Ülkemiz siyasetinde yıllardır uygulanan sistem LİDERLİK SULTASIDIR. Toplum olarak vermiş olduğumuz varlık mücadelesinin tüm evrelerinde halkımız liderlere ve liderliklere tapınmayı normalleştirerek adeta şahsiyetleri adeta TABULAŞTIRMIŞTIR.
İngiliz sömürge yönetimine ve iç içe yıllarca yaşamış olduğumuz Kıbrıs Rum toplumu ile münasebetlerde bile edilgen ve ikincil yurttaş muamelesine razı bir yaşamı kendimiz içselleştirmiş halde ömür tükettik.
1975 Yılında KIBRIS FEDERE DEVLETİ, dönemi 1983 Yılından günümüze ise hala KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ dönemlerinde yine aynı anlayışların tezahürüne hiç ses çıkarmadık veya çıkaramadık. Bütün sorunlarımızda hep bir KURTARICI ROLÜNE BÜRÜNMÜŞ LİDERLİKLERDEN MEDET UMDUK. Bu yaklaşım ise yıllardır biz Kıbrıslı Türklerin adeta vazgeçilmez bir yaşam biçimimize dönüşmüştür.
1974 mutlu barış harekatının sonucunda Kuzeyde Kıbrıslı Rumların bıraktığı bir çok GANİMETİ ve yıllar içerisinde BÜYÜK TÜRK ULUSUNUN YEGANE TEMSİLCİSİ OLAN ATATÜRK TÜRKİYESİ nden gelen abartısız tırlar dolusu parayı haksız ve adaletsiz bir yapı içerisinde bazı imtiyazlı ve nüfuzlu boynu kalınlara üleştirilmesi nedeniyle TOPLUMSAL ADALETSİZLİKLER AYYUKA ÇIKMIŞ olup gerçek mücahit ve mücadeleci halk kitleleri tüm bu paylaşımlardan mahrum bırakılmıştır.
Bu tür yaklaşımların ardında olan tek şey LİDERLİK VE TEK ADAMLIK ANLAYIŞINA DUYULAN BİATTIR.
Kıymetli okurlarım cemaatten , topluma , toplumdan bir devlet kurma mertebesine ulaşmış olan bizler maalesef hala TEK ADAM anlayışlarına rağbetten vazgeçmiş değiliz.
Özellikle siyaset arenasında görülen en önemli özellik , siyasi parti başkan veya yöneticilerinin nerdeyse aldıkları tüm kararları TEK BAŞLARINA ALIP UYGULAMALARINA diğer sözde yönetim kadrolarında bulunanların sessiz kalmalarına sizce ne demelidir .?
Bu kadrolarda bulunanların bazıları günün birinde bana da bir menfaat olur düşüncesiyle sessizliği yeğlemekte, bazıları ise ismim şeklen de orada olursa KAZARA bir görev alırsam demektedir. Bir kısım ise sessizlik yani sükut GÜMÜŞTÜR ün arkasına sığınmaktadır.
Bu yaklaşımların egemen olduğu siyasi partilerde tartışma , konuşma, paylaşma, ve TAKIM RUHU ile KOLLEKTİF hareket etme yetisi asla kazanılmadığı için de hepimizin kabul ettiği üzere SİYASET KURUMU ÇARE ÜRETME MERKEZİ OLMA YERİNE var olan kronik sorunlara , üstüne üstlük SORUN ÜRETME MERKEZLERİNE dönüşmüşlerdir.
Gelişmiş ülkelerde bizim tam tersi yaklaşımların ana unsuru ise orada yaşayan HALK KİTLELERİDİR. Toplum bilinçli olunca siyaset kurumundaki yöneticilerin en önemli birincil görevi halkın istekleri ve ihtiyaçlarının mutlak dikkate alınıp uygulandığı bir yönetim yapısını yaşama geçirmek olur.
KKTC de ise toplum bilinci ve yurttaşlık hak ve ödevlerinin neler olduğu hususunda yeterince bilgi sahibi olamadığımız için bizlere yöneticilerimiz neyi REVA görüyorlarsa onu peşinen kabul etmemiz hep beklenen bir durum olmuştur.
Mevcut siyasi partilerde başkan veya LİDER ülke ve partisi için yaşamsal öneme haiz KARARLARI ALIRKEN TEK BAŞLARINA HAREKETİ bir meziyet olarak gördükleri ve herhangi bir itiraz ile karşılaşmadıkları sürece geride kalanlara sadece PARMAK KALDIRMAK DÜŞMEZMİ kıymetli okurlarım.?