- Tanınan devletin dünya devletleriyle tam, eksiksiz diplomatik ilişkiler geliştirebilmesi.
- Tanınan devletin uluslararası ticaretin bir parçası olmasının önündeki siyasi/hukuki engellerin kalkması.
- Tanınan devlete uluslararası yatırımcıların gelmesinin önündeki siyasi/hukuki engellerin kalkması.
- Tanınan devletin uluslararası hukuktan doğan hak ve yükümlülükleri doğrultusunda uluslararası toplumun bir parçası haline gelmesi, bir hukuk öznesi olması.
- Tanınan devletin kültür, eğitim, spor ve turizm gibi alanlardaki potansiyelini diplomatik engellere takılmadan hayata geçirmesi imkanının doğması.
- Tanınan devletin uluslararası kuruluşlara üye olarak küresel ölçekdeki, sınıraşan sorunların değerlendirilmesi ve çözüme kavuşturulması hakkında söz sahibi olabilmesi.
Hiç kuşkusuz, KKTC Devleti’nin, Türkiye’nin büyük desteği ile tanınma politikasını veya istemini değerlendirirken, yukarıda sıralanan altı noktanın, “Kıbrıs Sorunu” çözümü açısından ne kadar önemli, gerçekçi ve haklı bir yol olduğu ortaya çıkmaktadır. Şimdi KKTC’nin tanınmasını engelleyen faktörlere bir bakalım. İlk olarak, BM’nin bir devleti tanıma yetkisi olmadığını belirtelim. BM, sadece tanınmış devletleri üye yapar. BM Güvenlik Konseyi, yıllar önce aldıkları kararlar ile KKTC’nin tanınmasına en büyük engel olarak gözükse de, bu kararların adadaki gerçeklere dayalı olarak revize edilmesi veya değiştirilmesi söz konusu olabilir. Bu, aşırı bir iyimserlikten doğan bir beklenti olarak da değerlendirilebilir. Ancak gerçek şu ki, bugün tüm dünya ve tüm BM üyeleri KKTC’nin tanınma isteminden haberdardır. KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Tatar’ın Rum tarafına işbirliği önerilerinin masada olduğu ve enerji kaynaklarının kullanımı için ortak komite kurulması ve eşit paylaşım olmasına ilişkin açıklaması BMGK ve BM üye devletleri tarafından iyice etüd edilip değerlendirilmelidir. Bu ve benzer öneriler, adada kalıcı bir çözüm için gerçekleştirilmiş girişimler olarak nitelendirilecektir.