Pencereye değil aynaya bakınca

Abone Ol

 
Senede bir kez de olsa tatile çocukları ile gidebilen “hain” zümre kıt kanaat geçinenler için de mücadele etti ve kaybetti!
 
Bunun sonucunda da hayal kırıklığı oluştu.
 
Hayal kırıklığının kaynağını olan beklentiyi iyi anlamak lazım.
 
Bu beklenti yalnızca Türkiye’de değil, Kıbrıs’taki muhalif kesimde de var.
 
Toplum tüm “bunları” görecek, anlayacak, uyanacak ve değişecek.
 
Deprem olunca yerküre fiziki değişime uğruyor ama muhatap olunan sosyoloji değiş artık diyerek değişmiyor.
 
Bu değişime direncin sebeplerini iyice anlamayıp dışlayarak aday ve söylem ortaya koydukça da direnç kronikleşiyor.
 
Öfke haklı da olsa etrafı her türlü pislik götürse de ne yazık ki ikna oluşturmuyor.
 
Türkiye’de giderek siyasete fark yaratacak derecede hâkim yeni bir zümre var.
 
Varoş zümresi. Bunların tümü de şu an varoşlarda değil ama yolları bir şekilde oradan geçmiş. Varoş kültürü ile hemşerilik ve akrabalık üzerinden bağlantıları var.
 
Bunların önüne altüst olan ekonomi sosuna bandırarak da olsa Kılıçdaroğlu’nu koymak hata idi.
 
Varoşlar öncelikli olarak din ve yer yer de içinde Atatürk olmayan ucube bir milliyetçilik dogması etrafında toplandı.
 
Bunların bir kısmı bulundukları metropollere uyum sağladı.
 
Zaman geçtikçe bunlar camiden daha sık AVM’ye gitmeye başladı.
 
Bu kesimin alım gücü düşünce AKP’ye muhalif olmaya başladı. Muhalefet için siyasi fırsat tam da bu noktada oluştu.
 
Doğru strateji bu kesim ile laik kesimi kucaklayabilecek bir aday arayışı olmalıydı.
 
Yani ekonomik refahı inandırıcı bir şekilde ortaya koyabilecek birisi olmalıydı aday.
 
Aranmadı. Dolayısıyla bulunamadı.
 
Desteklersin ya da desteklemezsin ama Rahmetli Özal buna iyi bir örnekti.
 
İlk siyasi deneyiminde partisini tek başına iktidara taşırken, askeri rejimin iktidar diye işaret ettiği partiyi üçüncü çıkardı.
 
Kılıçdaroğlu en başından itibaren parti başkanı olarak fırsat benim aklı ile gitti.
 
Akşener haklı idi.
 
Kılıçdaroğlu ciddi kararları pencereye değil aynaya bakarak verdi.
 
Ceremesini yaptığı tercih ile halk çekecek.
 
Demokrasinin de bir bedeli var!
 
Hem seçmen hem de siyasetçi için…
 
Bu bedeli seçmenin ödeyip siyasetçinin ödememesi siyasetçi açısından hukuka uyabilir ama hakka ve adalet duygusuna sığar mı?