Ayaklı Gazete

SOSYAL MEDYANIN SESİ

Abone Ol

Trafik kazaları ve dün yaşadıklarım.

Dün üç insanı trafik kazası sonucu kaybettik.

Artık “Nüfusun geometrik artışı , yolların yetersizliği sebeptir” deyip geçemeyiz Evet “aslında sebeptir” ama bireylerin eğitimi de çok yetersizdir. İlkokullardan başlayarak eğitim sistemimize trafik derslerinin sene sonunda ciddi sınavı yapılacak şekilde konması kesinlikle elzemdir..

Bu yazıyı yazarken dün yaşadığım olayın etkisindeyim. Dün sabah saat 11 civarında eşimi Kent merkezine bırakmış eve dönüyordum. Aracımla Meclis – Elçilik arasında ilerlerken az sonra yaşayacaklarımdan dolayı tansiyonumun çıkacağını bilmiyordum.

Ben o yolda ilerlerken ikisi erkek biri kız az ilerimde kaldırımda birbirleriyle şakalaşarak ilerliyorlardı. Bilirsiniz tam Konsolosluk yanında bir yaya geçidi vardır. İşte tam oraya geldiklerinde biri kendini aniden yaya geçidine attı. Allahtan çok dikkatliydim ve hemen stopa bastım. Dümeni de sola kırarak kazayı önledim. Çocuk “ Be dayı burası yaya geçididir” diye kızdı bana. Sakin kalmaya çalıştım “Abim. Tamam yaya geçididir ama bu sana burada birden istikamet değiştirip yaya geçidinden geçme hakkını vermez” dedim . Dedim ama kime anlatırım ? Çocuk şirretleşti. Nerdeyse dövecek beni. Allahtan bir polis geldi de aldı yollattı onu .

Bu çocuklara trafik dersi şart. Yaya geçidine geldiklerinde bile önce sola sonra sağa sonra tekrar yola bakarak yola atılmaları gerektiği, yaya geçidinden de hızlı adımlarla geçilmesi gerektiği defalarca anlatılmalı.

Tabii bu anlatılması gereken konulardan sadece biri. Ama yapmazsak gazetelerde her gün bir isim okumaya devam edeceğiz. Ta ki bir gün biri bizim ismimizi okuyana kadar.

(Bülent Dizdarlı)

Dağ koyunu yahut kır danası nedir biliyorsanız ayrıca açılım sürecinden muradedilen ve ikinci bölümü icra edilmeye çalışılan bu ucube sürecin aslında ne anlama geldiğini biliyorsanız Türkiye'nin gündemini takip ediyorsunuz demektir.

KKTC'nin gündemi malum

daha "meclis başkanı" seçilmedi ve UBP kendi içindeki hesaplaşmalarla uğraşırken , CTP erken seçimi gündeme taşımaya çalışıp hem hükümet ortaklığı hem de Cumhurbaşkanlığı hayali kuruyor.

Tufan Erhürman Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili yapılan anketlerde birinci sırada yerini almış olarak görünüyor acaba bu gerçekleşse Ankara kendisine otur derse oturup kalk derse kalkacak mı? Yoksa Dirayetli durup Kıbrıs Türk Halkının çıkarına mı çalışacaķ?

Bütün olacakları bekleyip göreceğiz.

(Hasan Mullaoğulları)

New York'taki yemeğin ardından adanın iki tarafında kamuoyunda yaşanan tartışmalar, farklı kesimlerin bu buluşmaya dair değerlendirmelerini yansıtıyor. Bir taraf, bu "sosyal" etkinlikten somut bir sonuç çıkmadığını savunurken, diğer taraf kısa sürede önemli bir sürecin başlayacağını düşünüyor. Bana kalırsa, BM Genel Sekreteri'nin açıklamalarından da anlaşılabileceği gibi, "ortak" bir zemin bulunamadığını ifade etmesine rağmen, yakında "çok taraflı" bir toplantının hazırlık aşamasında olduğu açıkça belirtiliyor. Aynı zamanda, tarafları yaratıcı ve samimi ara çözümler de bulmaya teşvik ediyor.

BM'nin, uzun zamandır sürdürdüğü "Her şey anlaşılmadan hiçbir şey anlaşılmış sayılmaz" yaklaşımında küçük bir değişikliğe gitmeye hazırlandığını görüyoruz. Bu değişiklik çerçevesinde, güven artırıcı önlemler ve karşılıklı atılabilecek adımlarla kapsamlı çözüme doğru ilerlenmesi ihtimali belirebilir. Bu yöne gidilmesinin diğer bir nedeni tarafların samimi olup olmadığını test etmek. Özellikle, sınır kapılarının açılması konusunun gündeme getirilmesi, bu yönde bir adım olabilir. İki taraf da vakit kaybetmeden kendi öncelikli kapılarını dile getirmeye başladı bile; Rum tarafı Erenköy ve Gaziler kapılarını ön plana çıkarırken, Türk tarafı Pile, Haspolat ya da Lefkoşa'da dördüncü bir kapıdan bahsediyor. Bu önerileri çarpıştırmak değil iki taraf yarayacak olan iki tanesinde anlaşmak bence en akılcı tavır olur.

Öte yandan bu gelişmenin Yunanistan ve Türkiye arasında artan yakınlaşmalardan kaynaklandığını görmek zor değil. Değişen bu konjonktür, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın da artık içi boş sloganlar yerine, daha yaratıcı ve yapıcı öneriler sunma zorunluluğunu ortaya koyuyor. Muhalefete ise büyük bir sorumluluk düşüyor. Şu ana kadar benimsedikleri çözüm yöntemi olan "ya hep ya hiç" stratejisinden farklı olarak, bence daha evrimsel ve adım adım ilerleyen bir yaklaşımı benimsemelerinin zamanı geldi. Bu bağlamda, güven artırıcı önlemler ve her iki tarafın da kazanabileceği (başka deyişle win win) önerilerle kamuoyuna seslenmeleri ve bu uğruda çalışmaları bence çok önemli.

BM Genel Sekreteri Guterres'in talep ettiği samimiyet, sadece tarafları değil, tüm siyasi aktörleri kapsıyor. Slogandan eyleme geçiş zor görünse de, bir kez adım atıldığında arkası hızlı bir şekilde gelebilir.

(Mete Hatay)