OSMAN ÖREK MİLLİ DAVANIN TEMEL TAŞLARINDANDI

Abone Ol

            Dr. Küçük özgürlük ve var oluş bayrağını açtığında Rauf Denktaş’ın dahil olduğu dava grubunun en önemli isimlerindendi.
            Rumların ENOSİS hayalleri 1955’in 1 Nisanında başladı.  Bu hayaller esasında çok önceden başlamıştı da organize örgütlü olarak yer üstüne çıkmaları bu tarihte başlar.
            Rumların bu hayallerini gören Dr. Küçük, genişletmekte olduğu gurubuyla bütün köyleri dolaşarak davamızı anlatıyordu.  O köy gezilerine genellikle Dr. Küçük söz alırdı.
            Osman Örek’i ilk kez o meydan mitinglerinde attığı nutuklarla tanımıştım, öğrencilik yıllarında.  Türkiye’nin uyanışı hayli zaman almıştı.  Özellikle heyetler halinde Dr. Küçük’ün Ankara çıkarması hiç bitmedi.  Her Ankara’ya gidişinde genellikle yanında Rauf Denktaş ve Osman Örek, Faiz Kaymak, Ahmet Midhat Berberoğlu ve dahaları vardı.
            Heyetin her Ankara dönüşünde Atatürk Meydanı’nda toplanan kalabalığa hitabedenlerden biri de Osman Örek’ti.
            Osman Örek çok iyi bir hatipti.  Ankara’dan aldıkları güçle çıktıkları yoldaki ilerlemelerini uzun uzun anlatırdı konuşmalarında. Makarios’sa Rumların yoğun olduğu bölgelerde konuşma yapar ve hedeflerinin ENOSİS olduğundan bahsederdi.
            Benim Osman Örek’le yakın çalışma içine girdiğim dönem, 21 Aralık 1963’ten sonraki dönemdi.  Hani bütün erkanın kurşunlar altında Dr. Küçük’ün ikametgahındaki camlıkta toplandığı günler...
            O zor günlerde ne makam kalmıştı, ne de ayrı çalışma odası.  Yaklaşık kırk kişiydik o camlığa doluşan.  Lakin ilk günden Osman Örek, eski günlerdeki gibi yine Doktor’un yanındaydı.  O günlerde kimler kimler yoktu ki...
            Dr. Niyazi Manyera, Fazıl Plümer, Ahmet Midhat Berberoğlu, Halit Ali Riza, Ümit Süleyman, Cumhurbaşkan Yardımcılığı memurları ve daha bir sürü insan...
            Osman Örek hukuk tahsilini İsstanbul ve Londra’da yapmıştı.  Şahane İngilizcesi vardı. 
            Zaten Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda 70:30 paylaşımında üç Türk bakan olmuştu.  Bunlar, Osman Örek Dışişleri, Dr. Niyazi Manyera Sağlık ve Fazıl Plümer de Ziraat bakanı olmuşlardı.
            Şayet yeni bir düzen kuracaksak, elbette eski bakanlar olabildiğince bakanlıklarına sahip çıkacaklardı.  Nitekim Osman Örek aldı kalemi eline ve yıllarca Kıbrıs rapor ve dış ülkelere yazılar yazarak sesimiz oldu.
            O günlerde evlerden bayrak ve battaniye topluyorduk.  Silahlar susmuyordu.  Ayluka bölgesinden bayrakları toplarken Denktaş’la karşılaşmıştık köşe başında.  Üzerinde mücahit elbiseleri ve belinde tabancası vardı. Bize ne yaptığımızı sorduğunda kendisine bilgi vermiştim.  Sonra Lefkoşa’nın daracık sokaklarında kaybolmuştu.
            Rumlar lehine BM Genel Kurulunda çıkan karar gününde ilk kez Denktaş’a konuşma hakkı vermişler ve en ateşli konuşmasını masayı yumruklayarak yapmıştı.  Osman Örek de kendisi ile beraberdi.  İngilizce kelimeler bir su gibiydi.  O karar, Denktaş’ı ve Dr. Küçük ve Osman Örek’i kahreden karardı.  Kıbrıs’a gelmek üzere Türkiye’ye gittiklerinde Makarios Denktaş aleyhine bir karar çıkarmış ve onu istenmeyen adam ilan etmişti.
            İşte o karar yüzünden Denktaş ve ailesi yıllarca Ankara’da yaşamak zorunda kalmıştı.  Lakin Osman Örek dönebilmişti.  Bundan sonra Dr. Küçük’ün en yakın çalışma arkadaşı olmuştu.
