Hani bir söz vardır param rezil canım aziz diye. Daha iyi, daha kalıcı bir şeye sahip olmak veya daha rahat etmek için biraz daha çok ödeme yapmayı göze alarak daha nitelikli bir kazanç umarsınız. Kendinize hak görürsünüz hedef kazanca ulaşmayı. Siz dürüstçe,yiğitçe bedelini ödemişsinizdir. Artık hizmet veya satın alınan şey sizindir. Kuzey Kıbrısta benim için bu söz farklı bir biçimde evrilerek param rezil, ben rezil olarak değişmiştir. Tüketici ile satıcı arasındaki ilişkide bir dram yaşandığını düşünüyorum. Tüketicinin haklarının nerede olduğunu, nasıl korunduğunu anlayamadım. Görünmez bir tüketiciler derneği mevcut. Etkisi ve tepkisi olmayan bir dernek sanki. Bunun yanında 2003te Tüketicileri Koruma Yasası çıkarılıp 2010da ise değiştirilmiş. Aldığım duyumlara göre vatandaş mağduriyetini dava açarak gidermeye çalışsa da mahkeme sürecinin uzunluğu mağduriyetin daha da artmasından öteye geçemiyor. Hani hep konuşan, hep bilen bir toplumuz ya tüketici-satıcı ilişkisinde de bu bilgeliğimiz çok sesli bir koro gibi. Tabi ortada hoş bir müzik yok. Sadece gürültü. Bu da sizin doğru adım atmanızı aklı selim davranmanızı engelliyor ya da artık uğraşmak istemiyorsunuz.
Kendime servislerinin iyi olması ile meşhur bir şirketten yeni bir bulaşık makinesi almıştım. 5-6 ay sonra yıkamaz ve kurutmaz oldu. Hani şikayet edemem her ne zaman arasam servis geldi de ben artık her şey için servisi çağırmaktan sıkıldığımdan bulaşıklarımı uzun süre elde yıkadım. Ama yaz geldi, ihtiyaç duydum makineye. Tabii ki servis hemen geldi. Derdini anlattım makinenin. Beyefendi sorular sordu. Öyle sorular ki neredeyse kendimden şüpheye düşeceğim. İyi niyetliydi ama cevaplarım onu tatmin etmemiş olacak ki ‘psikolojik olmasın deyiverdi. Ben de ‘ama sizin bu malların psikolojisi çok bozuk, hemen hemen her aldığım ürün için buraya geldiniz dedim. ‘Doğrudur çamaşır makinenize de ben gelmiştim dedi. Ama hala daha bulaşık makinemin derdini anlamadı. ‘Bakın Lefkoşada 15 senedir çalışan ve bir kez bile servisini arama ihtiyacı duymadığım filanca markanın psikolojisi hala normal keza çamaşır makinesi de aynı durumda dedim. Sonuç: sevgili bulaşık makinemin ısıtma ve temizleme makinesi yanmıştı. Adama göre bu benim şansızlığımmış(fırınım ve klimamda da sorun yaşanmıştı)! Sonradan öğrendim ki herkese bu sizin şansızlığınız diyorlarmış. Hadi ben şansa kadere pek fazla inanmam ve bundan etkilenmem. Peki hayatını şans ve kaderci olarak yaşayan insanların kendilerini talihsiz olarak nitelemelerine yol açabilecek bu söylemleri önemseyebileceklerini varsayarsak durumun vehametini nasıl yorumlayalım?
Arastada çok meşhur olan hatta babadan oğula perdecilik işini sürdüren konuşkan bir beyefendiden kliniğe perde yaptırdım tüm odalara. Ayıptır söylemesi peşin ödendi, trak yani. Mutfağın güneşliğinin sorunu vardı. Tamir için götürdüler. İki ay oldu sonuç yok. Bu konuşkan bey parayı aldıktan sonra telefonlarımıza hiç bakmadı. Perde sizlere ömür.
Evime özenerek yaptırdığım tüm kapılarımın sorunları var. Psikolojik mi, sosyolojik mi bilemiyorum ama kapıların tamiri hava muhalefetine uğramıştı. Yağmurlu havalarda çalışmayan bu kişiler güneş şu an taş yaktığı halde hala yolu bulup tamire gelemediler. Komşulara da öyle. Çekirdekten dülger olarak yetişen bu patron işi büyüttükten sonra gerçekten gözümde küçüldü. Fiyakalı showroomdan seçtiğim ve de sevdiğim kapılarım gerçekten de çok sorunlu. Arka komşumun da dün kapısı düşmüş! Rastlantı işte...Dökülüyoruz... mahalle olarak eşya lisanı hal ile dile geldi...
Aslında saymakla bitmez yaşadığımız mağduriyetler. Sadece birkaç örnek var burada. Yoksa her adımda hakkımıza tecavüz var memlekette destursuzca.Hoşuma giden şey (bu örneğe mahsus) malın kusurunun sahibine sevimli bir biçimde atfedilmesi. Hoşuma gitmeyen ise (genelde) malın kusurunun satıcı tarafından bir türlü kabul edilememesi, analitik düşünülememesi, vicdanlı davranılmaması. Ahlaklı, vicdanlı, erdemli, hak gözeterek davranmak ve davranılmak umuduyla sevgiyle kalın...