Ne oldu şimdi? Başarılı mı istenen. Hedefe varıldı mi?

50 yıldır sofrada ekmek paylaşan, sokaklarda omuz omuza hak arayan, derdi tasası sevinci paylaşanlar, düğünlerde çifte telli halay çekenler ne oldu?

Söyleyeyim de onuncu köye gideceğim.

*Anavatancılar-Rumcular.

*Dindarlar -Kafirler.

*1578 de gelenler-1974 te gelenler.

*Demokratlar laikler-Yobazlar.

*Bizler-Sizler. Gerisini siz ekleyin.

Yoook. Ayni gemideyiz ,gemi batarsa hepimiz suya görüleceği diyeceğim ama diyemiyorum çünkü burada da yüzme bilenler-yüzme bilmeyenler kavgası çıkacak. Kimse yüzme bilmeden eline geçirdiği can yeleğini yüzme bilmeyene vermeyecek. ÇÜNKÜ CAN BENİM CAN dedikçe suya gömülüyoruz.

(Hüseyin Cumaoğlu)

İki devlet politikasının patladığını kabul etmemek için başka dünyaca TANINAN devletlere resmen siz okuduğunuzu anlamazsınız dediler. Bu kadar gülünç duruma düşmeyin. Tek gerçekçi çözüm yolu federasyondur gerisi kendini aldatmaya girer!

(Hamit Sakallı)

Tanınmamış bir devletle mi resmi müsabaka yapacaktı? Başarılar dilerim. Resmen tanınan bir Cumhuriyettir. Adanın Kuzeyindeki otorite veya devlet tanınmıyor. Adanın kuzeyi veya kıbrısın kuzeyi şeklindeki tanımlamalara kızanlar var. Kızmayın. Gerçek budur. Sözde olmaktan öteye gidemedik. İki devlet arasında küçümsenmeyecek bir ticari ilişki var, resmi spor müsabakaları ve aktiviteler de yapılıyor. Biz de seyrediyoruz. Arkamızı sıvazlamaktan avutmaktan öte bir şey yapıldığı yok. Anlaşma ile uluslararası tanınmış bir devlet ve otorite olmak için umutları yitirmeyelim. Mücadele edelim. Yakın gelecekte olacak inşallah

(Ahmet Özant)

Mesajınız Var
Mesajınız Var
İçeriği Görüntüle

Son yıllarda Türki devletlerle kurulan temaslar, Türkiye ve KKTC yetkilileri tarafından, Kuzey Kıbrıs’ın tanınması yönünde atılmış tarihi adımlar olarak kamuoyuna lanse edilmiştir. Ancak bu temasların uluslararası düzlemde yarattığı etkiler, beklentilerin aksine, tam tersine işlemiştir. Bu diplomatik hamlelerin tanınma arayışı çerçevesinde yüksek sesle duyurulması, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni harekete geçirmiş; özellikle Avrupa Birliği ile ekonomik iş birliği geliştirmek isteyen Türki devletlere yönelik baskılar artmıştır. Bu baskıların sonucunda, Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan gibi ülkeler, Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkilerini derinleştirme yoluna gitmiş ve büyükelçilik açılmasının ön koşulu olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını kabul etmişlerdir.

Oysa bu ülkelerin Kıbrıs Cumhuriyeti ile diplomatik temsilcilik açmaları, esasen AB ile yürüttükleri ekonomik ortaklık süreçlerinin teknik bir parçasıydı. Ne var ki, Türkiye tarafından tanınma girişimi olarak sunulan ziyaretlerin oluşturduğu diplomatik baskı ortamı, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bu süreci hızlandırma ve tanımama politikasını kurumsallaştırma fırsatı vermiştir. Böylece, KKTC adına kazanım gibi gösterilen bu hamleler, uluslararası sistemde Kuzey Kıbrıs’ın dışlanmasını daha da pekiştiren bir süreci tetiklemiştir.

Bu tablo, Türkiye’nin “Türki dünyası” ile geliştirdiği ilişkilerin, Kıbrıs meselesinde stratejik bir kırılma yaratmaktan çok, tersine, mevcut statükonun daha da sağlamlaşmasına neden olduğunu ortaya koymaktadır. Diplomatik kazanım beklentisiyle yapılan gösterişli ziyaretler, uluslararası hukukun sınırlarına çarpmış; nihayetinde, Nasreddin Hoca misali “ya tutarsa” denilerek atılan adımlar, sadece ötekinin elini güçlendirmiştir.

(Mete Hatay)