Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tanınmadan
Rumlarla masada anlaşmamız mümkün değildir
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs Türk halkının ve Rum halkının eşit egemen kurucu ortaklığına dayalı bir Cumhuriyetti.Kıbrıs Cumhuriyeti içerisinde nüfus olarak çoğunlukta bulunan Rumların , nüfus olarak azınlıkta bulunan Kıbrıs Türklerinin devlet mekanizmasından uzaklaştırmaması için Garanti ve İttifak Sistemi kurulmuştur.
Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşuna giden bu anlaşma 19 Şubat 1959da Londrada İngiltere, Yunanistan, Türkiyenin yanında Kıbrıs Türk Toplumu temsilcisi Dr. Fazıl Küçük ve Kıbrıs Rum Toplumu Temsilcisi Makarios tarafından imzalanmıştır.
Garanti ve İttifak sisteminin , Kıbrıs Cumhuriyeti içerisinde önemli bir yeri vardır.Garanti ve İttifak Anlaşmaları , Kıbrıs Cumhuriyeti için 73. Maddenin (b) fıkrasına göre belirlenmiş olup Kıbrıs Cumhuriyetinin temelini oluşturmaktadır.
Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşuna giden bu anlaşma 19 Şubat 1959da Londrada İngiltere, Yunanistan, Türkiyenin yanında Kıbrıs Türk Toplumu temsilcisi Dr. Fazıl Küçük ve Kıbrıs Rum Toplumu Temsilcisi Makarios tarafından imzalanmıştır.
Bu anlaşma ile Türkler Taksim ve Rum-Yunan ikilisi de Enosisten yani Kıbrısın Yunanistana ilhakından vazgeçiyordu.
Kıbrıs Cumhuriyeti Rumların Megali İdea hayalleri çerçevesinde hayat bulan Enosisi gerçekleştirmek için 21 Aralık 1963 Kanlı-Noel saldırılarıyla yıkılmış ve Rum devletine dönüştürülmüştür.
13 Ocak 1964de Londrada yapılan üçlü Konferans , 15 Ocakta 5li Konferansa dönüştü. Rum tarafı bu görüşmelerde “Garanti ve İttifak anlaşmalarının feshini ve anayasada Türklere verilen hakların kaldırılmasını istedi.
Rum tarafının ortaya koyduğu önerilere bakılırsa Rumların aklından geçen şuydu: 1959 Zürih ve Londra anlaşmalarıyla kurulan Kıbrıs Cumhuriyetiyle kendilerine göre Kıbrıs Türklerine tanınan “aşırı hak ve imtiyazlar” ve garanti anlaşmaları yok edilmeliydi . Rumlara göre kendilerinin sayısal üstünlüğü vardı ve devletin tek yöneticisi kendileri olmalıydı.
1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin temelini oluşturmakta idi.
1959 Anlaşmaları ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası , 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin sadece Rumlar veya sadece Türkler tarafından yönetilmesine izin vermemektedir. O halde Kıbrıs Türk Toplumunun Rumlar tarafından silah zoruyla 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinden dışlanmaları uluslar arası Hukuka aykırıdır ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin Rum Yönetimine dönüştürülmesi yasal değildir.
Ancak , Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaşın tüm itirazlarına rağmen o günde ileriye dönük düşünülmeden BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan 186 sayı ve 4 Mart 1964 tarihli kararında Kıbrısta akan kanı durdurmak amacıyla ; Birleşik Krallık, Yunanistan, Türkiye ve “Kıbrıs Hükümeti”ne danışılarak Kıbrıs Adası üzerinde bir BM Barış Gücünün kurulmasına karar verilmişti. O günde konu edilen 1960 “Kıbrıs Cumhuriyeti” idi. Ancak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti yıkılmış ve Rum Yönetimine dönüştürülmüştü. Ancak Rumlar bunu istismar ederek kendi yönetimlerini “meşru hükümet” olarak ileri sürmeye başlamışlar ve maalesef zaman içinde korkulan olmuştur.
Nitekim ilerleyen yıllarda buna 541(1983) ve 550(1984) sayılı kararların da eklenmesiyle 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı, Rum Yönetiminin Kıbrısta “Tek meşru devlet ve tek meşru hükümet” olarak kabulü ve bugün Kıbrıstaki çözümsüzlüğün ve anlaşmazlığın temeli olmuştur.
Bu kararlara ek olarak 1 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla Rumların ABne tam üye olmaları onları daha da şımartmış ve uzlaşmaz hale getirmişlerdir. Hatta bu kararın alınmasında bile BM Güvenlik Konseyinin 186(1964 ), 541 (1983 ) ve 550(1984) sayılı kararlarının da rolü vardır.
Günümüzde görüşme masasından da kaçan Rumlar iyice zamana oynamaya başlamışlardır.
ABD Büyükelçisi Koening , “Türkiyenin , uluslar arası sularda sismik araştırma yapması “Hukuka” aykırı değildir dedi. Tabii ki bunu söyleyen Koening Rumların gazabına uğradı.
Diğer yandan ABD Başkan Yardımcısı Eide, “yer altı zenginliklerini tek yalı kararlar çıkararak değerlendirme yerine birlikte hareket edilmesini” tavsiye etmesi üzerine o da benzer şekilde Rumlar tarafında aforoz edilmiştir.
Kıbrıs Cumhuriyetinin egemenlik hakları vardır, Kıbrıs Cumhuriyeti biz Rumlara ait bir devlettir diyen Anastasiadis günü geldiğinde yer altı zenginliklerinden elde edilecek gelirler çözümden sonra diğer azınlıklara olduğu gibi “azınlık” Kıbrıs Türklerine de hakları oranında pay verilecektir diyecek kadar ileri gitmiştir.
Anastasiadisin böyle düşünmesi bile Kıbrıs Türk halkına büyük bir hakarettir.Bu ifadeleriyle bir kez daha Anastasiadis Kıbrıs Türk halkını Rum halkı ile eşit görmediğini ifade etmekte ve bizim adımıza karar verecek kadar ileri gitmiştir...
Yakın geçmişte yerel basınımızda da yer alan haberlerde yabancı diplomatlara göre müzakereler Mayıs sonu veya Haziran başında yeniden başlayabilir. Müzakerelerde anlaşma sağlandıktan sonra ise 2016 baharında yeni bir çözüm planı düzenlenecek ve ayrı referandumlarla iki halkın onayına sunulacak Rum tarafı ise müzakerelere dönmeden önce , Ankaranın Navtexini yenilemeyeceğinden emin olmak için süre isterken Fileleftheros gazetesi ise “Kıbrıs sorunu Navtexin insafında” başlıklı yazısında oyunu belirleyecek olan “Türkiyenin Navtexini 6 Nisanda yenileyip yenilemeyeceği olduğunu savundu.
Kıbrısı Helenizmin bir parçası olarak görenlerle ve de Kıbrıs sorunu 1974de başladı diyenlerle , KKTCnin varlığını kabul etmeyenlerle , KKTCnin bağımsızlığını ve egemenliğini kabul etmeyenlerle görüşülecek herhangi bir konu yoktur.
Uluslar arası Hukuka göre tanınma hakkı olan bir devletimiz vardır.KKTCnin varlığı kabul edilmeden, KKTC tanınmadan, Türk tarafı olarak görüşme masasına oturmamalıyız. Kıbrıs Türk halkı olarak KKTC hükümetleri ve KKTC Cumhurbaşkanı olarak anavatanımızla işbirliği içerisinde bu konunun değerlendirme zamanının geldiğine inanıyoruz!…