2011 yılının sonlarıydı. CTP “Barış Çalışmaları Merkezinin” organize ettiği söyleşi ve konferanslar dizisinin 3.’sünü Girne Dome Hotel’de yapmıştı.
Modülatörlüğünü Dr. Hakkı Yücel’in yaptığı toplantıda konuşmacılar arasında Türkiye’den gazeteci, yazar Orhan Miroğlu ile öğretim üyesi, yazar, gazeteci Ahmet İnsel de vardı.
Konu Kıbrıs’ta ve bölgede barışın nasıl olacağıydı. Ama bana göre konuşmacılar, barış sorunu yaşayan toplumlarda azınlıkların eşitliğinin kabul edilmemesinden ötürü, barışın “nasıl olamayacağını” anlatmışlardı.
Konferansta “Barışması gereken taraflardan azınlık olan veya nüfus olarak daha az olan tarafın mutlak eşitliğini kabul etmeyen çoğunluğun var olması, gerçek bir barışın sağlanmasını engellemektedir” tespiti çok çarpıcıydı.
Özellikle Ahmet İnsel “Saygı, sevgi, sempati duyma, hoşgörülü olma, anlayış gösterme” şeklindeki tepkilerin karşı tarafı tamamıyla “eşit” kabul etme anlamına gelmeyeceğini ve günün sonunda, bu çoğunluğun azınlığı tahakkümü altına alma eylemine yönelteceğini anlatmıştı.
Bu tespitleri yapan kişi bir bilim insanı oluşu ve ayni kriterleri Türkiye’de Kürt sorunu için de geçerli görüyor olması ayrıca dikkat çeken başka bir olguydu.
Ancak konu Kıbrıs sorunuydu. Ve ortaya ilginç bir durum çıkıyordu. Toplum Liderleri çözüm konusunda uzlaşıya varmış olsa ve bu uzlaşma uluslararası tescil alsa bile, toplumlardan çoğunluk olan, azınlıkla kendisini tam olarak eşit kabul etmezse, yapılan anlaşmanın, bulunan çözümün uzun ömürlü olamayacağını tarihten ve dünyadan örnekler vererek anlatılmıştı.
Kıbrıs’ta eşit birleşik bir federasyonu savunanlar için, buraya kadar her şey tamam. Tamam da kim bu adada şu an kendinin dışında var olan, diğer, nüfus olarak az veya azınlıklar için tam anlamıyla her konuda “eşit olmayı” kabul ediyor?
Kıbrıslı Türkler; Maronit azınlık için veya Ermeni azınlık için ne düşünüyor? Veya Kıbrıslı Rumlar; Türkler, Maronit’ler ve Kıbrıs’ta yaşayan diğer azınlıklar için ne düşünüyor? “Tam anlamıyla eşitiz ” diyorlar mı? .
Yoksa Rumlar biz Türkleri, Maronitleri, Ermenileri çok seviyoruz, anlayış gösteriyoruz, hoş görüyoruz, kardeşçe, beraber yaşarız mı diyorlar?
Kim hangi azınlık için bu topraklarda tam olarak ve her anlamıyla eşitiz diyebiliyor? Bunu gerçekten kabul eden barış içinde farklı etnik kimliklerle beraber veya yan yana yaşayabilir. Aksi halde er veya geç sonuç çatışmadır, gerginliktir, daha da kötüsü savaştır.
Kıbrıs’ın yakın tarihi bu doğruları çok acı bir şekilde her iki topluma da yaşatmıştır. Peki ne yapalım barış, antlaşma veya çözüm için uğraşmaktan vazgeçelim mi?
Elbette ki hayır. Burada belirleyici olan toplumlardır. Can alıcı soru özellikle çoğunluğun azınlığın eşitliğini kabul etmeye ne kadar hazır olduğudur?
Bence Liderler belirleyici değildir. Liderler emrivaki yaparak veya konjonktürün zorlamasıyla ikna ederek bir antlaşmayı toplumlarına kabul ettirebilirler. Peki sonra?
Çoğunluk veya bazı durumlarda da Azınlık karşı tarafın eşitliğini kabul etmezse ve ortada imza atılmış bir antlaşma da varsa, (1960 Kıbrıs Cumhuriyetinde olduğu gibi) sorun çözülmüş müdür ?
Sorunu liderler değil toplumlar çözecek, gerçekten toplumlar biri birini eşit kabul ediyor mu?
İşte bütün mesele bu.