ÇOCUKLARIN BAŞLARINI ÖRTMESİ :
Hiç sorun yokmuş gibi bir de bu gündeme düştü.
Yapılan Tüzük değişikliğinde, kız erkek ayrımı yoktur.
Dini inanca göre başın örtülmesi vardır.
Bir defa hiçbir dini kitapta, saçlar gösterilmeyecek şeklinde bir AYET Yoktur.
Kuran'da :
Kadınların erkekleri tahrik ETMEYCEK sekilde giyinmeleri vardır ve göğüslerini örtülü tutmaları önerilir.
Kız. ,erkek ayrımı yapılmadığına göre erkek çocuklarda mı bone ,vb giyecekler başlarına?
Hz Muhammed zamanında bone mi vardı?
Bazı çocuklar, başlarını örtmek ve kendi dini inançlarına göre, Yahudi kepi giyebilirler mi? Veya Hint sarığı?
Hanımların inançlarına göre saçlarını örtmeleri özgürlüğü yanında, kaş aldırma, göz boyama , veya türlü kozmetik kullanmaları ,dini bir inanç özgürlüğümü. Saçların ,
yanında , bunlar abartılırken, saçların örtülmesinin sebebi nedir ?
Tekrar yazıyorum :
Din bilimsel temellere dayanır. İnsan aklının çözemediği, MAKRO ve MİKRO dengeleri yaratan GÜCE, hepimiz ALLAH diyoruz ve inanclı olan herkes buna inanır.
(Yücel Dolmacı)
Sene 1935…SES gazetesinde “tesettür” başlıklı bir yazı yayınlanır.
“On sene evvel peçesiz sokağa çıkmak günah ve ayıptı. Türkiye’de doğan güneşin hüzmelerinin Kıbrıs’a uzanmasından sonra cehaletin doğurduğu bu durum sona erdi ve adada örtünmeyenlerin sayısı örtünenlerden fazla oldu…”
Okulları bilimsel eğitimin merkezi olmaktan çıkarıyor, ilahiyat kampına dönüştürüyorlar.
Ülkeyi tanınmaz hale getirdikleri yetmezmiş gibi… Çocuklar üzerinden istismar yapıyorlar şimdi… Yobaz, gerici hatta şeriatçı bir çizgide ilerliyorlar.
(Cenk Mutluyakalı)
Kıbrıs’ta yıllardır süregelen çözümsüzlüğün temel nedeni, iki tarafın da kendi "istisnai rejimlerini" sürdürmeye olan bağımlılığıdır. 1964’ten itibaren Rum tarafı "gereklilik doktriniyle" Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tekeline alırken, Türk tarafı ise kendi varlığını silahlı direnişle ve sonrasında Türkiye'nin müdahalesiyle tanınmayan bir devlet kurarak korumaya çalıştı. 1974 sonrası oluşan fiili bölünme, bu iki rejimin daha da bir kurumsallaşmasını sağladı ve taraflar, uluslararası tanınmışlık farkına rağmen kendi siyasi, sosyolojik ve ekonomik düzenlerini bugüne kadar taşıdı. Annan Planı bu olağanüstü yapıları ortadan kaldırmayı hedeflese de başarısız oldu ve AB süreci statükoyu değiştirmek bir yana daha da içinden çıkılmaz hale soktu. Bugün garantörler yeniden bir araya gelse de asıl mesele, bu iki istisnai rejimin sorgulanmadan çözüm üretilemeyecek olmasıdır. Üstelik yeniden şekillenen dünya düzeni henüz oturmamışken ve küresel güç dengeleri belirsizliğini korurken, tarafların radikal bir değişime yönelmesi bence olası görünmüyor. Statükonun devamı için "mış gibi yapma" siyaseti ve "blame game"ler devam ederken (bundan garantörler dahil tüm taraflar sorumlu), maalesef bir süre daha Kıbrıs sorunu çözümsüz kalmaya mahkûm edilecek gibi görünüyor. Umarım yanılırım!
(Mete Hatay)