‘Açık konuşalım, Rum tarafına itimadımız kalmış değildir. 1960taki iyi niyetimizin bize ne kadar pahalıya mal olduğunu yine ancak bizler biliyoruz. İkinci tecrübeye nasıl girişebiliriz. Kendimizi nasıl emniyette hissedebiliriz? Bunları daima göz önünde tuttuğumuzdandır ki nihai çözüm olmadan Türk askeri Kıbrıstan çekilemez Dr. Fazıl Küçük 1979
Kıbrıs Türkleri olarak bizler, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızın korunmasından yana olduğumuzu, her ortamda dile getiriyoruz ve savunuyoruz. Son dönemlerde Kıbrıs çözüm görüşmelerinde etkin rol üstlenmek isteyen AB(Avrupa Birliği) ve özellikle Almanya, neyin peşindedir? Bu sorunun cevabını doğru olarak vermek gerektiğini düşünmekteyiz. Her ne kadar ilk akla gelen, Enerji kaynaklarının paylaşımı gibi geliyorsa da bize göre cevap bu değildir. Neden mi?
Her şeyden önce AB Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp etmiştir. Kıbrıs Rum yönetiminin meşru Kıbrıs Cumhuriyeti addedilip ABye alınması 1960 Garanti Antlaşmalarına aykırı bir durumdur. 1960ta imzalanan bu Antlaşmaya göre ‘Kıbrısın Türkiye ve Yunanistanla birlikte üye olmadıkları herhangi askeri veya ekonomik birliğe üye olamayacağı açıklıkla belirtilmiştir. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına göre de Garantörler kabul etse bile Kıbrıs Türk ve Rum tarafından birinin onayı olmadan başka bir oluşuma ve ortaklığa giremeyeceği belirtilmiştir. Bu durumda Türkiye, AB üyesi midir? Hayır.
Kıbrıs Türk tarafı onay vermiş midir? Hayır. O zaman AB, Kıbrıs Rum yönetimini meşru Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB üyeliğine alarak Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp etmişler midir? Ortadaki gerçeklere göre Evet. Bu davranışlarıyla da, bölücülük ve ayrımcılık yapmışlardır.
Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının 3.maddesi 1.fıkra ya göre Cumhuriyetin resmi dili Rumca ve Türkçe dir. Anastasiyadis ABye verdiği talep mektubun da Türkçenin resmi dil olarak kabul edilme zamanının geldiğini, belirtmiştir. Türkiyede dahil olmak üzere çoğu ülkedeki siyasiler, aydınlar, yazarlar arasında bu söylem ve talep olumlu karşılanmıştır.Bu talep daha öncede dillendirilmişti. Ama değişen bir şey olmamıştı. Neyi kime bağışlıyorsunuz beyler! Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının kabul ettiğini bugüne kadar göz önünde bulundurmuyorsunuz. Anayasa hükmü olan resmi dil Türkçeyi sanki bağış yapıyormuş gibi gündeme getiriyorsunuz. Böylelikle de Kıbrıs Türkünün haklarını gasp ettiğinizi doğrulamış oluyorsunuz.
Şimdi yapılmak istenen, Uluslararası hukuk karşısında işledikleri suçlarını ortadan kaldırmak için bu isteklerin iyi niyet gösterisi olarak sunulmasıdır. İşte sorumuzun cevabı da burada saklıdır. ABnin Kıbrıs görüşmelerinde etkin rol üstlenme arzusu, uluslararası hukuk karşındaki yanlışlarından kurtulma gayretlerinden başka bir şey değildir. Bir başka değişle ‘Suçluların Telaşı içindedirler.
AB olarak Adanın iki halkından Rum halkını, Garantörlerden Yunanistanı, İngiltereyi alacaksın Türkiyeye hayır diyeceksin ve Türkiyenin ABye girebilmesinin ön şartları olarak ta Kıbrıs çözümünü önlerine koyacaksın. Sizin şart koymaya hukuki durumunuz uygun mudur? Bize göre hayır. Bu konu tarihin şahitliğinde elbette aydınlanacak ve ABnin tek taraflı yanlı tutumunu,ABnin, uluslararası hukuk kurallarını ve kendi kuruluş şartlarını nasıl çiğnediğini, bütün dünya ülkeleri de görecektir. Bu düşüncelerimizin kanıtı da Prof. Maurice H. Mendelsonun Kıbrıs Cumhuriyetinin Avrupa Birliğine katılmak için yaptığı müracaat hakkında vermiş olduğu mütalaasında mevcuttur.
