Şubat 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları çerçevesinde 16 Ağustos 1960’da Kıbrıs Türk ve Rum halklarının eşit ortaklık ve egemenliğine dayalı olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rumların adayı Yunanistan’a bağlama gayretleri nedeniyle uzun süre yaşaması mümkün değildi.
Nitekim imzaladığı söz konusu anlaşmaların daha mürekkebi kurumadan içindeki içindekileri dışa vurarak “Türkler Kıbrıs’ta 400 yıllık misafirimizdir” diyen Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios III : “Türkler ezeli ve ebedi düşmanımızdır, Kıbrıs Türkleri de onların bir uzantısıdır. Kıbrıs Türkleri adadan ihraç edilmedikçe EOKA kahramanları görevlerini yerine getirmemiş sayılacaktır” demişti...
21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile devreye konulan Akritas Planının hedefi Kıbrıs Cumhuriyetini ele geçirmek ve de garanti anlaşmalarından kurtularak Enosis’e giden yolu açmaktı. 21 Nisan 1966 tarihli Patris gazetesinde yayınlanan bu plana göre Kıbrıs Türk halkı ani bir saldırı ile yok edilecek ve ada Yunanistan’a bağlanacaktı.
26 Şubat 1964 günü Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu Başpiskopos Makarios’a yazmış olduğu mektubunda, “Makarios Hazretleri; Kıbrıs Helen halkının haklarını elde etmek için, vermekte olduğu mücadelesinde, Yunan Hükümeti’nin de, Kıbrıs Helenizminin yanı başında olduğuna sizleri temin ederim..” diyordu.
1 Mart 1964 günü vermiş olduğu yanıtta da Makarios: “..Bizim amacımız, Zürih-Londra anlaşmalarını bertaraf etmek ve anavatan Yunanistan’la elele vererek bağımsız bir Kıbrıs halkı yaratmaktır. Ben , Kıbrıs Helenizmi adına anlaşmalara imza koyan kişiyim. Kanaatime göre , o günkü şartlar altında başka çarem de yoktu. Bizlere zoraki olarak kabul ettirilen bu anlaşmalardan kurtulmanın artık zamanı gelmiştir. Bundan kurtulmanın pek kolay olmayacağını gayet iyi biliyorum. Uzun ve çok sabır isteyen bir mücadele olacak bu. Fakat adaletin tecelli edeceğine de kesin olarak inanıyorum . Siyasi ve askeri alandaki mücadelemiz şimdi başlıyor. Birinci aşamaya zaten ilk adımları attık...” diyordu.
21 Aralık 1963 saldırılarından 1974’e gelinceye kadar Kıbrıs’ta izlenen Rum politikası; Türk direnişini ve Türk varlığını ortadan kaldırmaya yönelikti. Enosis’in doğal engeli olarak görülen Kıbrıs Türkünün ortadan kaldırılması halinde Megali-İdea hayali çerçevesinde hayat bulan Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakının gerçekleştirileceğine inanılıyordu….
Rum liderliği dün ne düşünüyorsa bugünün Rum liderliği de ayni düşünceyi paylaşmaktadır, değişen bir şey yoktur!...Bu düşünceler Yunan Hükümetleri için de geçerlidir…
1955-1958 ve de 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs Türk halkına karşı uyguladıkları silahlı saldırıları ve katliamları unutarak ilerleyen yıllarda Kıbrıs sorunu 1974’te başlayan bir işgal sorunudur diyen Makarios III, 15 Temmuz 1974’te kendisine Yunan Cuntasının yaptığı darbeden sağ kurtulan ve 18 Temmuz 1974’te BM Güvenlik Konseyi’nde ağlayarak yaptığı konuşmada “Ülkem Yunanistan’ın işgali altındadır, Kıbrıs’ta Türklerin de Rumların da hayatları tehlikededir, müdahale ediniz” dediğini çok çabuk unutmuştu…
Kıbrıs konusunun; uluslararası işgal ve insan hakları ihlali konusu olduğunu ve de Makarios’un izinden gittiğini söyleyen ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eski Cumhurbaşkanlarından Dimitris Hristofyas: “Federal devlet çözümünü, Türk askerinden kurtulmak için görüşüyorum” diyordu.
Yine o günde Rum Meclis Başkanı Karoyan, Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos ve ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti eski Başkanı Hristofyas ve Rum Ulusal Konseyi verdikleri tek mesajla “Türk askeri Kıbrıs’tan gidene kadar mücadelemiz sürecektir” diyorlardı..
Günümüzde Rum okullarında tarih kitaplarında KKTC, Türkiye ve Türk askerine yönelik ağır ve çirkin ifadeler yer almakta ve Türk düşmanlığı aşılanmakta “En İyi Türk Ölü Türk’tür” telkinleri genç beyinlere kazınmaktadır.
Kim ne derse desin, Enosis hayali, günden güne alevlenmektedir. Kıbrıs Türk halkı olarak bu gerçekleri görmezden gelemeyiz ve de boş veremeyiz…Siyasi tarihi boyunca en ateşli Enosis savunucusu olan AKEL’in de Enosis sevdası aynen devam etmektedir…
Dolayısıyla Federasyon ve/veya Birleşik Federal Kıbrıs gibi bir çözümde , Kıbrıs Türk halkı, geçmişte uğradığı saldırılara bir kez daha maruz kalacak ve de söz konusu katliamlara uğramaktan kurtulamayacaktır…
Aklımızı başımıza alalım ve KKTC’ne sahip çıkalım. Irkçı, faşist yaklaşımlarla adanın bölünmüşlüğünü kalıcı hale getirenler Rumların kendileridir.
KKTC, ayrılıkçı bir devlet değildir. Hatta ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyetinden daha yasaldır ve sonsuza dek KKTC diyoruz. Kıbrıs Türk halkının varlığının ve geleceğinin tek güvencesi KKTC’dir, Türk askerinin Kıbrıs’taki varlığıdır…. DEVAM EDECEK