“Paradigma”nız batsın…

Abone Ol

“Düğün-dernek” modundaki “Hükümet”in, Girne’deki propaganda “show”unda, Başbakan Ersin Tatar, müthiş bir “saptama” yaptı ve dedi ki:
-Hükümet olarak, Cumhurbaşkanı Akıncı'nın Kıbrıs konusundaki politikasını benimsemiyoruz…
Elbette Hükümetimiz; Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs konusunda savunduğu politikaları benimsemek zorunda değil…
“Devlet” işlerini iyi bilenler, Kıbrıs sorunundan azacık anlayanlar, yakın tarihimizde Hükümet ile Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs konusunda farklı “vizyon”larının olabileceğini, bunun da demokrasilerde hiçbir “mahsuru”nun olmadığını bilirler…
1985-1986’da; UBP ile TKP koalisyon kurdu…
TKP; ikide bir Ersin Tatar’ın yaptığı gibi, “Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs politikasını benimsemiyoruz, demedi…
Ama herkes biliyordu ki; rahmetli Denktaş ile TKP Kıbrıs konusunda “taban tabana” zıt görüşlere sahiptiler…
1994’te CTP ile DP koalisyon kurdular…
CTP; Sayın Tatar’ın sabah akşam yaptığı gibi “Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs politikasını benimsemiyoruz” demedi…
1999’da UBP ile TKP yeniden koalisyon kurdu…
TKP; Cumhurbaşkanı Denktaş ile olan “fikir ayrılığı” üzerinden Hükümetçilik yapmadı…
Daha sonraki yıllarda da hep böyle oldu…
TKP de; CTP de, koalisyon ortağı iken, Cumhurbaşkanı’na Tatar’ın üslubu ile saldırmadılar…
Bu “siyasi terbiye” bugünlere kadar “yaralanmadan” geldi…
Bizim yakın tarihimizde, en büyük “Başbakan-Cumhurbaşkanı” kavgası, ne yazıktır ki rahmetli Denktaş ile Derviş Eroğlu arasında yaşandı…
Biri Cumhurbaşkanı, biri Başbakandı…
Bu toplum; her gün, çok “çamur”lu bir siyasi kavgaya şahit olmaktaydı…
Üstelik tartışmanın düzeyi son derece düşüktü ve insanın yüzünü kızartan laflar, dedikodular, sataşmalar, suçlamalar etrafta uçuşmaktaydı…
Aradan çok uzun yıllar geçti…
Ersin Tatar, o günleri bilmeyebilir, hatırlamayabilir…
Çünkü Londra’daydı…
Ancak böylesi bir “dalaşma”nın yapacağı toplumsal “tahribatı” ölçümleyecek kadar zeki biridir.
Normal demokrasilerde; Cumhurbaşkanı ile Hükümet arasında, siyasetin tüm alanlarında “fikir ayrılıkları” olabilir… Parti seçimleri ile gelenlerin kurdukları koalisyonlarla halkın doğrudan oy vererek seçtiği “Cumhurbaşkanı”nın ters düşmesi, son derecede doğaldır.
Bereket versin ki Sayın Akıncı, o hatırlamak istemediğimiz kavgacı sağ siyasetçilerin “mirasını” anımsatan Tatar’ın sulu saldırılarını “fikir” taşımadıkları için dikkate almamaktadır.
Ama; gerçekten bizim sorunumuz bu mu?
Cumhurbaşkanı yüzde 60’ın üzerindeki halka, seçimden önce başka, şimdi başka mı söyledi? Yoksa bu iki koalisyon ortağı “ansızın” seçim öncesi sundukları “manifesto”larını inkar ederek yeni bir “paradigma” aşkına mı tutuldular?
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, seçimlerde sunduğu “program”ı ve “vizyon”u terk etmedi.
Çünkü, demokrasilerde halkın size oy verdiği “manifesto”nuza sadık kalmak diye bir çağdaş ölçüt vardır.
Akıncı buna uydu ve makama seçildikten sonra şimdiki Hükümet ortaklarının yaptığı gibi, seçimlerde söylediklerinden “cırlamadı…”
Ancak bu tartışmanın “can alıcı” bir başka noktası daha vardır…
Tatar “Akıncı’nın Kıbrıs konusundaki politikası” demektedir…
Gerçekten, Akıncı’nın, kişisel olarak kendisinin “dizayn ettiği” bir Kıbrıs politikası mı var?
Yine “devlet”in ne olduğunu bilenler, az çok mürekkep yalayanlar bilirler ki, bu ülkede Cumhurbaşkanı kendi kafasının doğrultusunda gitmez, gidemez…
Bugün, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak olan herhangi bir kimse; hangi siyasal ideolojiye sahip olursa olsun, kendisini bağlayan prensipler, anlaşmalar ve ilkeler karşısında kafasına göre takılamaz.
İşte Sayın Akıncı da, kafasına göre takılmadığı için, uluslararası hukuka saygı duyduğu için, burada bir “devlet” ve bu devletin devamlılığını var saydığı için, kendisinden önce imzalanan anlaşmaların “zemininde” görüşmeleri sürdürmüştür.
Daha net söyleyelim…
Sayın Akıncı bugün; 11 Şubat 2014’te Derviş Eroğlu’nun “toplum lideri” olarak imza attığı anlaşmanın bir “milim” dışına çıkmamıştır.
Bu “anlaşma” BM’nin arşivinde ve bu “devlet”in arşivinde bulunmaktadır.
Ne diyordu Sayın Eroğlu’nun altına imza attığı anlaşma?
“Anlaşma, ilgili Güvenlik Konseyi Kararları ve üst düzey anlaşmalarda yer aldığı şekilde siyasi eşitlik temelinde iki toplumlu, iki bölgeli federasyona dayalı olacaktır.”
Sayın Akıncı, seçimlere girerken, bu anlaşma ortadaydı ve buna bağlı kaldı. Tatar ve Özersay gibi seçimlerden önce başka söyleyip sonradan “cırlamadı”…
Sayın Cumhurbaşkanı, bu “anlaşma”dan sonra, Rum tarafı ile hiçbir yeni anlaşma imzalamadı.
BM’nin resmen tanıdığı ve bağlı olduğu “belge” Dr. Derviş Eroğlu’nun imzaladığı belgedir.
Kısacası; Ersin Tatar, aslında “Akıncı’nın Kıbrıs politikasını benimsemiyoruz” dediğinde, çok sevdiği, kendi partisinin Onursal Başkanı Eroğlu’nun imzaladığı “anlaşma”yı reddetmektedir.
Nerede?
Sarayönü’nde…
Kendisi ve ortağı; “Biz 11 Şubat 2014 belgesini tanımıyoruz” diyebilirler mi?
İşe neden buradan başlamıyorlar da, Sayın Cumhurbaşkanı’ndan; bağlı olduğu bir uluslararası anlaşmanın dışına çıkmasını, kendileri gibi düşünmesini, ya da hayaller kurmasını talep etmektedirler?
Sonuç şudur; Akıncı’nın kendine has, aklından uydurduğu bir “Kıbrıs politikası” yoktur. Bu politika, Akıncı daha makama oturmadan Türkiye ile birlikte belirlenmiş ve altına da Eroğlu imzasını atmıştır.
“Papadigma” dedikleri “cırlama” oyunlarına başvurmak için, önce Eroğlu’nun imzaladığı bu belgeyi ortadan kaldırmaları gerekmektedir ki bu da BM’ye meydan okumaktır.
Yaparlar mı? Bu iş Girne’de nutuk atmaya benzemiyor.