Türk tarafı “Digital Aşı Sertifikası” konusunda mızıkçılık yapıyor…
“Covid 19” pandemisinin açtığı yaralar saymakla bitmez…
Bunu; sağlıktan ekonomiye, demokrasiden insan haklarına kadar her alanda, her gün iliklerimize kadar duyumsuyoruz…
Yönetim erkini ellerinde bulunduranlar, kamu bütçesine hükmedenler, “muhalefet”in de zayıflıkları sayesinde açtıkları “siyasal alan”da diledikleri gibi at koşturuyorlar…
Anayasayı, yasaları bir kenara ittiler…
Ülkeyi “kararname”lerle yönetmenin dayanılmaz keyfini sürdürüyorlar…
Yanıbaşımızdaki Türkiye’yi örnek aldıkları, sırtlarını oradaki rejime dayadıkları için de dünyaya meydan okuma cesaretini (cüretini) bile gösteriyorlar…
Bu “hoyrat milliyetçi” siyasetin temel ölçütü sadece TC’deki otoriteye biat etmek olduğu için, yönettikleri toplumun “dertleri”nden ziyade, Ankara’nın takdirine odaklanıyorlar…
1990’ların “iki egemen eşit devlet” siyasetini yeniden pişirip ortaya koyduktan sonra, Akıncı döneminin arkasından yeniden tam bir “yalnızlığa” sürüklendik.
Bunun son örneğini, şu günlerde Kıbrıslı Türk gençlerimiz acı biçimde yaşıyor…
Şu anda, binlerce Kıbrıslı Türk genci, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde ya da İngiltere’de üniversiteye devam ediyor…
Ama ne yazıktır ki; bu gençler, tatillerinin ardından okullarına dönemiyorlar…
Gidecekleri ülkeler, kendilerinden “Digital Covid Aşı Sertifikası” talep ediyor…
Bu gençlerin çoğu; burada Kıbrıs’ın kuzeyinde aşılandılar ama buradaki “devlet”in verdiği sertifikayı hiçbir ülke tanımıyor, kabul etmiyor…
İngiltere’nin Lefkoşa Büyükelçiliği, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nden alınmayan sertifikalarla İngiltere’ye girilemeyeceğini açıkladı birkaç gün önce…
Bizimkiler “En az Rum tarafı kadar egemeniz” demeye devam ederken, bu içi boş tezler yüzünden Kıbrıslı Türk gençlerin yaşamakta olduğu bu “diskriminasyon” tüm Kıbrıslı Türkleri kapsıyor…
Şu anda; hiçbir Kıbrıslı Türk, aşısını Türk tarafında yaptırmışsa, bir AB ülkesine seyahat edemiyor…
Bu konuda ciddi bir toplumsal tedirginlik var… Bu soruna “çözüm” bulabilecek ne bir makam, ne de bir “siyasal irade” var…
Öte yandan, KKTC Sağlık Bakanlığı müsteşarı şöyle diyor:
“Biz, Bakanlık olarak, bu konuda her türlü altyapı çalışmalarını tamamladık. Ada Pass, AB, Güney ve Türkiye’nin dijital aşı sertifika sistemlerindeki bilgileri görebilecek teknik altyapıya ulaştı. Bu konuda bilgi alışverişi yapabilecek teknik altyapı, QR kodu hazırdır.”
Bu, şu anlama geliyor: Biz hem AB’nin, hem TC’nin, hem de “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin aşı bilgilerine “online” olarak ulaşabilecek teknik alt yapıyı hazırladık…
Yani “alt yapı” var ama “üst yapı”nın siyasi kararı gerekli…
Çünkü; KKTC aşı listesinde AB vatandaşı olmayan, Kıbrıslı Türk sayılmayan “nüfus” da yer alacak…
Bu yüzden KKTC’nin bu sisteme entegre edilmesi, KKTC’nin “kan ayaklı” sıradan bir bakanlığının boyunu aşıyor. Bu “devlet sırrı”nı, AB ile paylaşmak için Ankara’dan, iki dudak arasından onay gerekiyor…
BM desteği ile kurulmuş, uluslararası kabul gören, iki taraftan eşit üyenin katıldığı resmi “Sağlık Teknik Komitesi”nin Rum eşbaşkanı; “Hadi gönderin yaptığınız aşıların dökümünü, size AB sertifikası hazırlayalım” diyor…
Türk tarafından “tıs” yok…
“Kıbrıs Cumhuriyeti”nin aşı sertifikası, AB’nin tanıdığı ve serbest dolaşımı sağlayacak bir belge…
Ama bizim “iki eşit egemen devlet” tezimizin bir işe yaramadığının da kanıtı…
Sen kendi başına “gelin güvey” olmuşsun, kredi kartı boyutunda, en başında kocaman bir KKTC bayrağı olan bir “Aşı Kartı” hazırlamışsın…
Ne işe yarar?
Pasaportun gibi, kimliğin gibi dünyanın hiçbir ülkesinde geçmez…
Ama biz yaparız abi… Kartın üzerine de sahte bir “QR” kodu koyduk mu tüm dünya bizi tanımaya hazırdır…
İstiyoruz ki; AB’nin kapısında onu gösterelim ve dilediğimiz ülkeye güle oynaya giriş yapalım…
Aklımızca bu biçimde, AB ülkeleri KKTC’yi tanıyacaklar…
Elbette “yemezler…”
BM’nin “tanımayın” diyen kararları orada durdukça tüm yaptıklarımıza dünya güler geçer…
Aslında; Rum tarafının, geçiş barikatlarında KKTC makamlarınca hazırlanmış aşı belgelerini tanımalarına da şaşırıyorum doğrusu…
Halka zorluk çıkarmamak amacıyla, barikatlarda Rum polisleri bu belgeleri alıyor, kaydediyor ve geçerli sayıyor…
Oysa eskiden; KKTC’nin herhangi bir sembolü, mühürü olan belge nedeniyle bu barikatlardan çoğu insanımız geri çevriliyordu…
Anımsıyorum; “Covid 19”un ilk günlerinde bu belgeler Türkçeydi ve Rum polisi ona da bir şey demiyordu…
Üstüne üstlük Tatar yönetimi; Ekim 20’den beri AB’ye ve Rum tarafında “hoyrat milliyetçi” bir kara propaganda ile saldırırken, “Kıbrıs Cumhuriyeti” bugüne kadar para ile satın aldığı 118 bin 850 doz aşıyı bedava sağlamaya devam etti. (TC’den gelen miktar 350,530)
AB’nin tepkisinden çekinen Rum tarafı bu konularda belirli bir “esneklik” gösterirken, ne yazıktır ki Türk tarafı, Ersin Tatar’ın seçtirilmesinden sonra “İki Toplumlu Sağlık Teknik Komitesi” üzerinden “işbirliği” yapmaktan kaçıyor…
Tatar yönetimi, yalnızca bu komiteyi değil, tüm işbirliği alanlarını “kilitlemiş” bulunuyor…
Tüm bunlar da Kıbrıslı Türklerin dünyadan daha da “izole” edilmesine yol açıyor…
Tatar ile Ankara bu “ayrılıkçılık”tan nemalansa da, Kıbrıslı Türkler’in öfkesi her geçen gün büyüyor…