Toplumlar; yalnızca tarihte salladıkları kılıçlarla, fethettikleri topraklarla, topları tüfekleri ile anılmazlar…
Dünya barışına, kültürüne, sanata, bilime yaptıkları katkılarla öne çıkarlar, saygın bir yer edinirler…
Kıbrıslı Türkler’in yakın tarihinde özellikle üretimde olumsuz “sıfırlamalar” çok fazladır…
Ama iki konuda, insanlığa yapılan hizmet bağlamında, iki olumlu “sıfırlama”ya sahip olduğumuz için onur duymalıyız.
Bunlardan birincisi; Malarya (Sıtma) hastalığının adadan temizlenmesi…
İkincisi ise; Talasemi’nin sıfırlanmasıdır…
İnsandan insana sivrisineklerle taşınan Sıtma hastalığı, geçen yüzyılın başında Kıbrıs’ın baş belasıydı. Ada halkı yaşanan salgınlarda kırılıyor, yüzlerce çocuk beş yaşına varamadan hayatını kaybediyordu.
Özellikle kırsal bölgelerde durum çok vahimdi.
Ada Müslümanları; “La Havle” çekip, Hoca’ya bir muska yazdırıyor ve “Has bin Allah ve nimel vekil” diyerek durumu Allah’a havale ediyordu…
Hristiyanlar ise, sıtmaya yakalanan çocukları Akatu’daki St. Mikallos Şapeli’ne götürüp önce yağlarlar sonra da orada akan kutsal su ile yıkarlardı.
Hastalığın kaynağı bilinmiyordu…
İlk kez 1900’de, İngiliz Koloni Yönetimi hastalığın “sivrisinekler”le bulaştığını, Resmi Gazete’de yayımlayarak ilan etti.
İlk adım bataklıkların kurutulmasıydı. Bunun için yurt dışından Okaliptus ağaçları getirildi ve büyük bir ağaçlandırma kampanyası başlatıldı.
1939’da “DDT” icat edilince, sivrisneklere karşı mücadele hızlandırıldı.
Adadaki İngiliz Koloni Yönetimi; sıtmanın “eradikasyonu” projesinin başına bir Kıbrıslı Türk’ü atamıştı. Mehmet Aziz, yurt dışında çok iyi eğitim almış, entelektüel düzeyi yüksek biriydi. Kurduğu ekibiyle karış karış adayı dolaştı, tüm su birikintilerini saptadı. Birer isimsiz kahraman olan “Sinekçiler” ile geceli gündüzlü yürttüğü savaşı kazandı ve İngiltere Koloni Bakanlığı 10 Ocak 1950’de Kıbrıs’ın sıtmadan temizlendiğini tüm dünyaya resmen duyurdu.
Mehmet Aziz, halk sağlığı konusundaki bu büyük başarıdan dolayı dünya bilim çevrelerinde büyük kabul gördü. Makaleleri uluslararası tıp dergilerinde yayımlandı. Dünyanın ünlü üniversitlerinde sunumlar yaptı. Kendisine “doktora” unvanı verildi.
“Kırmızı yanaklı, mavi gözlü” Sağlık Baş Müfettişi Mehmet Aziz, Vuda köyünde doğdu. Kendisi ve ailesi de sıtmadan nasibini almıştı. 1991’de yitirdiğimiz Aziz, yaşamının 30 yılını sıtma mücadelesi ve sivrisineklerin yokedilmesine adadı.
30’lı, 40’lı yılları yaşayan Kıbrıslı Türkler, onun iki kızını da götürdüğü (Kamran Aziz, Türkan Aziz) köylerdeki bilinçlendirme çabalarını, broşür hazırlayıp dağıttığını, çizmelerini giyip göletler içinde ilaçlama yaptığını, mağaralar içinde ateş yakarak sivrisineklerin yuvalarını yok ettiğini anlatırlar.
Mehmet Aziz, Kıbrıslı Türkler’in büyük bir gururu… İngilizler onu tıp dergilerinde anlatıyor, Rum araştırmacılar “Kahraman Kurtarıcı” muamelesi yapıyor ama Kıbrıs Türk tarihinde, siyasetçilerin arasından sıyrılıp bir yer edinemedi…
Tabii bu bizim vefasızlığımız…
Kıbrıslı Türkler olarak gurur duyacağımız, halk sağlığı alanındaki bir diğer “sıfırlama” da yakın tarihimizde “talasemi”de yaşandı.
Ta 1940’lı yıllarda İngilizler, sıtmadan sonra Kıbrıs’ta ikinci ciddi sağlık sorunu olarak “talasemi”yi saptamışlardı.
Bizde ilk kez, 1978’de “Talasemiyi Önleme Programı” başlatılmış, Talasemi Tarama Laboratuvarı kurulmuştu. Bu çalışmalardan sonra hastalık hakkındaki toplumsal farkındalık artarken, devlet de bu proje çerçevesinde doğurganlık çağına gelenlere genetik danışmanlık ve doğum öncesi erken tanı imkanları sunmuştur.
40 yıllık mücadele sonucunda gerçekten günümüzde talasemi sıfırlanmıştır.
2000 yılından beridir, ülkemizde talasemili hasta çocuk doğmamaktadır.
Günümüzde 150 dolayında talasemi hastası bulunuyor ve bu proje sayesinde bu hastalarımızın yaşam sürelerinde ve kalitelerinde anlamlı iyileştirmeler sağlandı.
KKTC, dünyada “talasemi” ile mücadelede evlilik öncesi taramayı zorunlu kılan ve bunun için yasa yapan ilk ülkedir.
Bu konudaki çalışmalar ve alınan sonuçlar nedeniyle ne kadar gurur duysak azdır… Bu projenin de isimsiz kahramanları, öncüleri, destekleyicileri, siyasi irade koyanları vardır. Tümüne bu toplumun vefa borcu bulunmaktadır.
Sağlık eski Bakanı, Pediatrik Hematoloji Uzmanı Dr. Gülsen Bozkurt bu isimlerin en başlarında gelenlerden biridir.
Dr. Bozkurt, “talasemi projesi”nde sorumluluk üstlenmiş, öncülük etmiş, İngiltere ve ABD’de konunun uzmanları ile birlikte çalışmış, bu konudaki araştırmaları ünlü tıp dergilerinde yayımlanmış biridir…
Dr. Bozkurt, Dubai’de “Talasemi ve Genetik Merkezi” Başkanı olan Kıbrıslı Prof. Erol Baysal ile birlikte; “Talasemi Sendromları” adlı bir kitap yayımladı. İki bilim insanı, bu kitapta hem talasemiyi “bilimsel” bir anlatımla ve tablolar, fotoğraflar eşliğinde ele almakta, tezler ve öngörüler ortaya koymakta hem de adamızda yürütülen başarılı projeyi detayları ile anlatmaktadırlar.
“Talasemi Sendromları” adlı bilimsel kitap ile Mehmet Barışsever’in hazırladığı “Kıbrıs’ta Sıtma Mücadelesi” adlı kitap birbirini tamamlıyor ve bize onur duyacağımız bir “farkındalık” sunuyor.
Bu iki kitabın tanıtımı ve imza günü, gelecek Çarşamba günü K. T. Tabipleri Birliği’nde yapılıyor.
Dr. Gülsen Bozkurt’u, Prof. Dr. Erol Baysal’ı, Mehmet Barışsever’i yürekten kutluyorum.