Recep Akdağ’ın Sırrı

Abone Ol

Sayın Recep Akdağ’la 2005-2009 yıllarında Sağlık Bakanı olarak ayni alanda görev yapma fırsatı buldum. Kendisi Türkiye Cumhuriyeti’nde AKP Hükümeti içerisinde 2002’den beri Sağlık Bakanlığı görevini yürütüyordu. Sağlıkta yeniden dönüşüm programını hayata geçirmek için üç yılda hayli yol almıştı. KKTC ise üç yılda değişen üçüncü Sağlık Bakanı ben olmuştum.

İlk karşılaşmamızı unutamam, bakan olduktan sonra İlk Ankara ziyaretim haliyle TC Sağlık Bakanlığına oldu. Doğrusu üç yılda tanıştığı KKTC’li üçüncü Sağlık Bakanı oluşumdan mıdır yoksa mensubu olduğum Partiye sempati duymadığından mıdır bilmem ama  ilk karşılaşmamız soğuk bir atmosferde başlamıştı.

Toplantının içinde “hoş geldiniz” safhasından sonra bana kendi başarılarını anlatırken damdan düşer gibi şu soruyu sorunca doğrusu şok olmuştum:

“Başbakanınızla aranız nasıl?”

Bir an tereddüt ettim. Kafamdan neler geçirmedim ki. Başbakan Sayın Ferdi Sabit Soyer’in bana karşı olumsuz düşünceleri mi vardı? Doğrusu Sayın Ferdi Sabit Soyer de o dönem bana biraz mesafeli davranıyordu. O dönem Başbakanlık görevinin stresinden mi, yoksa bana mı öyle geliyordu bilemiyordum.

Ama bu meseleyi Sn.Recep Akdağ nerden biliyordu?

O saniyeler içinde bunları düşünürken Recep Bey şaşkınlığımı farketmiş olacak ki “Bakınız sağlık reformunda başarılı olmak için hükümetinizin Başbakanı ve Hazine Bakanı’nın sizi kesin desteklemesi gerekiyor, o anlamda sordum” deyince hem rahatladım, hemde kendi kendime güldüm.

 “Vallahi Başbakan Ferdi Beyle ayni ekolden geliyoruz o benim parti içindeki liderlerimden, dolayısıyla beni desteklememe gibi bir sorun yaşayacağımı sanmıyorum” dedim.

Görüşmelerin bundan sonrası TC’de Sağlıkta Dönüşüm Programını ayrıtılı olarak inceleme fırsatına dönüşecekti. Birinci gün “Aile Hekimliği”.

Türkiye’de 1975- 1995 yirmi yıl yaşamış, tıp meslek örgütleri, dolayısı ile Türkiye’de sağlık sorunları ve çözüm önerileri konusunda sol- sosyalizasyon politikaları savunmuştuk ancak, Aile Hekimliği modeli bize göre bile Türkiye’de ancak bir ütopyaydı. Sağlık merkezi ve sağlık ocağı modeli doğu toplumlarında uygulanan bir modeldi, ancak Türkiye’de bu sistem bile 80 yılda oturmamıştı.         

Şimdi Türkiye’de Aile Hekimliği sistemine geçilecekti. Bunun için 27 Avrupa ülkesi TC Sağlık Bakanlığı ekipleriyle gezilmiş, her ülkede bir hafta resmi inceleme ve tetkiklerde bulunulmuş ve raporlar hazırlanmıştı. Bu ülkelerin 16’sına bizzat Bakan Recep Akdağ da katılmış, sonucunda Türkiye’ye özgün bir sağlık modeli yaratılmıştı. Bu model uygulanırken devrim niteliğinde icraatlar yapılmıştı. Bana göre buna en büyük örnek Sosyal Sigorta Hastaneleri ve diğer kurum ve kuruluş Hastaneleri’nin tümünü Sağlık Bakanlığı uhdesine devralarak merkezileştirmeyi gerçekleştirerek kaynak ve kadro israfını engellenmiş, olmasıydı. Zavallı Sigortalı, Bağkurlu hastaların çilesine son verilmesiydi. İlacın özele açılmasıyla hastaların anlaşmalı Eczanelerden ilaç alabilmesi Hastanelerde sabaha kadar süren ilaç kuyruklarına son verilmesi sağlanmıştı. Konuyu o zamanın Sağlık Müsteşarı  Sayın Orhan Gümrükcüoğlu’ndan dinleme fırsatı bulmuştum. TC’deki İlaç Tekellerinin ve eczanelerin  buna direnişini zaten basından izlemiştik. Sorun neydi? İlaç özele açılmıştı, hastalar ilaca çok daha kolay ulaşacaktı, ancak devlet kurumlarının hastalarına ilaç kaça mal edecekti ? Eczacılar kar payından taviz vermek istemiyorlardı. TC Sağlık Bakanlığı  hatırladığım kadarıyla %25 kar marjını uygun bulmuştu. Sonuçta piyasa koşulları, rekabet galip gelecekti ve eczaneler bu antlaşmaya imza atacaktı.

Daha birçok radikal uygulama peşi sıra geldi, önce Döner Sermaye ile  Devlet ve Üniversite hastanelerinde başta Doktor, Hemşire, teknik personel performansına göre ek ücret alabilecekti. Yerine göre Doktorlar asli maaşlarının 5 ile 7 katı maaş alabileceklerdi. Kamu hizmeti içerisinde maddi olarak tatmin olanlar Üniversite ve Devlet hastanelerini tercih edeceklerdi. Bu uygulama geçiş sürecinde %80 başarılı oldu. Sayısız yasal değişiklik yapıldı. Sayısız hata ve suistimaller yaşandı, sayısız tedbirler alındı.

Sonuçta yeni bir sistem 17 yıldır sürüyor ve bu sürecin değişimlerle devam edeceği görünüyor.

Sayın Recep Akdağ’ın başarısının sırrı kişisel başarısının ötesinde  Türkiye Cumhuriyetinde yaşanan istikrar ve Devletin devamlılığı olsa gerek. Bu başarı sırasında hiç mi sorun yaşanmadı? Bunu Recep Beye sormak gerekir. Ama sonuçta anladık ki Recep Beyin kendi  Başbakanlarıyla arası her zaman iyi…