Büyük Han'ın simgelerinden Ahmet Kanan'a, nam-ı diğer Vadilili Ahmet Usta'nın yeri, tarihi sulu muhallebisi, sütlaç ve sütlü muhallebisi, kahvesi ve limonatası ile hoş sohbeti her gün binlerce yerli ve yancı turisti ağırlıyor

 

 

Fehime ALASYA

Hayatı göç ile oradan oraya savrularak geçen, yaşadığı her şeyden bir tat almasını bilen ve hayatındaki değişikliklerle beslenen Ahmet Kanan'a, nam-ı diğer Vadilili Ahmet Usta’nın hayatına ortak oluyoruz.

“İlk kez bu kadar konuştum anlattım hayatımı Hanım kız” diyen Vadilili Ahmet Usta, HALKIN SESİ’ne gösterdiği fotoğrafları ile sizi tarihte kısa bir yolculuğa çıkartıyor. 

Büyük Han'ın simgelerinden Ahmet Kanan'a, nam-ı diğer Vadilili Ahmet Usta'nın yeri, tarihi sulu muhallebisi, sütlaç ve sütlü muhallebisi, kahvesi ve limonatası ile hoş sohbeti her gün binlerce yerli ve yabancı turisti ağırlıyor. Arkadaşlarının ve çevresinin yıllardır vazgeçilmez mekânı olan Ahmet Usta, onların varlığına duacı… Büyük Han’ın sevilen simalarından Ahmet Kanan, yıllarca kunduracılık yapmış ve hayatını kunduracılık ile kazanmış, uzun zamandır, kunduracılıktan emekli olup Büyük Han’da kendi değimi ile “Hayatın geç de olsa tadını çıkarıyor”

1934 yılında Vadili köyünde doğup büyüyen Ahmet Kanan, ilkokulu bitirdi ve Vadili köyünde ayakkabıcı yanında çırak oldu. Kunduracı olmayı hedefleyen Kanan, emin adımlarla ve yılmadan bu yolda ilerledi. Bu uğurda birçok usta yanında çalışan ve birçok iş yeri değişen Kanan, sonunda kendi işinin patronu, iyi bir usta olmayı başardı. Birçok köy gezdiğini, göçebe yaşadığını anlatan Ahmet Usta şaşkınlığımızı anlıyor ve hayatını çok iyi ifade eden bir atasözü ile özetliyor bizlere: “Gezgin tilki, yatan aslandan daha kıymetlidir!”

Ahmet Usta sözlerine şöyle devam ediyor:

“Yaklaşık iki yıl Vadili’de işledim, oradan kaçıp Sinde'ye gittim işlemeye. Ustam hep Rumdu, çalışma arkadaşlarım da... Lisi’ye (Akdoğan’a) gittim. İki sene da orda çalıştım. 1952 yılında da Lefkoşa'ya geldim, burada da gene çırak olarak çalıştım ve yıllar sonra yarım kalfa oldum. 1958 yılında göçmen düştüm, Rum tarafından kaçıp yeniden doğduğum yere baba evine Vadili’ye sığıntı oldum. Rum tarafında evlendiydim, 57 tepesine.”

“İLK DÜKKÂNIM EVİMİN SÜNDÜRMESİYDİ”

1956 yılında teyzesinin kızı Vacide Hanım ile evlenen Kanan, dört yıl nişanlı kaldıktan sonra evlenmiş, 1958 yılında da bir erkek çocuk babası olmuş. Büyük Han’da çoğu zaman yanında olan oğlu Mehmet ve iki torunu ise guru kaynağı… Eşi Vacide Hanım ile 1958 yılında Lefkoşa’ya Ayluga Mahallesi’ne yerleşen Ahmet Usta, Lefkoşa’daki ilk kunduracı dükkânının evinin sündürmesi olduğunu anlatıyor. Kanan, “İlk dükkânım evimin sündürmesiydi. Bir müddet işledikten sonra Turunçlu Camisi yanında bir dükkân kiraladım. Ayni zamanda Rum tarafına potin yaptım 1963 yılına kadar. Olaylar başlayınca tekrar mahalleme döndüm, bir arkadaşın dükkânına. 1965 yılında Asma Altı’na açtım dükkânımı, ardından yıllar geçti, orası burası, geçim derdi derken hayatım göçebe geçti hiç bir yerde oturmadım. Bu yüzden de çok bilirim...” diyor.

