Oyuna gelmeyelim de!

Abone Ol

BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Eideye  güvenlik ve garantilerle ilgili tartışmalara rehberlik edecek ortak belge hazırlama görevi  verildi ya, nedense aklıma Kılavuzu karga olanla başlayan atasözümüz geldi.

Espen Barth Eide kim?

Kıbrıs ta garantörlük müessesesinin neden gerekli olduğunu anlayamamış yabancı bir diplomat.

ABD den AB den, Kıbrıs sorunu bitsin de nasıl olursa bitsin davranışı içindeki kesimlerden talimat alan maaşlı bir adam.

Vücut diline baktığımızda sayın Akıncı New York ta çok sıkıntılı saatler yaşamışa benziyor.  Zira garantörlüğün Kıbrıs Türkü için ne anlam ifade ettiğini o masanın başında oturanlar arasında en çok o biliyor.

Rum kesiminde Diko başta olmak üzere, Edek, Çevreciler hareketi, Vatandaşlar İşbirliği vb, gerçekleştirilen son New York görüşmesi sonrasında Anastasiadis e ver yansın ediyor, ağır eleştiriler getiriyorlar.

Bu eleştirilerin hiç biri inandırıcı değil!

Bunlara bakarak kazanım elde ettiğimiz yanılgısına kapılmayalım.

Anastasiadis in istediği oldu!

BM Genel Sekreteri tarafından yapılan açıklamalar her ne kadar “ne şiş yansın , ne kebap” mahiyetinde olsa bile, Anastasiadis Türkiye yi ve bizleri büyük bir oyunun içine çekmiş durumdadır!

Hele yetkisi bulunmayan , sembolik olarak sadece sandalyesi olan bir dönüşümlü Başkanlık uğruna Garantörlüklerin sulandırılması demek, Kıbrıs Türkünün 3-5 yıl sonra felaketlerin içine çekileceği anlamını taşır.

Tıpkı 1963 yılında olduğu gibi, Anayasanın değiştirilme girişimleriyle karşı karşıya kalacağımızaşikardır.

İki yıl boyunca yapılan ikili görüşmelerde azar, azar verilen tavizler Kıbrıs Türkünü Annan Planının da gerilerine getirdiği ortadadır.

Aramıza gelecek Rum sayısı, dörde - bir nüfus yapısı, dört özgürlük kavramının Türklere uygulanmayacak olması, toprak kaybımızı tescil eden haritanın sunulması.

Gelinen aşamada son darbe,  garantilerin, güvenliğin ve toprakta verilecek tavizlerin de tamamlanmasıyla vurulmuş olacaktır!

İçimize seçme ve seçilme hakkı ile yerleşecek Rum varlığı bir tarafa, dört özgürlük başlığı altında KKTC’nin her tarafına yayılacak yüzbinlerce Rum ve Yunanlının ekonomik gücünü de hesaba kattığımızda biz yokuz demektir.

Beş on yıl zarfında pılıyı, pırtıyı toplayan adayı terk edecek demektir.

Bütün bunların hayati öneme ait olduğu bilincini kaybetmeden, geçmişi unutmadan geleceği tehlikelerin içine çekmeden bir uzlaşı olacaksa kabulümüz, aksi takdirde “azıcık aşım, dertsiz başım” derdi atalarımız!