Türk ELAMCI’lar ne kadar da sevindiler…

Abone Ol

Rumca konuşan “ELAMCI”lar, Türkçe konuşan “ELAMCI”ları pek de sevindirdi… 

Hopur hopur oynuyorlar… 

Rum tarafında seçim peşrevinin tam da arifesinde harika bir gol attı ELAM… 

DİSİ’yi “kalbinin” tam da ortasından vurdu… 

DİSİ; genel kurulda “çekimser” kalınca, 19 vekilin oyları ile “1950 Enosis Plebisiti” okullarda yeni bir “statü”ye kavuştu… 

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası “Enosis”i de, “Taksim”i de yasaklamasına karşın, Rum gençlerine “Enosis Günü” 1950’de yapılan “plebisit” üzerinden öğretilecek... 

Zaten öğretiliyordu… 

Rum fanatikleri; tarih kitaplarında, okullarda “enosis mücadelesi”ni gururla ve ısrarla anlatmaktan hiç vazgeçmediler ki… 

AB’ye girdikten sonra bile bu “hayal”; şöven öğretmenlerin katkıları ile gençlerin beyinlerine kazındı… 

ELAM ve onunla birlikte “red cephesi”ni oluşturan Rum partileri, “Enosis” vurgulu bir kararla aslında DİSİ’yi ve Anastasiades’i köşeye sıkıştırmak istediler… 

Bu yüzden “politik” olarak doğru zamanda ve doğru “fırsat”ı yakaladılar ve harekete geçtiler… 

Onlara bir sözümüz yok… 

Bizim için önemli olan; Anastasiades’in ve DİSİ’nin “red cephesi”ne boyun eğen teslimiyetçi tavırlarıdır… 

Anastasiades, seçimden ve red cephesinden “çekindiğini” Meclis Başkanlığı seçiminde de göstermiş ve bu sütunda kendisini şiddetle eleştirmiştim… 

O zaman da AKEL ile işbirliği yapmaktan kaçınmış, ENOSİSÇİ Eleni Theoharu’nun partisine Meclis Başkanlığı’nı hediye etmişti…  

Anastasiades’in daha sonraları da bazı eylem ve söylemlerinde “söylediğini inkâr etme” ve varılan mutabakatlara “sadık kalmama” gibi “vukuat”ları oldu… 

Ancak ELAM’dan yediği bu son “gol” hem kendisinin, hem de partisinin dokusuna sinmiş olan “acizliği” apaçık biçimde gösterdi… 

İşte Akıncı’nın “2016 sonuna kadar çözüm” diye tutturmasının, acele etmesinin asıl nedeni de budur… 

Rum Başkanlık seçimlerinin “çözüm süreci”ni berhava etmesinden korkuyordu Sayın Akıncı… 

Anastasiades’in “red cephesi”ne boyun eğmesinden, çözüm için risk alma istekliliğinin azalmasından çekiniyordu… 

Korktuğu da sanırım başına gelmek üzeredir… 

ELAM, “yarım aklı” ile parlamentoda adeta DİSİ’yi teslim aldı. Hatta DİSİ, komitede “evet” oyu kullandı. 

Öte yandan AKEL’in “net tavrı” ise son derecede olumludur… 

AKEL de, DİSİ’nin bugün yaptığı bu ciddi “hata”nın benzerlerini geçmişte birkaç kez yapmıştı… 

1967’de Temsilciler Meclisi’ndeki Enosis kararına “evet” oyu vermişti.  

31 Ocak 1974’te yine Temsilciler Meclisi’nde Grivas, “Vatanın Kıymetli Evladı” ilân edildiğinde, AKEL “red” oyu vermek yerine çekimser kalmıştı. 

Tıpkı DİSİ’nin bugünkü “tereddütlü” kararsız, renksiz ve korkak tavrı gibi AKEL de bu süreçlerden geçti ve bugünkü “siyasi olgunluk” düzeyine ulaştı… 

Bu tarihsel örnekler aslında Rum siyasetinde “popülizm”in ne kadar “yerleşik” bir gerçek haline dönüştüğünü ve bir Avrupa devleti olsalar bile bunu aşamadıklarını gözler önüne seriyor… 

DİSİ’nin parlamentoda komite aşamasında “evet” demesi, arkasından çekimser kalması da “popülizm” ve “seçim korkusu” olarak izah edilebilir… 

Ancak bu “korku” başka çok ciddi ipuçları da içeriyor… 

Redçilere böylesine “taviz”ler veren korkak bir DİSİ ile çekingen bir Anastasiades, çözüm sürecinde bu andan itibaren hangi katkıyı koyabilecekler? 

Anastasiades, aslında DİSİ’nin bu tavrıyla yeniden aday olacağının “sinyali”ni de vermiş oldu… 

Yeniden aday olacak ve “redçiler”in hiç olmazsa bir bölümünün oylarını talep ediyor… 

Yani; Anastasiades, seçimde “çözüm”ü pazarlamayacak gibi görünüyor… 

Tam tersine belki de bir noktadan sonra işi “rölanti”ye almasının nedeni budur… 

Peki, sevinelim mi, yoksa üzülelim mi? 

Elbette bizde; ne pahasına olursa olsun çözümü engellemek için uğraşanlar yani “redtçiler” bu gelişmeden büyük keyif almışlardır. 

Ancak “aklı başında” hiçbir Kıbrıslı; yakın tarihin “acı”larını kazıyan ve gün yüzüne çıkaran bu tür “provokatif” hareketlere onay vermez. 

Bu gibi kararlar, “güvensizliğin” pekiştirilmesinden başka bir işe yaramaz. 

Akıncı’nın Anastasiades’e çağrısı ise, olayın en “önemli” boyutunu oluşturuyor… 

Ancak; Anastasiades’in giderek kendini daha da belli eden bu “seçim korkusu” içinde, milliyetçileri kızdırmayı göze alabileceğini, hele AKEL ile işbirliği yapabileceğini hiç sanmıyorum… 

Anastasiades, DİKO’nun başkan adayı çıkarmasını önlerse, bir de EDEK’i ikna ederse; başkanlık için şansı artacaktır. 

Bütün bu “kıvraklık”lar da zaten bunun için oluyor… 

Ancak EDEK ve DİKO’yu yanına alması demek; çözüm süreci başka bahara kaldı demektir… 

Ne yazıktır ki; bunun sinyalleri güçlü biçimde ortaya bir bir çıkıyor… 

Ancak; Kıbrıslı Türkler’in bu siyasi ahmaklığa karşı “misilleme”ye girişmesi en büyük akılsızlık olur. 

Bizim “çözüm” demekten, bunda ısrar etmekten ve kararlılıkla bunu savunmaktan zerre kadar şaşmamamız gerekiyor… 

Zil takıp oynayan, Türkçe konuşan ELAMCI’ların “sevinci” kursaklarında kalmaya mahkumdur…