Rum Enosisi’ni gömdük, Türk enosisi mi hortladı?

Abone Ol

Cumhurbaşkanı Akıncı, “dünya dili” ile konuşunca, bazı kesimler kıyameti koparıyor…
Küf kokan dinozor kafaları, bir türlü bu “barış” söylemine katlanamıyor…
Dünyayı; kılıçla, topla tüfekle insanların boğazlandığı bir linç cehennemi olarak algılıyorlar…
Başka toplumlara, başka kültürlere zerre kadar saygıları yok…
Oysa, KKTC Cumhurbaşkanı, 5 Şubat günü ne söylemişse, 6 şubat günü de İngiliz “The Guardian” gazetesine aynılarını söyledi.
Soru şuydu:
“Rusya’nın Kırım’ı işgal ettiği gibi; Türkiye’nin de Kıbrıs’ı işgal etmesi gibi bir ihtimal var mı?”

Akıncı’nın yanıtı çok net ve açıktı:
1) Böyle bir ilhak girişimi korkunç sonuçlar doğurur.
2) Bu durum, Türkiye’nin çıkarlarına da aykırıdır.
3) Benim vizyonum bundan tamamen farklıdır.

Akıncı, bu soruya karşılık “Kıbrıs’ın kuzeyi zaten Türkiye’nin işgali altındadır” dese, bazı kesimlerin “işgal” edebiyatına yağ sürebilir, onlara seçim öncesi gülücük dağıtabilirdi.

Ancak Akıncı, böylesine populist yaklaşımları olmayan bir siyasetçidir.

Konuya, hem dünya kamuoyu hem de Türkiye açısından da bakabilen bir “vizyon” ortaya koydu ve bunun “korkunç” sonuçlar yaratabileceğini anlattı.

Akıncı’nın bu yanıtı; Türkiye’nin Kırım konusundaki “resmi duruşuna” tamamen uygun bir cevaptı.

Daha birkaç gün önce, TC Devlet Başkanı Erdoğan, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Selenski ile Kiev'de yaptığı görüşme sonrasında "Türkiye olarak Kırım'ın yasa dışı ilhakını tanımadığımızın altını bir kez daha çizmek istiyorum.” demişti.

Yani; Türkiye, Rusya’nın ilhak politikasını desteklemiyordu.
İşte Akıncı da, bu konuda Erdoğan’ın söylediklerinden farklı bir dil kullanmadı.

Kıbrıslı Türkler’in dünyaya saygın bir yabancı gazete aracılığı ile böyle pozitif bir mesaj vermesini sağladığı için Akıncı, çok doğru ve takdir edilecek bir görev yapmıştı.

Aslında batılıların kafasındaki “negatif imaj”ı ortadan kaldırmak adına, hem Kıbrıslı Türkleri hem de Türkiyeyi bir “töhmet”ten kurtarmıştı.

Oysa; TC ile hiçbir terslik arzetmeyen bu politika bile Türkiye’nin bağnazlarını, faşistlerini, kurtçularını tatmin etmedi.

Çünkü onlar hâlâ “fetihçi” kafalarının içinde, 1950’lerin başında terk edilen “Kıbrıs Türktür. Türk kalacaktır” politikasını savunuyorlar.
Akıncı, TC’nin resmi ağızlarından iğrenç saldırılara maruz kaldı. TC devletinin resmi haber ajansı olan “Anadolu Ajansı” bu saldırılarda “ajitatör” olarak kullanıldı.

En kötüsü; TC devletinin resmi ağızları Kıbrıslı Türklere yönelik hakaretlerde bulundu. Seçimlere doğrudan “müdahale” edildi. Daha şimdiden bu seçimleri “kirletmeyi” ve bizi dünyaya rezil etmeyi başardılar.
Ne yazıktı ki Türkiye’de hâlâ Devlet Bahçeli gibi politikacılar vardır ve hâlâ 1950’lerin başındaki “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır” sloganı ile AB ülkesi olan Kıbrıs’ı Türkiye’ye bağlamak gibi hayaller peşinde koşabiliyorlar.
Niyazi Kızılyürek’in dediği gibi bu “Açıkça Enosis milliyetçiliğidir” ve “Kıbrıslı Türk barışsevereler Helen enosisine ne kadar hayır dedilerse, Türk enosisine de o kadar hayır demeye kararlıdırlar.”
Tüm bu saldırıların elbette bir amacı ve hedefi vardır…
Akıncı’nın Kıbrıslı Türkler’in hassasiyetlerini, taleplerini korkusuzca en üst dereceden haykırması, moda deyimi ile “dik durması” bazı kesimlerin hoşuna gitmiyor…
“Otur Arap, kalk Arap” bir Kıbrıs Türk toplumu istiyorlar…
Bu toplumun da bir “varlık” olduğunu, kendi evinin efendisi olmak isteğini bir türlü içlerine sindiremiyorlar…
Devlet Bahçeli gibi, pek çok AKP’li de bizi bir “kalabalık” olarak görüyor.
Tabii; Ersin Tatar ve Özersay gibiler, TC’nin bu bağnaz politikacılarına “alet” olmaktan zerre kadar hicap duymuyorlar…
Politika uğruna, Kıbrıslı Türklere yönelik genel saldırılar karşısında bile sessiz kalıyorlar…
İşte bu yüzdendir ki, bu seçimler bambaşka bir “anlam” taşımaya başladı.
Yapılacak tercih şu iki seçenek arasındadır.
Kıbrıslı Türkler, sağcısı, solcusu, milliyetçisi ile “biat” mı edecek; yoksa, kendi kimliğini kişiliğini koruyarak ileriye mi yürüyecek?
Ortaya çıkmıştır ki; Akıncı’nın, burada bir “alt yönetim” isteyenlere, fetihçilere, çözüm yerine ilhak talep edenlere karşı “pes” etmeye hiç de niyeti yoktur.
Kıbrıslı Türkler için bu “duruş” bir anlam ifade ediyorsa, elbette Sayın Akıncı, neredeyse “Yedi düvel”e karşı savaşı kazanacak ve göreve devam edecektir.
Böylesi bir seçim sonucunun vereceği mesaj, elbette sıradan bir parti adayının seçilmesindeki “anlam”dan çok daha fazla bir anlam taşıyacaktır.
Hatta bir yönü ile bu seçim; tıpkı 1930’taki gibi “İngilizin adayı” ile “Halkın adayı” arasında kıyasıya geçen yarışın ruhunu taşıyacaktır.
Seçimi Sayın Akıncı kazanırsa, (Ki zerre kadar şüphem yoktur.) bu; bir partinin, bir kişinin “zaferi” değil, biata karşı bağımsızlığı savunan, kendi ayakları üzerinde, kendi evinin efendisi olmak isteyen bir toplumun “dik duruşu” olacaktır.
Bu sonuçtan sonra hiçbir kimse; bu toplumu “besleme” olarak aşağılayamayacak, iradesini kullandığında ona “Dur bakalım, benim sözümden dışarıya çıkamazsın” diyemeyecektir.