Su krizine doğru

<p class="MsoNoSpacing"><span>İnsanların su kullanımındaki yanlış davranışları, sürekli artan dünya nüfusu, yükselen yaşam standardına paralel olarak su tüketimindeki artış, su yönetimine gereken önemin verilmemesi ve tüm bu olmsuzluklara...

Abone Ol

İnsanların su kullanımındaki yanlış davranışları, sürekli artan dünya nüfusu, yükselen yaşam standardına paralel olarak su tüketimindeki artış, su yönetimine gereken önemin verilmemesi ve tüm bu olmsuzluklara ek olarak, bir de küresel ısınmanın etkisi ile yağışların azalması ve sıcakların artması, su konusunda tehlike çanlarının çalmağa başladığını gösterir.

Aslında dünyamızın büyük bir kısmı sularla kaplıdır. Ancak mevcut suların sadece % 3ü temiz ve içilebilecek niteliktedir.Bunun da büyük bir kısmı kutuplarda buz halindedir. Halen  insanlar bütün suların yaklaşık % 0. 007sinden ( onbinde yedisinden) içme suyu olarak yararlanılıyor.

20. Yüzyılda dünya nüfusu 3 kat, su kullanımı ise 6 kat artmıştır. Öte yandan yaşanan dönemde, 1 milyar 300 milyon insan içecek temiz sudan yoksun. 2 milyar insan da yeterli içecek su bulamıyor. Halen,milyonlarca insan, günde 10 litrenin altında su ile yaşamak zorunda kalıyor.Milyonlarca insan, temiz ve güvenli içme suyu bulamıyor ve sudan kaynaklanan hastalıkların tehdidi altında yaşıyor. Birleşmiş Milletler raporlarına göre, her 15 saniyede 1 çocuk sudan kaynaklanan hastalıklardan yaşamını yitiriyor.

Şimdiki gidişatın değişmemesi durumunda yakın bir gelecekte, dünyada ciddi bir su krizi ile karşı karşıya kalacağımız anlaşılıyor. Hatta  su sorununa acilen gereken önemin verilmemesi durumunda, yakıtsız kalmazdan önce susuz kalabileceğimiz ileri sürülüyor. Bazı kişilere göre de su krizi, 3. Dünya savaşına yol açabilecektir.

Su kaynaklarının tükenmesi; üretimin düşmesine neden oluyor.Bu ise yiyecek kıtlığına,  yiyeceklerin ve yaşam pahalılığa sebep oluyor.

Susuz bir dünyada; sanayi susuz, tarım susuz, turizm susuz ve biz susuz kalırız.Sonuçta ekonomik gelişme durur ve çöküntü başlar.

Halen,başta petrol zengini ülkeler olmak üzere, bazı ülkeler su gereksinimlerini denizden damıtarak temin ediyor.Ancak, ülkemizde de benimsenen bu seçeneğin yaygınlaşması, en az su kıtlığı kadar başka sorunların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Çünkü deniz suyunun damıtılması esnasında çıkan tuz, tekrar denize döküldüğü zaman balıkların zehirlenmesine, karaya dökülmesi durumunda da, toprakların ve yeraltı sularının tuzlanmasına sebep oluyor.Bu nedenle, su sorununun çözümünde denizden  arıtma seçeneği  sakıncalıdır. En isabetli ve akılcı seçenek ,doğal yöntemlerden yararlanmaktır.

Yeterli su olmadan, su güvenliği sağlanmadan, kalkınmanın da sağlanamayacağı aşikardır.

Su sorununun çözümü artık siyasi, ekonomik ve sosyal sorumluluktan öteye insancıl bir görev olarak kabul ediliyor.Bu nedenle, alt yapı yatırımların öncelik sıralamasında, su konusuna en üst düzeyde yer veriliyor.

Şimdiki durumun değişmemesi halinde 2025 yılında içinde bizim de bulunduğumuz 37 ülkede çok ciddi su kıtlığı çekileceği belirtiliyor. Zaten ülkemiz, kişi başına yıllık 500 metre küp su düşen, ‘su kıtlığı çeken ülkeler sınıfında bulunuyor.

Dünya ve ülkemizde su ile ilgili gerçekler, anavatanın bize su getirmesinin, ne kadar önemli, yaşamsal ve olağanüstü bir hizmet olduğunu göstermektedir.

Ancak anavatandan su temin edilmesine rağmen yine de çok ciddi krizlerle karşılaşmak için, öncelikle günü birlik yönetim alışkanlığı ve kolaycılık terkedilmeli.

Bundan sonra  yerel su kaynaklarının rehabilitasyonu ve akılcı kullanılması için etkin bir su yönetimi geliştirilmeli, daha iyi bir hukuk alt yapısı sağlanmalı, daha şeffaf dağıtım yöntemleri geliştirilmeli.