Tanığın bozacısı

Abone Ol

“Nereden nereye geldiğimizi bilelim. İdeolojik yaklaşımlarla bu halkı yeniden felakete sürükleyecek aldatıcı formüller peşinde koşmayalım. En önemlisi Türk gençlerine Rum’un mayasında yatan Türk düşmanlığı beşikten mezara körükleyen kilisenin var olduğunu hatırlatalım. Akel, bu kiliseye 1963’ten bugüne kadar canla başla ve seve, seve hizmet etmiştir.  Bunu asla unutmayalım”. 1979

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

         Her yıl oynanmakta olan oyunlar ve kurulan tuzaklar bu yıl da yine oynanmaya başladı. Gerek Kıbrıs gerekse Türkiye – AB ilişkileri konusunda benzer oyunlar sahneleniyor. Karşımızdaki, unsur AB üyeliğini elinde tuttuğu en büyük kozu olarak algıladığı için Türkiye’ye karşı güç gösterisinde bulunuyor. Görüşme masasını devirmesine karşın herhangi bir yaptırımla karşılaşmadığı yetmezmiş gibi sırtının da sıvazlandığı biliniyor. Bu nedenle uzlaşıcı yaklaşımlardan uzak duruyorlar. Geçtiğimiz günlerde Ada’nın güneyinde yapılan bir araştırma Rum’ların anlaşmadan yana olmadıklarını ortalıklara koydu. Bu nedenle çözüm umudu yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıkar bilmecesine dönüştü.

Bay Nikos Anastasiyadis seçimi kazanıp görevine başladıktan ve yeni kabinesini de kurduktan sonra, “nerede kamıştık” der gibi konuşmaya başladı. “Kıbrıs sorununda durgunluk devam ettiği sürece bölünme tehlikesinin daha görünür hale geldiğini bu nedenle müzakerelerin belirlenmiş temel içerisinde başlaması gerektiğini” söylüyordu. Rum müzakereci Bay Andreas Mavroyannis de aşağı kalmamak için,“müzakereler kaldığı yerden devam etmeli” diyor. O halde sormak durumundayız, “Bu kadar hevesli idiniz de Crans Montana’da görüşme masasını neden devirdiniz?” öncelikle aynaya bakarak bu sorunun yanıtını vermek gibi bir yükümlülüklerinin olduğunu anımsatmak istiyoruz.

Buna koşut BM’nde Kıbrıs Uyuşmazlığı konusunda net bir tavrı ortalıklara koyması kaçınılmazdır. Bir yandan 2018 yılında Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü birincil önceliğimiz değildir açıklaması yapılıyor. Fazla zaman yitirmeden de Kıbrıs’taki çözüm sürecinde üç aşamalı bir planın tarafların onayını beklediği belirtiliyor. Anılan plan ilk aşamada yaz aylarına kadar ki sürede ara çözüme denk gelen bir stratejik anlaşma imzalanmasını içeriyor. Böyle bir anlaşmanın imzalanması karşı tarafın egemenliğini 04 Mart 1964 gün ve 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının pekiştirilmesi demek olacaktır.

Yeni kurulan Hükümet ortaklarının Cumhurbaşkanı Akıncı’nın başkanlığında içinden geçmekte olduğumuz durumu değerlendirdikleri açıklandı. Akıncı, Kıbrıs’ta veya başka bir yerde, bir sorun varsa bunu çözmenin yolunun bir araya gelerek çözmeye çalışmak olduğunu, buna karşın aynı çerçeveyi çizip aynı sorun için farklı sonuç beklemenin olanaklı olmadığını” vurguluyor. Bu nedenle bizim buluşmama, görüşmeme bir araya gelmeme gibi bir derdimiz yok” diyordu. Olası bir anlaşmanın koşulu olarak da “Rum tarafının ciddi düşünce değişimine gereksinimi var” diyerek duruşunu gösteriyordu.

İsmi açıklanmayan ve İngiltere Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü sıfatlı birisi, Rum Haber Ajansına yaptığı açıklamada “        Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendi Münhasır Ekonomik Bölgesinde ve doğal kaynaklarını kullanmadaki egemenlik haklarını tanıdıklarını” söylüyordu. Hidrokarbon kullanmanın yanı sıra tüm Kıbrıslıların yararına olacak şekilde çözüm arayışlarına destek olacağı bir yolun aranmasını gerektirdiğini” anlatmaya çalışıyordu. Anlatımını özellikle kendilerini Ada’nın tek egemeni olarak görenlere anlatması gerekiyor. Konuların yoğunlaşması nedeniyle Ulusal Konsey’in kurulması gerektiğini yineliyoruz.

Bulgaristan’ın Varna kentinde bir araya gelen AB’nin önde gidenleri Birliğin “Yunanistan ve Kıbrıs’la tam dayanışma içinde olduklarına” vurgu yapıyorlardı. Bu açıklamadan cesaretlendiği anlaşılan Bay Nikos Anastasiyadis, Türkiye’ye baskı uygulanması için çağrı yapıyordu. Bozacının tanıklığına soyunduğu anlaşılan Birliğin önde gidenleri Türkiye’yi kınalarken Türkiye de AB’nin artık Kıbrıs müzakerelerinde üçüncü taraf olamayacağını duyuruyorlardı.

Türkiye’nin tıpkı Yunanistan gibi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olduğunu bu baylara anımsatmak gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…