SIKIN DİŞİNİZİ KIŞIN BİR AYLIK ÖMRÜ KALDI

Abone Ol

            Herhalde şu anda içinde bulunduğumuz haftalar, bayağı kışı bize hissettiriyor. Sanırım son yağmurlarla kuraklık endişesi de ortadan kalktı.  Bu mevsimde çiftçilerin gözü gökteki bulutlarda ve yağacak yağmurlardadır.  Hani onları “yer yağmuru” dedikleri zararsız ama toprağı doyurucu yağmurlardır bekledikleri.
            Şu bizim Kıbrıs ne kadar güzel bir iklim kuşağının üstündedir.  Biz Kıbrıslılar karın dışında her mevsimi dolu dolu yaşarız.  Şayet Trodos dağlarına düşen karları da dikkate alırsak Kıbrıs insanı karlı günleri de görür ve yaşar. 
            Mevsimleri analiz ederken, olaya bir de kış turizmi açısından da bakmak lazım.  Kuzeyin plajları, altın kumları ve güneşi, güneyden daha güzeldir. Lakin kış turizmi açısından şanssız insanlarız.  Kapılar açıldıktan sonra bazı açıkgöz turizmciler turlar düzenlerler Trodos’a.  Özellikle Trodos’un dışında yaşayan insanlar her zaman kara hasrettirler.  İşte o hasreti, güneye Trodos’a düzenlenen turlarla giderirler kar hasretini.
            Bir de zaman zaman İstanbul’a gittiğimizde görürüz karın lapa lapa yağışını.  Kısa bir süre için İstanbul’a gidenler için karlı havalar güzel de, oralarda veya Anadolu’nun doğu veya güney doğusunda yaşayanlar için adeta bir işkencedir karlı havalar.  Özellikle kayak merkezleri cıvıl cıvıl insan kaynar.  Okulların ara tatilinden yararlanan insanlar kendilerini o merkezlere atarlar.  Lakin bütün İstanbul’u bembeyaz görmek, minare ve camilerinin karlarla yamalandığını izlemek muhteşemdir.
            Sanırım yıl 1953 filandı...  Kışın en soğuk günleriydi o sene.  Geceleyin ailece misafirliğe gitmiş, dönüşümüzde lapa lapa kar yağışıyla kucaklaşmıştık.  Rahmetlik büyük ablamın bordo rengi paltosunun omuzları bembeyaz olmuştu.  Ağabeyim paltodaki karları silkelemeye kalkınca büyük bir tepki göstermişti.  “Lütfen karları omuzlarımda bırak” deyişi, onun kara olan özlemlerini anlatırdı.
            Acaba bu kar sabaha kadar sürer miydi?
            Nitekim o kar tutmuştu.  Sabahleyin kalktığımızda etraf bembeyazdı.  O günlerde kocaman bahçesi olan surlar içinde bir evde oturuyorduk.  Bahçemizdeki devasa mersin ağaçları adeta beyazlar giymiş bir geline benzemişti.
            O karlı zamanlara en çok da çocuklar sevinmişti.  Ağabeyim sabah sabah küreği eline almış ve yatak odalarından sündürme ve tuvalete kadar daracık bir yol açmıştı.  Ondan sonra da gözleri ve burnu kömürden bir kardan adam yapmıştı.  Heyecanlı günlerdi onlar.
            Esas soğuk ondan sonra başlamıştı. Karlar eridikçe, hava buz gibi oluyordu.  O dönemlerde tren vardı.  Rahmetli Mehmet amcamın evi tren stasyonunun arkasındaydı.  Güneş açınca paltolarımızı giyerek amcamlara gitmiştik. Şimdi elçilik ve okul binaları yapılan mekan eski bir mezarlıktı.  Hatırlıyorum...  Bir beyaz araba karlardan ötürü kayarak, gidip merazlığın içine dalmıştı.
            O günlerde Cumaları hayvan pazarı vardı. Hayvan pazarı dediğim yer, şimdiki Mücahitler Sitesiydi. O günlerde hayvan pazarı bile kapanmıştı. Lakin tren işliyordu.
            Şimdi Türkiye televizyon kanallarına bakıyorum da, o günler geliyor aklıma.  Türkiye’nin doğu ve kuzeydoğu illeri kara teslim olmuş.  Kar makineleri harıl harıl çalışıp yol açıyor.
            Memuriyet zamanlarımda benim şubede çalışan bir harekat gazisi vardı.  Gerçek memleketi Erzurum’du.
            Boş vakitlerimizde bize Erzurum’da geçen hayatını anlatırdı.
            “Bizim ilkokul çağlarımız Erzurum’da geçti.  Kışın karakışa döndüğü zamanlarda karlar üç metreyi bulurdu...  Hatta aç kurtlar dağlardan şehre inerdi yiyecek bulmak için.  Gece oldu mu herkes av tüfeği ile gidermiş gideceği yere.  Yani hayat oralarda o kadar zordu.”
            O zamanlar nerde kar makinaları.  Herkes eline bir kürek alır, kendi yolunu kendisi açardı.
            Bu aralar Lefkoşa buz kesmiş.  Beşparmaklara baktığımda doruklarında karları görürüm.  Kara özlemli olanlar Beşparmakların yolunu tutar.
            Sonra düşünüyorum... Karlı bir ülkede yaşamadığım için çok şanslıyım.  Yani karlı hayatın işkencesi açısından.
            Halkımız bir tadımlık karla buluşabiliyor ya...
            Şayet google’a sorarsanız cemreleri, onların da eli kulağında.  Ha düştüler, ha düşecekler.  Yani dişinizi sıkınız, kara kış bitti, bitecek.  Varsın kış da kar da keyfini yapsın.  Elbet sıcak günlerimiz bir gün gelecektir.
            Gerçi Mart soğukları başkadır.  Mart soğukları için “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” derler.  Ne güzel söylemiş söyleyen.
            Her ne ise... Kış bir aylık yoldadır...