Rum-Yunan ikilisi garanti anlaşmalarını kabullenemezken

Abone Ol

19 Şubat 1959 Zürih ve Londra  Anlaşmalarının Londra’da  Türkiye Başbakanı Adnan Menderes, Yunanistan Başbakanı Karamanlis , İngiltere Başbakanı Harold Macmillan , Kıbrıs  Rum halkı adına Makarios ve Kıbrıs Türk halkı adına liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ün  imzalamasının  ardından  16 Ağustos 1960’ta Lefkoşa’da imzalanan Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluş Anlaşmasının ve  Anayasasının   bütünü içerisinde yer alan  Garanti Anlaşması Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri doğrultusunda yer alan Enosis’in  gerçekleşmesine giden yolu kapadığı için   hiçbir zaman  Rum liderliğinin işine gelmemiştir…  

Nitekim, 21 Aralık Kanlı Noel saldırılarıyla birlikte Akritas Planının devreye konulmasının ardından 25 Aralık’ta Küçük Kaymaklı’nın düşmesi üzerine  ardından Türk uçakları ihtar uçuşunda  bulunmuşlardı.   Bunun sonrasında Makarios’un  1 Ocak 1964’te 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluş Anlaşmalarını ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını  tek yönlü olarak  iptal ettiğini açıklaması üzerine     Makarios’a   verdikleri ültimatomda Türkiye ve İngiltere: “Senin tek taraflı olarak Anayasayı ve Kuruluş Anlaşmalarını lav etmek hakkın yoktur. Açıklamanı geri almazsan biz gelir yerine koyarız” açıklamasının ardından “yanlış anlaşıldım” diyerek sözlerini geri almıştı.

İlerleyen günlerde de  4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarının ardından da Rum liderliği   Garanti Anlaşmalarına ve anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisine  yeniden karşı çıkmaya başlamışlardı. Ancak Rum liderliği yine  de 1963-1974 yılları arasında yıllarca Türkiye’nin  asla müdahale edemeyeceği ve adaya asker çıkaramayacağı  inancına kapılmış olacaklar ki  yıllarca  Kıbrıs Türk halkına ve Türkiye’ye yönelik  olarak radyo ve TV’lerden  ve mevzilerinden mücahitlerimize yönelik, “Bekledim  De Gelmedin” şarkıları çalarak alay ederlerken Mücahitlerimiz de onlara “Bu Kadar Yürekten Çağırma Beni Bir Gece Ansızın Gelebilirim” şarkısını dinletmeden geri kalmadılar ve de sonuçta  yıllarca gözleri Kuzeye takılı kalan Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıs Türk Mücahidi 20 Temmuz 1974  sabahı Mehmetçiğine kavuşmanın sevincini yaşadı…

Şu bir gerçek ki 15 Temmuz 1974’te  Yunan Cuntası desteğinde Iphestos Planı çerçevesinde  Kıbrıs Türk halkının toptan imhası gündeme gelirken de Türkiye müdahale edecek olursa Kıbrıs’ta kurtaracak bir tek Türk bulamayacaktır diyorlardı. Tabii ki Garanti Anlaşmaları olmasaydı Kıbrıs Türk halkı tavuklarına kadar kesilmiş olacaktı…

Günümüzde;  bugüne kadar gündeme getirilemeyen Garanti Anlaşmaları maalesef AB’nin ve   BM Genel Sekreterinin desteğini de arkasına alan  Rum liderliği masaya yatırmayı başardı.  Rum-Yunan ikilisi anavatanımız Türkiye’nin  etkin ve fiili garantisinin Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye’miz için ne kadar önem arz ettiğini bilmezden gelerek  kaldırılmasını istiyor, başaramazsa da sulandırılmasını hedefliyor. Kıbrıs Türk halkının  güvenliği ile  Garanti Anlaşmalarının farkını bilmezden gelerek konuşuyorlar ve bir Türk askerinin bile Kıbrıs’ta kalmasını istemiyorlar. Ancak Yunan askerinin Kıbrıs’taki varlığından ve de 1998’den beri Baf’ta yer alan Yunan Askeri üssünden söz eden yok, İngiltere’nin  mevcut üslerinin kaldırılmasından bahseden yok!..

