1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları ile ortaya çıkan 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini Makarios ve daha sonraki Rum liderleri, Enosise bir sıçrama tahtası olarak görmüş olup halen ayni düşünce içerisindedirler.
11-19 Şubat 1959da Zürih ve Londra Anlaşmalarını imzaladıktan sonra 6 Martta Adaya dönüşünde yeminini çiğneyip Enosisten vazgeçmekle suçlanması üzerine yapmış olduğu açıklamada Makarios: “…Kıbrıs Cumhuriyeti , Kıbrısta Helen tarihinin en büyük başarısıdır…Kıbrıs Cumhuriyetinin tüm olanaklarını kullanarak yeni bir mücadele yapacağız…Kıbrıs Cumhuriyeti Enosise sıçrama tahtası olacaktır…” demişti.
Nitekim daha sonra Makarios, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anlaşmaları ile Kıbrıs Türklerine çok haklar verildiğini ileri sürerek bu anlaşmaların işleyebilir veya yaşayabilir olmadığını söylemeye başlar…
Makarios , Türklere verilen aşırı haklar nedeniyle Anayasanın bir işlerliği olmadığını ileri sürmeye başladı ve Anayasada Türklere hayat veren 13 maddenin kaldırılması yönünde çalışmalar yaptı. Bu maksatla 30 Kasım 1963de Ankaraya kadar gitti…. Ancak Makariosun istekleri kabul görmemişti…
Geriye dönüp baktığımızda Kıbrıs Cumhuriyeti; Kıbrıs Türk ve Rum halklarının eşit ortaklığına dayalı bir Cumhuriyetti . Keza bu Cumhuriyet İngiltere, Yunanistan ve Türkiyenin Garantörlüğünde kurulmuştu. Kıbrıs Türk halkı, Kıbrısta Türk Alayının bulunduğu bir ortamda bile 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla birlikte başlayan silahlı saldırılara ve katliamlara maruz kalmıştı.
Makarios, 1960 Anlaşmalarının çoğunluğa haksızlık yapıldığını ileri sürerek yıktığını unutmayalım!…
2009da da Hristofyas ve Yunanistan Cumhurbaşkanı Papulyas , birlikte Kıbrıs meselesinin halli için ön gördükleri ilkeleri şöyle açıklıyordu: “… Görüşmelerden çıkacak sonuç işleyebilir ve yaşayabilir olmalı… uzlaşmanın temeli demokratik değerlere , insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayanmalı… çoğunluğun hakları gölgelenmemeli” deniliyordu.
Hristofyas, AB normlarının zaten “ Kıbrıs halkının” demokratik haklarını koruyacağını , Türklere verilecek özel haklarla tek halka dayalı demokrasinin derogasyonlarla bozulmasına izin vermeyeceğiz diyordu.
Hristofyasın ilk hedefi; Türk askerinden ve garanti Anlaşmalarından kurtularak AB üyeliği sayesinde Türkiyenin en temel hakkı olan ; 1923 Lozan Anlaşmalarıyla kurulan ve de 1959 Zürih ve Londra Anlaşmalarıyla devam ettirilen Türk-Yunan dengesini Yunanistan lehine bozmaktı
Kanlı-Noel saldırılarıyla yıkılmış olmasına rağmen , 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Rum devletine dönüşmüş olmasına rağmen günümüzde BM Güvenlik Konseyinin 541(1983) ve 550(1984) sayılı kararlarıyla GKRY , ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyeti , Kıbrısta “tek meşru devlet ve tek meşru hükümet” olarak tanınmaya devam ediyor.
Ancak biz hala daha ne olduğu belirsiz , iki bölgeli, iki toplumlu siyasi eşitliğe dayalı Federal devlet çatısı altında bir araya gelmeye çalışıyoruz. İster Federal devlet olsun isterse Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti olsun böyle bir siyasi çözüm Kıbrıs Türk halkı için karanlık günlerin başlangıcı olacaktır. Çünkü böyle bir çözümde AB normlarının uygulanmaya başlamasıyla birlikte serbest dolaşım, serbest mal-mülk edinilmesi ve serbest yerleşim söz konusu olacak ve Kıbrıs Türk halkına AB normlarıyla “Bireysel haklar” dan öte haklar verilmeyecek ve bir azınlık olarak Batı Trakyadaki kardeşlerimizin durumuna düşeceğiz ve de Girit misali yok olup gideceğiz….
Rumlar ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin egemenliğinin devamını ve de demokratik hayatını sürdürmek isterken Kıbrıs Türk halkının egemenliğini, bağımsızlığını ve KKTCnin varlığının sonlandırılmasını hedef alıyor.
Rumlar, Kıbrıs Kıbrıslılarındır, Kıbrıs Rumlarındır, Kıbrıs Elendir diyorlar. Unutmayınız ki 1959 Zürih ve Londra Anlaşmalarıyla ,1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anlaşmalarıyla ve de 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ile Kıbrıs Türk halkının elde etmiş olduğu eşitik, egemenlik , self-determinasyon hakları ve de eşit siyasi hakları vardır. Kıbrıs Cumhuriyeti BMe üye olurken de Kıbrıs Türk halkı 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin ortağı idi.
Unutmayalım ki geçmişte de Kıbrıs Eledir diyenler “ Kıbrıs Türkleri azınlık statüsünü kabul etmezlerse geldikleri yere gidebilirler” demişlerdi. Bugün de Rum liderliğinin söylediği değişik bir şey yoktur.
Sonuç olarak; Rum kendi devletini, demokrasisini egemenliğini sürdürmesine bir diyeceğimiz yoktur. Ancak Kıbrıs Türk halkının bağımsızlığı , egemenliği, eşitliği ve devleti KKTCnin varlığı söz konusudur. Kıbrısta iki bağımsız ve egemen devlet vardır.Adil ve kalıcı barışın da vazgeçilmez ilkeleri bunlardır…Kıbrıs Türk halkının da bu değerlerinin yaşamasını ve KKTCnin tanınmasını istemek en tabii hakkıdır.
Kıbrıs Türk halkı anavatanı Türkiyenin etkin ve fiili garantisinden asla vazgeçmeyecek ve KKTCni ilelebet yaşatacaktır.….