RUM LİDERLİĞİNİN SİYASİ ÇÖZÜM ANLAYIŞI (6)

Abone Ol

 

Rum Ortodoks Kilisesinin  AKEL desteğinde  düzenlediği 15 Ocak 1950 Enosis Plebisitinde  %96 oranında ‘evet’ denilmesinin ardından Yunanistan 1954’te  Kıbrıs meselesini BM Genel Kuruluna  “Kıbrıs halkı self-determinasyon istiyor” diye  götürmüştü…

21 Aralık  1963 Kanlı Noel  saldırıları ile  o günde Rum liderliği  devreye koyduğu  Akritas Planı ile  “Tek Halk” adı altında  Kıbrıs’ın tümüne  sahip çıkmayı  ve Enosis’i gerçekleştirmeyi  hedeflemişlerdi.  Nitekim, Rum liderliği Kıbrıs Türk halkına karşı etnik temizlik girişiminde bulunarak, Kıbrıs Türk halkını silah zoru ile Kıbrıs Cumhuriyetinden dışlayarak ve  1960 Kıbrıs Cumhuriyetini yıkarak Rum devletine dönüştürmeyi başarmışlardır.

11 yıl boyunca Kıbrıs Türk halkına  karşı Rum liderliğinin uygulamaya koyduğu silahlı saldırılar ve katliamlara dünya kamuoyu adeta seyirci kalırken  büyük güçler  Kıbrıs Türk halkına ve anavatanımız Türkiye’ye  karşı kabul edilemez siyasi kararlar almaktan da  geri kalmamışlardır.

Nitekim, 186(1964), 541(1983) ve 550(1984) sayılı BM Güvenlik Konseyi kararları ile  “sözde’ Kıbrıs Cumhuriyetinin   “Kıbrıs’ta Tek Meşru Devlet ve Hükümet” olarak  tanınmasının ardından   24 Nisan  2004 Annan Planı referandumunda ‘Hayır’ demelerine rağmen  bir hafta sonra  1 Mayıs 2004 itibarıyla AB’ne  üye olmaları  Rum liderliğini çözümsüzlükten rahatsız olmaz durumuna getirmiştir.  Konu BM Güvenlik Konseyi kararları  ve Rumların  AB üyeliği bugün Kıbrıs’taki çözümsüzlüğün  en büyük nedeni olurken  Rum liderliğini de  Kıbrıs sorununda  çözümsüzlükten rahatsız olmaz  duruma getirmiştir.  Dolayısıyla  gelinen aşamada bu gerçekler   Kıbrıs  sorununa  siyasi çözüm aranmasını da nafile bir çaba haline  getirmiştir.

Şubat 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları temelinde  16 Ağustos 1960 Lefkoşa Anlaşmaları ile kurulduğu ilan edilen  Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık günü her nedense günümüzde Rumlar tarafından  1 Ekim günlerinde kutlanmaya başlamıştır.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin  bağımsızlık günü olarak  kutlanan  1 Ekim dolayısıyla  geçen hafta  yapılan etkinlikler, tören yerine  “Güç ve Tehdit”  gösterisine dönüştü.  Söz konusu törende tanklar, toplar ve her türlü silah ve askeri araçlar boy gösterirken Yunanistan’dan  gelen  savaş uçakları da  Güney Kıbrıs’ta Lefkoşa semalarında uçtu…  Her taraf Yunan bayraklarıyla donatıldı. Törende Anastasiadis, Rum halkını Yunan yetkilileriyle birlikte selamladı. Bunun yanı sıra yapılan konuşmalarda Kıbrıs Türk halkına ve anavatanımız  Türkiye’ye karşı  mücadele çağrısında bulundu.

Dahası günümüzde  Anastasiadis  bir taraftan Kıbrıs Türk halkına birlikte yaşayabiliriz mesajı verirken  diğer taraftan da “Ana hedefimiz Türkiye’den kurtulmaktır. Garantiler iptal edilmeden Türk askeri Kıbrıs’tan çıkmadan çözüm olamaz” diyor. Ancak günümüzde GKRY, Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasını  ve Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesini isterken  kendileri silahlanma faaliyetlerine devam ediyor. Bu silahlanma acaba kime karşı!..

Kim ne derse desin Kıbrıs Türk halkı çok şanslıdır!.. Allah bize büyük bir şans tanıdı ve de  Enosis’e giden yolda  acele ederek Rumları birbirine düşürdü ve de Yunan Cuntası desteğinde gerçekleşen 15 Temmuz 1974  darbesinden  sağ kurtulan  ve New York’a giderek BM Güvenlik Konseyi’nde ağlayarak konuşma yapan Makarios : “…Ülkem Yunanistan’ın işgali altındadır. Kıbrıs’ta Türklerin de Rumların da hayatları tehlikedir, müdahale ediniz…” diyordu.

20 Temmuz 1974 Barış Harekatı kaçınılmazdı, Kıbrıs Türk halkının Girit misali yok edilmekle tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Barış Harekatı ile Kıbrıs’a barış ve huzur gelirken Yunanistan’a da demokrasi geliyordu.  Dolayısıyla Rum-Yunan ikilisi anavatanımız Türkiye’ye çok şey borçludurlar!..

Ancak ne yazık ki ilerleyen günlerde  BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmayı unutan Makarios : “Kıbrıs konusu 1974’te başlayan bir işgal konudur” demeye başlayacaktı.

Unutmayalım ki  21 Aralık 1963  Kanlı Noel saldırılarıyla uygulamaya konulan Akrtitas planında açıkça “ Önce, Anayasada   istediğimiz tadilatı   elde etmeliyiz; bu elde  edildikten sonra   Türklerle bir arada  yaşayabiliriz” diyerek  esas  hedef olan  Garantilerden kurtulmalıyız; bunu başardıktan sonra   self-determinasyon yolu ardına kadar açılmış olur denmektedir” diyerek hedeflerinin Enosis’e giden yolu açmak  olduğunu açıkça ifade ediyorlardı..  DEVAM EDECEK