‘’Proaktif ve dinamik siyasetten’’ anladığım

Abone Ol


Bunun en son örneği daha önce de defalarca söylendiği gibi ‘’Kıbrıs konusunda proaktif ve dinamik siyaset yürüteceğiz’’ söylemi oldu. 

Uluslararası bir şirketin şemsiyesi altında 30 yıla yakın Türkiye ve KKTC’deki operasyonlarımız için kısa ve uzun vadeli iş planları hazırladım. Hazırlanmasında payım olandan çok daha fazlasını da dinledim ve sorguladım. 

Bu yazının konusu değil ama bu planlardan biri de o hep takıldığımız her olmayan işe sebep olarak gösterdiğimiz ambargo engelini aşıp KKTC’de kurulu bir şirket ile ana firma arasında hukuki geçerliliği olan anlaşma yaparak uzun süreli yatırım ve iş bağlantısı kurmanın yolunu bulmaktı. 

O yolu da adım adım çeşit türlü yolu deneyerek bulduk. Başlangıçta imkânsız gibi gözüktü ama elbirliğine dayalı iş birliği modeli ile bunu başardık. 

Siyaseti bilmem ama proaktif planın nasıl bir şeye benzediğini ya da benzemediğini bilirim. 

Bunun için de Cumhurbaşkanı seçimlerinde aday olanların ‘’Kıbrıs sorununa çözüm arayışında proaktif ve dinamik siyaset yürüteceğiz’’ dediklerinde gözümün önüne daha önce yapılmamış, sahada yapılacak görülebilir somut karar ve aksiyonların alınacağı ile ilgili bir görüntü canlanıyor. 

Sizi bilmem ama konuyu artık müzakere masasındaki günlerce süren yazılı dokümanların karşılıklı el değiştirmesi yerine ‘’sahaya’’ yansıtacağımız bir aksiyon listesi gözümün önüne geliyor.

Rum siyasetçiler kadar Rum toplumuna da bir anlaşmaya onların da ihtiyacı olduğunu gösterecek adımlar bu planın önemli bir parçası olmalı. 

Atılacak olan adımların içinde Maraş’ın eski sahiplerine verilmek üzere KKTC yönetimi altında açılması en başta gelir. 

Bu konuyu hükümetin büyük ortağının yalap şap ele alışına, Akıncı başta olmak üzere bazılarının da ‘’açın da görelim bakalım’’ demelerine rağmen Rum tarafında yarattığı etkiyi görmemek için kör olmak lazım.

Daha önce de yazdım, Maraş konusu doğru şekilde ele alınırsa Rum siyasetinin kendi toplumundaki ve siyasetindeki kırılma noktasıdır. 

BM güvenlik konseyi kararına rağmen Maraş’ı KKTC’nin yönetimi altında açılmasına BM’yi nasıl ikna edeceğimizin anlatılmasını beklerim.

Elimizdeki en güçlü diplomatik silahtır ama bunu uluslararası hukuk ve BM yetkililerinin onaylayacağı veya en azından sessiz kalarak Rum’un yaygarasına kayıtsız kalacağı şekilde açmaktır marifet. Fark buradadır. 

Maraş’ı açacağız ama gerek tazminat gerekse alt yatırım için gerekli olacak olan finansmanı nasıl sağlayacağız diye de anlatılmasını beklerim. 

Proaktif siyaset denilince Maraş’ın açılması dışında aklımıza başka ne gelebilir? 

Brexit’in İngiltere ile aramızda yaratabileceği fırsatlar da ‘’sahada’’ yapılabileceklere dahildir ama üslerin güneyde olduğunu unutmayıp İngiltere ile ilgili siyasi beklentilerimizde gerçekçi olmamız lazım. 

Brexit’in aradaki ticareti geliştirmek ile sınırlı olması bile bize bırakın getireceği maddi kazancı esas olarak manevi bir ivme ve avantaj sağlar. 

Yeri gelmişken bir parantez açıp Brexit’in fırsat kapısı olduğunu söyleyenlerin şu anda icraatın başında olmalarına rağmen ortaya somut bir plan ya da çalışma başlattıklarına dair bir ibare olmaması düşündürücüdür.

Başka?

Sınırda olası bir anlaşma sonucunda toprak tavizi olarak vereceğimiz dillendirilmiş yerlerde kalıcı olmaya niyetli olduğumuzu gösterecek adımların atılması diğer bir adım olabilir. 

Örneğin bu bölgelerde sulu tarıma öncelik verebilir yine bu bölgeye kamuya yönelik (hastane, okul ve cami gibi) yatırımlar yapabiliriz. Bunların içinden hastaneyi ve üniversiteyi ortak yapmak için öneride bulunur olumlu yanıt alınmadığında da bir süre sonra inşaatına kendi imkanlarımızla başlanacağı söylenebilir. 

Başka?

Siyasi söylem ve eylemdeki bu proaktif siyaset ile hedeflenen değişimi de diplomasi üslubu ve hukuk içerisinde doğru referans noktalarını kullanarak yapmak esas olmalı. Çözüme karşı yürüttükleri oyalama siyasetinden onurlu çıkış kapısını Rum siyasilerden ziyade Rum toplumuna yönelik yapacak söylem geliştiririm.

Bunların da ne olduğunun açıkça anlatılmasını beklerim. Beylik laflar yerine proaktif siyasetin belli bir hukuk çerçevesinin içinde yapılacağının güvencesini bizzat adayın seçilmişçesine anlatmasını beklerim.

Proaktif siyaset yürüteceğim diyen adaydan bu listeyi bu seçim sürecinde mümkün olduğunca zenginleştirerek kendi içinde tutarlı bir şekilde anlatmasını ve varsa da karşı görüşlere karşı da ikili açık oturumlarda savunmasını dinlemek isterim. 

Vadetmek ile hayata geçirebilmek arasında fark var. Adayların arasındaki farkı buralarda ararım.

Televizyona çıktıklarında ‘’proaktif siyasetin’’ sorulmasını ve genel ifadelerle geçiştirilmesine müsaade edilmeyip ısrarla sorgulanmasını beklerim.

Proaktif siyasete olan ihtiyacı destekleme adına medyaya düşen görev en azından kalan iki hafta içerisinde ‘’ikili’’ formatta açık oturumlara kapılarını açarak destek vermek, ayak sürüyenlerden de bunu talep etmek olmalıdır.

Hazır geniş bir kesim virüsten dolayı tekrar evine çekilmişken medyanın ikili formatta arka arkaya yapılacak açık oturumlara destek çağrısı hem Covid hem de şaibeli anketlere karşı güzel bir örnek olmaz mı? 

Bu yönde atılacak bir adım biri görünür diğeri görünmez iki mikrobu da başımızdan def etmek adına çok güzel bir hareket olmaz mı?