SAHİPLİ SORUMLULUK

Abone Ol

“En ufak çocuğa varıncaya kadar Türk’ü imhayı kendisine prensip edinen bir ekseriyet, Allah göstermesin Yunan bayrağı başımızda dalgalanacak olursa bize neler yapmayacak! 75 senenin biriken kin ve nefretinin ne tarzda tecelli edeceğine çoktan vakıfız.” 1954 

Dr. Fazıl KÜÇÜK 

Son dönemde dünya savaş tamtamlarının çalındığı noktaya hızla evriliyor. Böyle bir ortamda İsveç’in Başkenti Stockholm’de Uluslararası Barış Enstitüsü’nün her yıl düzenlediği silah satışlarına ilişkin raporu yayınlandı. Bu rapora göre satışların hangi ülkelere de yapıldığı belirtiliyor. Yapılan karşılaştırmalara göre 2000 yılında 1.204 milyar dolar,  2010 yılında 1.944 milyar dolar ve 2023 yılında 1.394 milyar dolar silah satışı yapıldığı belirtiliyor. Silah üreticisi emperyalist ülkelerin savaşların kışkırtıcısı olduklarını da kaydetmek gerekiyor.  

Emperyalist ülkelerdeki silah fabrikaları sürekli olarak çalışırken gençler arasında fazladan işsizlik sorununun yaşanmadığı buna koşut alıcı ülkelerin gençlerinin işsizlikle boğuşmakta olduğu gerçeği de biliniyor. Mendil büyüklüğündeki ülke de iyi bir silah alıcısı olduğunu kanıtlamak istercesine sürekli silahlanıyor. Hal böyle olunca da savaşlarla çatışmaların önünü almak her zaman olanaklı olmuyor. Yine de diplomasi kapısını açık tutarak savaşsız bir dünyayı kurmanın olanaklı olduğu gerçeğinin de unutulmaması gerekiyor. 

Son günlerde savaşsız dünyayı kurmak için uğraş verenler 3. Paylaşım Savaşı çığlıklarının atılmakta olduğu günlere denk düşüyor olmasını talihsizlik olarak değerlendiriyorlar. Bu çatışmalara dur diyebilmek için sözde çaba harcayanların düzenledikleri toplantıya asli fail olarak gördükleri Rusya’yı çağırmazlarken kendisini Ortodoksların dünya üzerindeki lideri olarak gören kişiyi bu toplantıya çağırmış olmaları diplomatik skandal olmanın ötesinde Lozan Antlaşmasına da aykırıdır. Her ne kadar Amerika’nın Patrikhane ve Patriğin Ekümenik olma konusunu kışkırttığı biliniyorsa da yıllardır İstanbul’daki patriğin yerine Amerikan vatandaşı olan birisini atamak istiyor olması da Lozan Antlaşmasına aykırıdır.    

Yüce Atatürk’ün bu yapıyı Fesat Yuvası olarak tanımladığı biliniyor. Aynı yapının İngilizlerin Fransızların ve Rusya’nın maşası olduğunun unutulmaması gerekiyor. Bu yapı içinde yer alanlar Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında yürüttükleri çalışmaları nedeniyle bu sıfatı hak ettiklerinin unutulmaması ve bilinmesi gerekiyor. Katoliklerin Vatikan devleti olarak tanımlanmasının sonrasında Ortodoksların da böyle bir haklarının olduğunu söylüyor olmaları anlaşılır olmanın ötesinde bir bakış açısıdır.  

BM Genel Yazmanı Antonio Guterres’in kişisel Kıbrıs Özel Temsilcisi Maria Angela Hulguin Cuellar’ın görev süresi Haziran ayı sonu itibarı ile tamamlandığı ve süre uzatımına gidilip gidilmeyeceği belirsizliğini koruyor. Süre uzatmalarının başlaması ile uzatmaların nereye kadar uzatılabileceği belirsizliğini koruyor. Ada’da konuşlu BM Barış Gücünün görev süresi de uzatmalara karşın 50 yıla ulaşmıştır.  

Karşımızdaki unsurun siyasetçileri Ada’daki genel gidişten rahatsızlık duyduklarını ıslık çalarak duyurmaya çalışıyorlar. Bu süre zarfında kendilerinin bu gidişten duydukları rahatsızlığın Türkiye’nin suçu olduğunu öne çıkarıyorlar. Ada’daki bırakın çözümü müzakere süreçlerini bile nasıl ters yüz ettikleri belleklerdeki tazeliğini koruyor. Sürekli olarak müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden başlatılmasını istiyorlar. Şu anda Cumhurbaşkanı seçtikleri kişinin dönemin Dışişleri Bakanı olarak masayı neden devirdiğinin hesabını öncelikle vermesi gerektiğini anımsatmak istiyoruz. Türkiye’yi suçlamayı en kolay yol olarak görenlerin bu konuya açıklık getirmeleri gerekiyor. 

Diğer yandan AKEL Genel Yazmanı Stefanos Stefanu görüşmelerdeki durağanlığın da tehlikeli olduğunu söyledikten sonra, Kıbrıs Barış Harekâtının 50. Yılı nedeniyle düzenlenen 1963 – 1974 arasındaki dönemdeki hatalarıyla ilgili ileri sürülenlerin sorgulanmasının neden yapılmadığının yanıtının verilmesi gerektiğini söylüyor.  

Gelinen bu noktada tarafların müzakere süreçlerinin yeniden başlatılabilmesi için sorumluluklarının bilinci ile çaba harcamaları gerekiyor mu ne… 

SEVGİ ile kalınız…