Prof. Mendelson 6/6/1997 tarihli QC mütalaasında ‘KCnin ve üç Garantör Devletin yükümlülükleri sadece siyasi beyanlar değildir. Bunlar resmi bir Antlaşmada yer alan ciddi hukuki vaatlerdir. Ve bu Antlaşmada söz konusu olan, hukukta bilinen en ciddi vaat olan garantidir. Her dört Devlette Garanti Antlaşmasından yarar sağlamıştır; ancak bu yararlar beraberinde yükümlülükleri de getirmiştir. İngilterenin ve diğer AB ülkelerinin çok önem verdiği uluslararası Hukuk, bu yükümlülüklerin yerine getirilmesini talep etmektedir.
12/9/2001 tarihli QC mütalaasının sonuç bölümünde de ‘Kıbrıs Cumhuriyetinin ABye katılma müracaatında bulunmasının yada katılmasının, Kıbrısın uluslararası yasal yükümlülüklerinin ve özellikle Garanti Antlaşmasının 1.maddesi ile uluslararası garanti altına alınmış Anayasanın ihlali olacağı, bu başvuruya destek olan Garantörlerden her birinin, birbirlerine karşı ve bir bütün olarak Kıbrısta yaşayanlara karşı uluslararası yasal yükümlülüklerini ihlal etmiş olacağı, Yunanistan ve İngilterenin bütün girişimleri engellemek üzere Garanti Antlaşmasının özellikle 2.maddesi uyarınca sahip oldukları yasal gücü kullanmak ve katılımı özellikle veto etmekle yükümlü bulundukları, eğer Kıbrıs siyasi sorun çözülmeden ABye kabul edilecekse, bunun fiiliyattaki etkilerinin Birliğe kabul edilen varlığın, diğer üyelere karşı tüm yükümlülüklerini gerçekleştirememesi ve muhtemelen diğer üyelerinde, Kıbrısın bütününe ve Adada yaşayanlara olan sorumluluklarını tam olarak yerine getirememesi olacağı görüsündeyim demiştir.
Bu raporlara rağmen hak yenilerek(muktesebat ile), kendilerine göre kılıflar hazırlanarak Kıbrıs Cumhuriyeti tek taraflı ABye alınmıştır. Bu hukuksuzluk er veya geç gündeme gelecektir. İşte bu durumu ortadan kaldırmak için AB, Kıbrıs görüşmelerinde etkin rol üstlenmekte ve Türkiyeyi de ABye almak için, Kıbrıs ile tehdit etmekte ve bunu sıklıkla yinelemektedir.
Kıbrıs görüşmelerinde Rum tarafının istemiş olduklarına bakalım. Garantörlük antlaşması kaldırılsın, Türk Silahlı Kuvvetleri Adayı terk etsin. İki eyalet bir çatı altında KC de birleşsin, eşitlik ve egemenlik olmasın gibi önemli başlıklar.1963 yılından beri bunları ve KC anayasasını değiştirmek istiyorlar. Şimdikinden ne farkı var? Birebir aynı şeyler. O zaman KC anayasasından rahatsızlardı aynen devam ediyor. Türk Silahlı Kuvvetleri de Garantörlük Antlaşmasına göre Adadır. Adada hala Ateşkes kuralları geçerlidir. Liderimiz Dr.Fazıl Küçükün 1979 yılında söylemiş olduğu gibi Adada uluslararası nitelikte nihai çözüm olmamıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Adayı terk etmesi olanaklı değildir. Eğer bunun için dayatma olursa öncelikle İngiliz üsleri, Yunan, Rus, İsrail ve Fransa askerleri ne olacaktır. Sorusunun da gündem de olması gerekmektedir.
Kıbrıs Türk halkı olarak, uluslararası hukuk kurallarından doğan haklarımızın ve kuvvetlerimizin olduğu bilinci ile mücadelemizi sürdüreceğiz. Rahmet ve saygı ile andığımız Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaşın ‘Bir Devletin Doğuşu kitabında söylediği gibi; ‘Akdenizin en önemli adası olan ve adını, Tunç çağından beri işletilen zengin bakır yataklarından aldığı söylenen bu topraklarda, Enosise karşı onurlu bir savaş veren Kıbrıs Türkleri bu mücadelelerini 15 Kasım 1983 tarihinde ilan ettikleri bir devletle taçlandırırlar. Bu devletin adı; KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ olur
Bizlere de, Devletimizi sonsuza dek koruyacağımızı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde barış içinde egemen ve özgür olarak etnik ve ekonomik soykırım uygulamalarının olmadığı ortamda yaşayacağımızı bütün dünya ülkelerine ilan etmek kalıyor.
Mutlu sağlıklı bilgili ve uyanık olalım.