“HANIMIM BENİMLE 30 YIL İŞLEDİ, BANA ÇOK HİZMETİ VAR”

1952 yılından beridir Lefkoşalı olan Vadilili Ahmet Usta, büfecilik de yapmış, kunduracılık da, kahvecilik de… Birçok işe girip çıkmış en sonunda da 2002 yılında Büyük Han'ın içerisinde dükkânını almış ve oraya yerleşmiş. 2002 yılından önce prostat ameliyatı olan Kanan, kunduracılığa aylarca ara verince hem piyasadan kopmuş, hem de malzeme eksikliği yaşamış. Veresiyeden de usanıp bıkan Kanan, hanımına demiş ki "Ben artık sabah evden çıkıp akşam eve dönünce işimi bitirip temiz para ile döneceğim, usandım bu veresiyeden, bur borçtan" ve büfe açmaya karar vermiş. Yıllarca tüm yatırımlarını yapan Ahmet Usta, ne yaptıysa alın teri ile yaptığının altını çizerken, ülkemizdeki geçmiş siyasetçilere de sitem etmeden geçemiyor: “Evet geçinmek zordur ama olsun, ben yıllarca o yatırımları yapmasaydım nasıl dururdum burda? Eskiden kanun da vardı, şimdi kanun mu var? Hiçbir hükümetten bir fayda sağlamadık, hep alın terimizle çalıştık. Hanımım benimle 30 yıl işledi, potin yüzü keserdi bana, en az benim kadar hizmeti var bana. 1965 yılında bu han tamirde iken ben buradakilere su kahve yapardım, beni bilirlerdi, zaten burasıyla içli dışlıydım, 2002 yılında burayı açtıklarında ben de geldim buraya. Bazen duyardım siyasilerimiz burada ayaklarını uzatıp konuşurlardı, ‘İngiltere’ye ve bunun gibi yabancı ülkelere giden Türkler hiçbir şeyleri yokken kalkındı, durumları iyi, bizimkiler neden ayni yerde sayar?’ derlerdi, ben de derdim ki ‘e siz bizi hayır ettirmediniz ki, siz insanınızı kalkındırmadınız…’”   

“5-6 AY EVVELİNE KADAR ‘YAŞLANDIM’ DEMEZDİM”

 Bazı sağlık sorunları yaşayan Ahmet Usta yine de mekânından kopamıyor. Bize Büyük Han’da nasıl zaman geçirdiğini anlatıyor:

“2014’ün yılbaşına kadar her gün sabah 5’te dükkânımı açtım, yıllardır bu böyle, ama artık çok sabah gelemem belim ağrır. Artık saat onda gelirim. Ben saat üçte gaçarım, işçiler de bazen altıya kadar işler, devam eder... Çok bir getirisi yok ki, masraf çıksın yeter dedik başladık buraya. Şimdi da evde oturacağıma burada otururum. Buraya gelen, tanıştığım gençler, Türkü de Rumu da beni çok sever, ben de onları, herkesten memnunum.

 5-6 ay evveline kadar hiç yaşlandım demezdim, biraz rahatsız oldum 6 ay önce de yaşlandım dedim. Bazı görevleri oğluma devrettim, artık istirahattayım... Artık muhallebiyi de ben yapamam ama ben öğrettim, başında dururum kızı yapar. Hep tanıdık gelir. 2002’den 2015’e değişen bir şey yok, cumartesileri çok kalabalık olur ama geçinirik gene. Turistler bir kapıdan gelir öbür kapıdan çıkar, ailevi gelen turistlerin dinlenmek isterken bize bir faydası olur sadece, ancak öyle...”

“HAYATIN TADINI ALMAYA GEÇ BAŞLADIM”

Fotoğraflarıyla, anlattıklarıyla yıllar öncesine dönen Ahmet Usta, hafızasında canlanan birkaç anısını da bizimle paylaşıyor. Ahmet Kanan: “Paralı değildim, gece nöbet dutardım, gündüz işime giderdim, eğitim alırdık askerde. Ben işlerken bütün gün otururdum ya, dizimde potin çakardım, koşmak eğitim yapmak zor gelirdi bana. Komutanım kızdı, niye doğru yürümem diye, dedim ayaklarım ağırır. Ceza da verdi bize… Mücahitlik yıllarında az mı olay yaşadık, bir gece de karanlıkta mevzili bulup yatmaya giderdim, arkadaşlar bağırdı; ‘dur, uçuruma giden’ dedi, durdum, yoksa şimdi hayatta olmayacaktım.” diye mücahitlik yıllarından birkaç anısını paylaşıyor.

 

Büyük Han’da sürekli bulunan Ahmet Usta, kendi hatırına gelen birçok arkadaşı olduğunu söylüyor ve en önemli şeyin bir güler yüz bir tatlı huzur, hoş sohbet olduğunu ekliyor ve bu konuyla ilgili de bir anısını anlatıyor: “Yunanlı bir hayle Rum geldi. Rumca bize bir Türk kahvesi yap lütfen dediler, dedim yok size yarı Rum yarı Türk kahvesi yapacam. Siz kalkıp da Yunanistan’dan buraya geldiniz, ben size karışık bir kahve yapayım dedim. Güldüler, yaptık içtiler. Gittiler iki sene sonra geldiler, sordu, tanıdım mı beni? diye, hayır dedim. Bana dedi ki seni Yunanistan’da anlattım, yarı Türk yarı Rum kahvesi içtiğimizi söyledim ve gene o kahveyi içmeye geldik dedi. Öyle bir hatıra kaldı, sevgiyi saygıyı kazanmak zordur. Bu insanların hepsi hemen hemen benim hatırım için gelir. Sabahtan gelirler, hiç eksik olmazlar çok şükür... Hayatın tadını almaya geç başladım, ama olsun, şimdi da hayatımı yaşarım...”