfus mübadelesi bu şekilde 40 sene evvel sonlandırılmıştır.
Mübadillerin geride bıraktıkları toprakların tazmini konusu da 1923 Mübadele Anlaşmasında olduğu gibi bireyler yerine KKTC devleti ile Rum Devleti arasında gerçekleşmesi ya da Annan Planında yer aldığı şekli ile iki bölgede barış ve huzur isteyen “bağışçılar” ve “bağışçı Devletler” tarafından ödenmesi , Kıbrıs sorununun hem barışçıl yollardan çözülmesine , hem de çözümün uzun süreli olmasına yol açacaktır….” demektedir.
Sayın hocamıza verdikleri çok değerli bilgiler ve yaptıkları değerlendirmeler için teşekkür ediyoruz…
1975de BM Genel Sekreteri Kurt Waldeimın gözetiminde yapılan ve Viyana görüşmeleri olarak bilinen bu müzakerelerden ortaya çıkan en önemli sonuç her iki tarafın da gönüllü olarak “Kıbrıstaki BM Barış Gücünün ayarlayacağı proğram ve yardım çerçevesinde Eylül 1975e kadar Nüfus Mübadelesi yapılması için aldığı karar olmuştur.
Kıbrısta gerçek anlamda iki kesimliliğin oluşmasının ardında 2 Ağustos 1975de Viyanada BM Genel Sekreteri Kurt Waldeim gözetiminde yapılan Nüfus Mübadele Anlaşması yatmaktadır. BM Barış Gücü aracılığı ile uygulanan Nüfus Mübadele Anlaşması ile Adada Kuzeyden güneye yaklaşık 120 bin Rum ve güneyden Kuzeye de yaklaşık 65 bin Kıbrıslı Türk geçmiş ve böylelikle Adada nüfus açısından homojen iki kesimlilik sağlanmıştır.Mübadele Anlaşması ve BM Güvenlik Konseyi gözetiminde uygulanması , BM Genel Sekreterinin 13 Eylül 1975de Güvenlik Konseyine sunduğu Raporda (5.11789/Add.2) yer almıştır.
Nüfus Mübadelesi Anlaşması ile Adanın Kuzeyi ve Güneyi fiilen bir ‘Ara bölgeyle birbirinden ayrılmıştır. Anlaşmanın önemli yanı, iki toplumun liderleri tarafından nasıl yorumladığı ile ilgilidir.
Rum kesimi liderlerinden Dr. Vassos Lysarides bu anlaşmanın imzalanmasına karşı çıkmış ve böyle bir mübadelenin üstü kapalı olarak Kıbrıs Sorununun iki bölgeli bir Federasyon ile çözüleceğinin kabulü anlamına geleceğini bildirmişti. Yani birleşme durumunda devlet yapısı eşir egemen iki toplumun oluşturacağı bir federasyon olacak bu da göçmenlerin geri dönmelerine önemli bir engel teşkil edeceğidir. Gerçekten de Rum tarafının yorumu bu şekilde olmuştur. Kaynak: Ezgi Tutkal, BİGESAM, AİHS Normları Çerçevesinde Kıbrısta Mülkiyet Meselesi 11.11..2011; Clerides, 1992:298-299;Ayla Gürel ve Kudret Özersay tarafından Cyprus and the Politics of Property, Mediterranean Politics , 11:3, s.39
Netice itibarıyla iki kesimlilik tarafların 1975de yaptıkları Mübadele Anlaşmasıyla gerçekleşmiştir. Bunu geriye dönüşü söz konusu değildir.
Sonuç olarak; Mülkiyet konusu , Kıbrıs sorununun en önemli çıkmazlarından biridir. Rumlar AB normlarının uygulanmasını istiyor. Bireysel Mülkiyette ısrar etmektedir. Türk tarafı ise AB normlarının uygulanmasını istemiyor ve de Mülkiyette global çözüm istiyor.
Mülkiyet konusunda tek çare ; kişilerin içinde olmayacağı “Global Takastır”. Tazminatlar da ancak siyasi çözüm isteyen devletlerin oluşturacağı fonlarla ödenebilir.
Dahası bu tazminatları Yunanistanın ödemesi gerekmektedir. Nedeni de çok açık ve seçik ortadadır. 1974 Barış Harekatının nedenlerini dünyada bilmeyen yoktur, ancak bilmek ve hatırlamak istemeyen Rum-Yunan ikilisine ve onlara destek olanlara şöyle bir kez daha hatırlatmakta yarar vardır:
21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla Kıbrıs Türk halkının çok kısa bir sürede yok edilerek Kıbrısın Yunanistana ilhakını düşünenler çok yanıldılar. Kıbrıs Türk halkı 11 yıl boyunca Rum-Yunan ikilisinin silahlı saldırılarına ve katliamlarına uğradı. On binlerce Türk göçmen durumuna düştü.
Bu yetmezmiş gibi 15 Temmuz 1974de Yunan Cuntası desteğinde Makariosa karşı darbe düzenlendi. Hedefleri Enosisi gerçekleştirmekti. Nitekim Cumhurbaşkanlığı görevine getirilen Sampson, daha 2.gününde “Kıbrıs Helen Devleti”ni ilan etmiştir. Garantör devlet olarak anavatanımız Türkiye; birlikte müdahale yapmak için İngiltere ile görüşmelerde bulundu, hatta Başbakan sayın Bülent Ecevit bu amaçla Londraya kadar gitti, ama İngiltereyi ikna edememiş ve Türkiye tek taraflı müdahale etmek durumunda kalmıştı.
1974 Barış Harekatının gerçekleşmesini Atina Temyiz Mahkemesi bile haklı bulmuştur. Yunan Temyiz Mahkemesi 21 Mart 1979 tarih ve 2558/79 sayılı kararında :
“…Zürih ve Londra Anlaşmalarına göre Kıbrısa yapılan Türk askeri müdahalesi yasaldır. Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirme hakkı olan garantör devletlerden biridir. Esas suçlular darbeyi hazırlayan ve icra eden ve bu suretle de bu müdahalenin koşullarını hazırlayan Yunan Subaylarıdır…” deniliyordu.
O halde Mülkiyet konusu ile birlikte gündeme gelen tazminatlar Yunanistan tarafında ödenmelidir. Niçin olmasın ki!....