“Sedyeleri bu kış ovadan toplamayalım…”

Abone Ol

Sanıyor ki; seçmenler bu kocaman “yalan dolan”ı yutacak…
Hepimizi birer “ahmak” sanıyor…
Oysa; UBP-HP Hükümeti’nin “çuvalladığı” bir konudur Pandemi Hastanesi…
Geçen Aralık ayından beri; tam 11 kez fikir değiştirdikleri bir başarısızlık öyküsüdür…
Bu “süreç”te, Corona dışındaki hastalar ciddi biçimde hırpalandılar…
İnsanımız hastalandığı zaman hastaneye gitmekten korktu…
Bu durum ne yazıktır ki, halen devam ediyor…
Koskocaman Burhan Nalbantoğlu, felç oldu…
İnsanımıza verilen bazı “sağlık hizmetleri” iptal edildi…
Adeta “nereye giderseniz gidin” deniliyor hastalara…
Bütün bunlar; idare edenlerin kararsızlığı, beceriksizliği yüzünden oldu…
UBP ile HP bu dönemde ciddi biçimde insan haklarını ihlal etti, “anayasal suçlar” işledi…
Pandemi Hastanesi için “kağıt üstünde” projeler yapıldı. Durmadan “yeri” değiştirildi…
Bu süreçte halka söyleyip de yapmadıklarını kocaman bir liste halinde birkaç hafta önce bu sütunda yayımlamıştım…
Başbakan, en son 13 Haziran günü, Müteahhitler Birliği’nin genel kurulunda “Hazır olun, üç tane birden hastane sizi bekliyor. İhaleye çıkıyoruz” diyerek müteahhitlere “seçim boncuğu” dağıtmıştı…
“Hastane yok” diyenlere de çatmıştı Başbakan… “Dünyaya yanlış mesajlar gidiyor” diye hayıflanmıştı…
Oysa asıl yanlış mesaj; durmadan konuşan, her gün “projesi de parası da hazır” diyen “2 ay içinde hastane bitecek” diyen bir Başbakan’ın her söylediğinin “yalan” çıkmasıdır…
Başbakan müteahhitlerin kürsüsünden sadece şikâyet ediyordu:
“Tolga Atakan, Planlama İnşaat Dairesi’ni biraz dürtsün” dediğinde salondan acı acı gülüşmeler işitilmekteydi…
İşte, hamasetin en katmerlisini yapan bir politikacı, ölümüne savunduğu “devlet”i böylesine rezil ederek siyasette tutunmaya çalışıyordu…
Arkasından Başbakan, Türkiye’de bilmem kaçıncı kez Fuat Oktay’ın kapısını çaldı…
Adaya döndüğünde, BRT arkasında yapılacak hastane içine “Pandemi Hastanesi”ni de yerleştireceklerini açıkladı…
İki hastane birlikte yapılacaktı… Yeri de BRT’nin arkası olacaktı…
Bir süre sonra gene fikir değiştirdiler…
500 yataklı hastaneyi projeden ayırdılar, önce 100 yataklı Acil Durum Hastanesi yapmaya karar verdiler…

Bunun da yerini, bilmem kaçıncı kez değiştirdiler… DBN Devlet Hastanesi’nin yanına taşıdılar… Üstelik KTMMOB orasının “dere yatağı” olduğunu ve “Sedyeleri önümüzdeki kış ovadan toplamayalım” diye uyarı yaptığı halde…

İşte bu noktada Başbakan bir “pot” daha kırdı…

Uykulu muhalefetin dikkatini çekmeyen bu “pot” da şuydu:
“Hükümetimiz salgın sürecinde bir acil durum hastanesi yapmak için harekete geçmiş ancak proje aşamasında önümüze çıkarılan birtakım engeller nedeniyle hastanenin yapımına başlayamamıştık.”
Hoppala… Başbakan gene şaka yapıyordu… Corona süreci başladığından beridir “Anayasal yetkiler”inin dışında olağan dışı yetkiler kullanan, adeta “Otoriter Hükümet” modeli uygulayan ve ülkeyi “kararnamelerle” yöneten siyasetçi “engellerle” karşılaşmış…
Ülkede bu işleri ciddi biçimde sorgulayan, peşine düşen bir muhalefet olmadığına göre, “önüne engeller çıkaran” kim olabilirdi acaba?
Bir Başbakan’ın “ihale yasası”nı bile rafa kaldırdığı, dilediği gibi “devlet”e istihdam yaptığı, satın almalarda sınırsız yetkiler kullandığı bir dönemde “engel”lerden söz etmesi tam bir “başarısızlık” teslimiyeti değil midir?
Böyle bir konuşmadan sonra, “Biz bu süreci çok iyi yönettik” diyebilir mi?
Herşeye karşın; biz gene de sonuca bakalım…
2019 Aralık ayından beri yapılamayan “Pandemi Hastanesi” konusu, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne gidiyor ve anında “Gidin yapın” direktifi veriliyor…
20 gün içinde Türkiye; “proje”sini de, parasını da, firmasını da gönderiyor ve kazma vurularak işe başlıyorlar…
Tatar’a da, işin “reklamı” kalıyor…
İnsan gerçekten birazcık utanır…
1970’lerde bu toplum kendi yağı ile kendi ciğerini kavurarak hastane yapmayı başardı… Son yıllarda birkaç tane “modern” hastane yaptı…
Bu hükümet ise; yarım kalanları bitiremedi… Sağlık Fonu’nda parası olduğu halde bir Acil Durum Hastanesi inşa etmeyi başaramadı…
Sonunda “Efendim, engeller var. Biz bu işi başaramıyoruz bir el atın” diyerek Erdoğan’ın kapısına dayanmak, siyaseten bir başarı değil, “onur kırıcı” bir başarısızlık örneğidir… 
Üstüne üstlük; her şeyini Türkiye’nin yapacağı böyle bir projeyi “Ben yaptım” diyerek seçim kampanyasında kullanmanız halkı “ahmak” yerine koymak değil mi?
İnsanımız; Türkiye’nin, her dara düştüğümüzde elini uzattığını çok iyi biliyor…
Ama, halkımızı aylarca oyalayıp, mevcut merkezi bir hastaneyi de mahvettikten sonra “teslim” bayrağını çekip, “engeller var” diyerek Erdoğan’ın “affına” sığınmak korkunç bir “beceriksizlik” örneği değil midir?
“Maaşın kaç ya Sayın Başbakan?” diyen Erdoğan’ın karşısında bizim siyasetçimizin böyle “boynu bükük” durması, sonra da bunu kendi başarısı imiş gibi seçim kampanyasında “satması” siyasetimizin “marka değeri”nin yerlerde süründüğünü göstermiyor mu?