SOSYAL MEDYANIN SESİ
Başbakan hastalandı. Hastalanır hastalanır! Zira o da bir beşer.
Lefkoşa Dr.Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesine başvurdu. Sonra Yakın Doğu Hastanesine taşındı.
Sağlık Bakanı “Sevk edildi” dedi. Tıp-İŞ ise “Sevk yapılmadı” dedi ve ekledi. “ Tüm tektikler yapıldı. Teşhis konuldu . Başbakan kendi isteğiyle özel hastaneye gitti “ .
Hangisi doğru?
Aslında Başbakan çıksa ” işte ödediğim fatura makbuz burada “ dese tartışmaların “Güvenmeme” kısmı ışındaki kısmı sona erer.
Ha! Kimse de bana “ YDÜ ; başbakandan ücret almadı ki fatura versin” demesin. Bu olmuşsa rüşvete girer. Siyasi bir kişinin , özel bir işletmeden hediye kabul etmesi bambaşka bir tartışmanın başlamasına yol açar.
Bu sebeplerden Başbakanın kamuya hızla ödediği miktarın faturasını göstermesi, ya da Sağlık Bakanının yaptığı açıklamayı düzeltmesi gerekir.
(Bülent Dizdarlı)
Yine gördük, bina değil organizasyon önemli…
Yepyeni hastane yirmi günlük bir bebeği hayatta tutmaya yetmedi.
Sağlığın en önemli mağduru hastalardır ve en az söz hakkına sahip de onlardır.
“Başbakan” olarak anılan Üstel’in kendi isteği ile devlet hastanesinden özel hastaneye gitmesi elbette bir güvensizliktir ama her gün, onlarca hekimin, devlet hastanelerinden özel merkezlere kaçmasını bilmezden, görmezden, duymazdan gelmek de samimiyetsizlik değil midir?
Orta üst sınıf tüm yurttaşlar aynı tercihi yapmıyor mu?
“Kamu-özel arasında” yaşanan delice telaş, koşturma, kaçış, eşitsizlik, yasa ve etik dışılık sağlık sistemini örseliyor.
Halkın hastaneleri piyasacı sistemin “ön bürosu” olmaktan kurtarılmalı mutlaka…
(Cenk Mutluyakalı)
35 yıl çalıştıktan sonra emeklilik ikramiyesiyle bir daire bile alamayan kişi, emekli değildir! Emeği çalınmış , harcanmış insandır.
(Eralp Şerifoğlu)
17, 18 yaşında askere alınabilirken av tüfeği ruhsatı 21 yaşında alınabiliyor ve sadece av günü ovada kullanılıyor. Ama araba ehliyeti 17 yaşında veriliyor ve sürekli trafikte olabiliyor. Sizce hangisi yanlış?
(Emirali Tatlıdil)
Şimdi bir siyasetçi, her geçen gün biraz daha fakirleşen halktan, yok olmaktan söz ederken, esasında hangi kesime hitap etmektedir acaba? 20 bin devlet emeklisine ve ailelerine mi, 15-20 bin devlet çalışanına ve ailelerine mi? Sayısı 1400'ü aşan araba galerisi sahiblerine mi? Ev kirasından geçinen mülk zenginlerine mi? Emlakçılara, Kumarhane sahiplerine, Mütahitlere mi? İkinci iş yapan devlet memurlarına mı? KIzakta oturan müşavirlere mi? Ekmeden biçmeden tarım yaparmış gibi yapan çiftçilere mi? Devlet korumasında rekabeti unutan sözde üreticilere mi? Tüccarlara mı? Her gün savaştan sonra ona verilmiş tarımsal arazileri arsa yapıp satanlara mı? Yoksa genellikle seçme seçilme hakkına sahip olmayan, iş yasasına aykırı sabahlara kadar çalıştırılan, canı çekildiğinde sınırdaşı edilen, insani olmayan koşullarda barındırılan, inşaatlarda sürünen 30 bin Asyalı işçiye mi? Afrikalı, kayıt dışına düşmüş işçilere mi? Her yıl HIV testinden geçirtilen 70 bin çalışma izinli işçiye mi? Adı kerhane olmayan kerhanelerde artistlik yaptırılanlara mı? Anamıza, babamıza 24 saat bakan Türkmen bakıcıya mı? İstediğimiz siparişi motosikletiyle trafikte cambazlık yaparak bir an evvel bize ulaştırmaya çalışan paketçiye mi? 60 günde bir gün izin yapan tavuk çitfliklerinde tavuk parçalayan yarı kölelere mi?....
"Yok olmakta olanlar" lütfen bir adım öne çıkın !!
(Mete Hatay)
Bunlar da ilginizi çekebilir