Son günlerin en “ahmakça” kararlarından biri; Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin “Karantina Merkezi”ne dönüştürülmesidir.
Belki de Sağlık Bakanı, hepimizden daha akıllıdır…
Belki de Başbakan, günde 1000 hasta muayenesi yapılan, 300 kişinin acil vaka ile başvurduğu, ülkenin yüzde 80 sağlık hizmetini sunan bir kuruma yapılan “tahribatı” doktorlardan, tıp örgütlerinden daha iyi görebilecek vizyona sahiptir.
Bu yüzden de hastanedeki 1000 devlet çalışanını oradan uzaklaştırıp “hallaç pamuğu” gibi özel hastanelere savurmayı doğru bulmaktadırlar…
Belki de; çalışanlarının Şubat ayından beri maaşlarını ödemeyen ve onları evlerine gönderen özel sektör hastanesini bu zor günlerinde “kurtarmak” bu hükümetin önceliğidir…
Bu yüzden de; “hükümet” kendi uzman doktorlarını özel sektör hastanelerine gönderip “burada idare edin” diyebilmektedir.
Ne yazıktır ki hükümet, bu kararı ile aniden; kendi elleri ile panik ve kaos yaratmıştır.
Bu karara “hasta hakları” bakımından bakıldığında, insanın tüyleri ürpermektedir.
Yaşananlara bir bakınız…
İnsanlara telefon ediliyor ve “Gelin hastanızı alınız, hastane kapatılıyor” denilmektedir…
Orada yatan hastalar, özel sektör hastanelerine sevk edilmekte, ancak en basit ihtiyaçlar için bile “saçma sapan” uygulamalar yapılmaktadır.
Meclis Eski Başkanı ve Kültür Bakanı İsmail Bozkurt’un sözlerine lütfen kulak veriniz:
"Nalbantoğlu’nun karantina hastahanesine dönüştürülmesi için hastaların başka hastahanelere sevk edildiği biliniyor. Benim de bir yakınım YDÜ'ye sevk edildi. Tamam. Ama bugün YDÜ'den arayıp "birinin buraya gelip evrakları Nalbantoğlu’na götürmesi gerekir" dediler. Tanrı aşkına, "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?"
İnsanlar sokağa çıkmasın diye devlet yırtınır, medya yırtınır, aklı başında olanlar yırtınır ama bürokratik bir işlem için YDÜ'ye, ardından Nalbantoğlu’na gidilmesi istenir. En azından bu günlerde bu işlem, iki kurum arasında telefon, whatsup ya da başka bir internet işlemi üzerinden yapılamaz mı? Bunu düşünen biri yok mu?
Bu çığlık, ilgililerin kulağına gidip önlem alınır mı? Bilemiyorum.”
BNDH; aslında bir dev işletmedir. Oradan yararlanan onbinlerce hasta mevcuttur. Bu hastalar, halen ne yapacaklarını, nereye başvuracaklarını bilmez durumdadırlar.
Örneğin; onbinlerce diyabet hastası ne yapacak?
Kendilerine yıllarca bakan kamu doktorları orada yok… Özel hastanelere gönderilmiş.
Reçeteleri, sabah belirli saatlerde pratisyen başka doktorların yazacağı söyleniyor.
Hem; sokağa çıkma yasağı var, hem 65 yaş üstü kronik hastaların “riskli” gruba ait olduğu ısrarla belirtiliyor; ama bu hastaların hastaneye gidip reçete yazdırmaları talep ediliyor.
Tabii; doğal olarak özellikle yaşlı hastalar “Garantina”ya dönüştürülmüş Devlet Hastanesi’ne gidemeyecekler.
Gitmeleri de zaten riskli ve tehlikeli…
Bu yüzden; “Corona”dan korunalım derken, onbinlerce insanın sağlığınınciddi anlamda riske atıldığını görmek için “sağlık uzmanı” olmaya gerek yok…
Üstelik her akşam koca koca profesörler TV ekranlarında “Normal ama riskli hastalar; sakın ha garantina hastanelerine gitmeyin” diye bar bar bağırırken, bizimkiler bu yaşlı insanların Nalbantoğlu’na gitmesini nasıl isteyebilir?
Bakın; bir kamu doktoru (Dr. İsmet Başar) sosyal medyada, Nalbantoğlu’nun pandemi hastanesi olması konusunda neler söylüyor:
“Kamuhekimlerinin, TabiplerBirliğivetabipodalarının, HekimlerSendikası’nınhepimizindilindetüybitti, sağlıkhizmetlerinin % 80’inin karşılandığı, başkahastanelerdeyapılamayanyüzlerceprosedürünyapıldığı, diyalizmerkezi, yenidoğanservisi, onkoloji, anjiyolaboratuarı, kalpdamarveböbreknakliameliyatlarınınyapıldığı, 7 ameliyathaneodasıolan, her yılyüzbinlercehastayaacilveacilolmayanpoliklinikhizmetiverentekhastanemizinpandemihastanesiolmamasıiçinkamuhekimleriçağrılaryaparkenkamuoyu, halkımızdestekvermedi, maalesefumursamadı. Bu gayretlergösterilirkenbaşkaözelkuruluşlarkendiiçlerindegenelgeleryayınladılar, Lefkoşahastanesikarantinaoluyor, yoğunsevklerolacak, hazırolundiye. Koyun can, kasap da et derdindeydi.”
Tabii; Dr. İsmet Başar, yerden göğe kadar haklıdır. Bu konuda halkın tepkisiz kalmasına yaptığı vurgu ise çok yerindedir.
Aslında içinden geçilen dönemin hassasiyetinden ötürü halk, “hükümet”ebonuslar vermekte, ancak o da “ahmakça” işler yaparak bu ortamı zehirlemektedir.
Özellikle “hükümet”in 25 gün boyunca “kararsız”lık geçirmesi, önce Mağusa’yı saptaması, sonra siyasetçi kavgaları yüzünden bundan vazgeçmesi hiç de affedilecek bir durum değildir.
Bir başka doktora da kulak verelim: Dr. Erden Aşardağ diyor ki: “Özel muayenehaneler, geçici olarak devletleştirilmelidir. Aksi halde net olarak söylüyorum, birçok hastamızı maalesef evde kaybedeceğiz.”
Tabii; eğer “Olağanüstü durum” ilan edilseydi, elbette özel hastanelere el konulabilecekti. Ama şimdi tam tersi yapılıyor. Batık hastanelere fahiş kiralar ödenerek “devlet” oralara taşınıyor.
Son söz şu: Daha hiçbir ciddi sorunla karşılaşmadığımız halde hükümetin kendi eli ile “kaos” yaratması ileriki günler bakımından hiç de güven vermiyor. Nalbantoğlu’nun sağlıktaki “rol”ünün sıfırlanması tam da “Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir” anlayışıdır.