Rum-Yunan ikilisi  ve bazı çevreler çok iyi bilmelidir ki Garanti ve İttifak Anlaşmalarının sadece Kıbrıs Türk halkının güvenliği ile ilgili  bir konu değildir.  Bütün dünya şunu iyi bilsin ki Kıbrıs’ın  Anavatanımız Türkiye için stratejik bir önemi vardır ve Garanti Anlaşmaları Türkiye’mizin  Doğu Akdeniz’deki menfaatleri için  de geçerlidir… 

Garanti ve İttifak anlaşmalarının kaldırılmasını isteyen Anastasiadis,   Cenevre Konferansı’nda çok ileri giderek  Kıbrıs Türk halkının  ve anavatanımız Türkiye’nin kabul etmesi söz konusu olmayacak olan “Uluslar arası Polis Gücü”nün kurulmasını dile getirdi. Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye bunu nasıl kabul edebilir ki? Her şeyden önce yaşananlar vardır.  4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararıyla , 26 Mart 1964’ten beri Kıbrıs’ta görev yapan BM Barış Gücü  1963-1974 yılları arasında yer alan Rum silahlı saldırılarından hangisini önlemiştir ve/veya önlemeye çalışmıştır. 11 yıl boyunca Kıbrıs Türk halkı 103 köyden göç ederken BM Barış Gücü askeri neredeydi?  BM Barış Gücü saldırılara şahitlik yapmaktan başka ne iş yaptı ki? BM Barış Gücü  çarpışma sona erdikten sonra kaç yaralınız , kaç ölünüz var demekten ileri gidebilmiş miydi?…

Şimdilerde de Anastasiadis’in  Cenevre Konferansında  önerdiği “Uluslararası Polis Gücü’ne mi   güveneceğiz? Yoksa AB’nin garantörlüğüne mi ? AB’nin direği olan Almanya’nın bile garantörü 1945’den beri ABD’dir. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti de AB’ne üye olurken  garantörleri vardı.  Şimdi ne oldu da AB üyesi olan bir ülkenin garantöre ihtiyacı yoktur deniliyor!...

Dahası bir hafta kadar önce  AB’nin diğer bir üyesi olan Polonya’ya  Rusya’nın tehditlerine karşı; Rus askeri gücüne ilişkin endişeleri ortadan kaldırmayı ve NATO’nun  doğu sınırını güçlendirmeyi amaçlayan Atlantik Kararlılık Operasyonu kapsamında  Polonya’ya bir Tugay ABD askeri   ve de 100 tankı ve 3500 askeri  gitti. Rusya’nın  tehditlerine karşı Polonya AB’nin gücüne  güvenemiyorsa ve ABD’ye yeşil ışık yakıyorsa   ve de ABD’ye ait zırhlı bir Tugay;  denizleri, okyanusları aşarak  Polonya’ya gidebiliyorsa, ABD tankları Polonya’da dolaşabiliyorsa  , Polonya Başbakanı Beata Szydklo ve Ulusal Savunma Bakanı Antoni Macierewicz  Amerikan  Zırhlı Tugayını  karşılama törenlerine gidiyor ve konuşma  yapıyorsa  ve “Hoş geldiniz , sizleri yıllar öncesinden bekliyorduk” diyebiliyorsa  Kıbrıs’ta da olası bir siyasi  çözümde anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin devamı  kaçınılmazdır…..

1963-1974 yılları arasında  Kıbrıs Türk halkının yaşadıklarını dünya unutmuşa benziyor. Olası bir anlaşmada anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin aynen devamı kaçınılmazdır. Dünya bilmelidir ki Türk askerinin Kıbrıs’tan çıkışı Kıbrıs’taki Türk varlığını da sonlandıracaktır.  Girit’e, Rodos’a, 12 Adalara bakınız Türk kaldı mı? Türk varlığından söz edebilir miyiz?...