Sevgilim Pomp;
Bugün, sana olan “bağımlılığımı” bir kez daha şiddetli biçimde duyumsadım…
Bir duygu selinin dayatması ile sana yazmak ve beraberliğimizin 16. yılında; ilişkimiz nedeniyle ne kadar “müteşekkir” olduğumu anlatmak istedim…
Dile kolay… Seninle tanışmamızın üzerinden on altı kocaman yıl geçmiş…
Bu 16 yılda; iyi kötü zamanlarımız oldu… Seni üzdüğüm, kızdığım, hatta ağlamalarına yanıt veremediğim günlerden geçtik…
Sen de zaman zaman benim için “sıkıcı” oldun aslında…
Ama Atila İlhan’ın dediği gibi “Ben sana mecburum” ve bu; yaşamım boyunca hep böyle olacak…
Seni “taşımak” elbette çok zor bir durum… Bunun hep bilincinde oldum…
Birkaç ay önce, Berlin’e giderken Atina Havaalanı’nda uğradığın “muamele” moralimi çok bozmuştu ama; ne ben seni, ne de sen beni oracıkta bırakıp gidemezdik…
Gümrük görevlisinin, polisin sana yönelik “aşağılayıcı” sorgulamaları ve bizi bekletmeleri beni çileden çıkarmıştı…
Kontrol cihazlarından çıkan ışınlar, üzerinde gezindikçe, seni evirip çevirip kontrol ettikçe, “incinirsin” diye soğuk soğuk terler dökmüştüm…
O gün oradaki tüm görevlilere uçağı kaçırma pahasına bir “diyabet” konferansı çekmiştim…
Uçak yolcularının “sıvı” madde taşıması, terör önlemleri çerçevesinde yasaktı ve taşıdığın “insulin”i çeşitli testlerden geçirmişler, sonra da “suçsuz” bulmuşlardı…
Aslında ne yalan söyleyeyim; “insulin”le senden çok önce tanışmıştım… Tam 38 yaşındaydım… O zamanlar kocaman iğneler vardı… Vücuda girişleri çok acıtıcıydı…
Sana kavuştuktan sonra bu işler kolaylaştı… Bu yüzden sana ve yaşam kurtarıcı insüline minnettarım…
Biliyorum ki “insulin”e çok haksızlık yapıyoruz… Yok şişmanlatıyor, yok başka hastalıklara yol açıyor, yok bağımlılık yapıyor gibi iddialar var internette…
Prof. Dr. Temel Yılmaz “Bunların hepsi yalan” diyor… “İnsülin, hayat için en gerekli hormonlardan biri. Organizmanın enerji ve güç kaynağı. İnsülinsiz bir yaşam mümkün değil.” diyor…
Sana daha önce de anlatmıştım sevgili Pomp…
Prof. Dr. Yılmaz bir gün beni çağırdı ve “İnsülin pompası diye birşey çıktı, onu sana takmalıyız” dedi.
O gün bugündür, böyle bir “ilişki”nin bağımlısı olarak yaşıyorum…
Prof. Temel Yılmaz’ın; bir dünyalı bilim insanı olarak, Kıbrıslı Türkler’e diyabet konusunda çok emeği geçti…
Sevgilim Pomp;
Bugün; “Dünya Diyabet Günü”nde, seni ve insülini selamlıyorum…
Biliyorsun; Birleşmiş Milletler, 1922 yılında “insulin”i bulan Dr. Frederick Banting’in doğum günü olan bugünü “Dünya Diyabet Günü” olarak kabul etti…
Bu yılki tema ise “Kadın ve Diyabet” olarak belirlendi…
Dünyada her yıl 2.1 milyon kadın diyabetten dolayı ölüyor…
Sevgilim Pomp;
Seninle birlikte savaştığımız “diyabet” çağımızın en “tehlikeli” hastalıklarından biridir…
Bugün dünyada 415 milyon kişide “diyabet” var… Bu sayının 2040 yılında 642 milyona yükselmesi bekleniyor…
Günümüzde dünyada ayrıca; 500 binin üzerinde çocukta ve 199 milyon kadında diyabet var.
Genellikle şeker hastalığının “zengin” ülkelerin ve insanların hastalığı olduğu biçiminde bir yanlış kanaat var. Hiç de öyle değil…
Bizim üzerinde yaşadığımız Ortadoğu, dünyada diyabetin en yüksek düzeyde artış gösterdiği bölge oldu…
Bizde ise, Sağlık Bakanlığı’nın 2008’de yaptığı taramaya göre, toplumun yüzde 11.5’inde diyabet var. Ayrıca; yetişkin nüfusun yüzde 18’inde de gizli şeker bulunuyor…
Bu da gösteriyor ki; Avrupa ortalamalarının çok üzerindeyiz. Tehlike büyüktür ve kapıdadır…
İşin ilginç yanı ise; her iki diyabetliden biri, şeker hastası olduğunu bilmiyor… Bir doktor tanısı yok…
Sevgilim Pomp;
Biliyorum; sağlık sistemimizdeki aksaklıklar; hem beni, hem de seni, ama en önemlisi tüm diyabetlileri yoruyor…
Reçete yazdırmak başlı başına bir olay… Bakan başka diyor ama, uygulama başka…
Biliyorsun ki; diyabete “dur” demek mümkün… Onu ötelemek, önüne dikilmek mümkün…
Spor yaparak, etkili ve ara öğünlü beslenerek diyabeti durdurabiliriz…
Neyle? Tabii ki eğitimle ve çocuklardan başlayarak…
Tüm diyabetli çocuklarımıza, gençlerimize bugün verilecek en güzel mesaj; yalnız olmadıklarıdır…
Değil mi sevgilim? Değil mi yol arkadaşım? Değil mi “bağımlısı” olduğum güzelim Pomp?