            Kıbrıs Türkü’nün ilk idari ve siyasi yapılaşması, Genel Komite ile başlamıştı.  Ben de Genel Komite’nin sekretaryasında görev aldığım için bütün çalışmaları çok yakından izliyordum.  Zaman zaman Osman Örek’in raporlarını bazı arkadaşlarla beraber son şekle sokuyorduk.  Ve yıllarca teke tek veya ekip halinde Osman Örek’le çalışmam olmuştu.
            Ondan sonraki dönem, bakanlıkların gerek bina, gerekse idari yönden yapılaşması oldu.  Bense Dr. Küçük’ün Özel Kalem görevlisi olarak  kendisi ile tam on yıl çalışma şansım olmuştu.
            Nisan, 1968’de Denktaş adaya dönünce daha aktif politikalar üretilmeye başlamıştı. 
            Birinci ve İkinci harekattan sonra bir devlet olma yolunda ilerlemeye başladık ve o yapılaşma içinde kendi devletimizi kurmuştuk.
            Cumhuriyetçi Halk Partisi’nden sonra Ulusal Birliğin kurulmasıyla uzun bir süreç başlamıştı.  Nihayet Osman Örek, 1978’de hem UBP’nin Başkanı, hem de KKTC’nin başbakanı olmuştu.
            Yıllar sonra eşim Ünal’ın dayısının torunu Dr. Hasan Gümüşdağ’la Osman Örek’in kızı Yeşim’in nişan törenine katılmıştık.  Nişan Osman Örek’in Ledra Palace arkasındaki evinde olmuştu.
            O nişan gecesinde Osman Örek’le yan odaya geçerek uzun uzun konuşmuştuk. Osman Örek bana duvardaki Yağlı boya tabloyu göstermişti.
            “Bak kardeşin Mehmet Erdel’in tablosuna.  Hala bizim duvarda duruyor” demişti.  Hani laf lafı açar deriz ya...
            O akşam derin sohbetlere dalarken bana şöyle demişti:
            “Yahu Osman, hangi siyasinin hayatta iken heykeli dikilir?” diye sormuştu.
            Kastettiği heykeller, Dr. Küçük’le Denktaş’ın Gönyeli çemberindeki heykellerdi.
            Esasında o heykellerin tasarlanmasında ilgililer Osman Örek’i de düşünmeliydiler.
            Epey zaman sonra Dr. Küçük’le Geçen Günlerim adlı kitabı yazdığımda Denktaş’a vermişti yayınlaması için.  O kitapta “Dr. Küçük-Osman Örek münasebetleri” kısmı vardı.  Ve ben, kitaba heykel meselesini de koymuştum.  Sanırım Denktaş’ı rahatsız eden o heykel meselesi üzerine isim vermeden bazı açıklamaları olmuştu.   “Bir insan ölmeden neden heykelini dikiyorsunuz?” sorusunu basın yoluyla soruyordu.
            Neticede o kitabı Denktaş yayınlatmamış ve Dr. Küçük Vakfı basmıştı.
            Anlatacak çok anılarım var.
            Neticede şunları yazabilirim...
            “Osman Örek, davamızın temel taşlarındandı.”
            Bir gün Osman Örek’le Atatürk Meydanı’nda buluşmuş ve ayaküstü kendisine sormuştum.
            “Efendim hatıralarınızı yazdınız mı?”
            Bana şöyle demişti:
            “Yahu Osman sağlığımla uğraşıyorum.  Birşeyler karaladım ama tam olarak hatıralarımı yazdığımı söyleyemem.  İstersen teypini al, gel de ben sana anlatayım” demişti.  Esasında kendisinden iki şey istemiştim.
            Birisi kendi hatıraları, diğeri de onun ifadeleri ile Dr. Küçük kitabı için bir yazı yazması.
            O an bana bir de şunu söylemişti:
            “Sen Dr. Küçük’le benden fazla zaman geçirdin.  O nedenle yazıya ihtiyacın yoktur.”
            O konuşmanın üzerineden 3 ay gibi bir zaman geçmişti ki, Osman Örek’in vefatını öğrendim.
            Bütün dava mücadelesi boyunca hep bu üçlü gözümüzün önünde oldu.  Dr. Küçük-Denktaş ve Örek”
            KKTC’nin kurulmasında Meclis basamaklarında çekilen bu üç önemli adamın görüntüsü, hala üçlü dava adamları olarak rölyeflerde hayat bulmuştur.
            Allah gani gani rahmet versin. Mekanı da cennet olsun Osman Örek’in, gidişinin 25’nci yılında.