UBP-HP’nin mobil hırsızlığı…

Abone Ol

Cep telefonlarının Kıbrıs’ın iki tarafında çalışmaya başlaması, elbette “Güven artırıcı” bir eylemdir ve “çözümsüzlük” ortamında, insanımızın gündelik yaşamını kolaylaştırıcı bir adımdır…
Her iki tarafın Ticaret Odaları, -şimdiki değil tabii- bunun gerçekleşmesi için çok çaba harcadı…
Özellikle Fikri Toros’un adını anmak gerekiyor…
Cumhurbaşkanı Akıncı, bu işin peşini hiç bırakmadı… Anastasiades’in çıkardığı bir dizi “engel”i aşmak için; çare içeren öneriler sundu, ısrarcı oldu…
Sonunda; bu iş oldu ama; Türk tarafı, UBP-HP hükümeti sayesinde, bir kez daha iş bilmezliğini, hatta “kötü niyetini” sergiledi ve “çuvalladı…”
Ne yazıktır ki hükümet, bu telefon projesine adeta “takoz” koydu…
İki toplumun liderleri düzeyindeki siyasi irade “evet” dedikten sonra; iş “fiyatlandırmaya” geldiğinde, bu hükümet, elindeki tüm gücü, yetkiyi, kendi yurttaşının aleyhine kullandı ve tüketiciyi “okkalı” bir fiyata mahkûm etti… 
Bu ülkede iki tane mobil şirketi vardır ve bu şirketlerin tüketiciye kestiği her faturada yüzde 60’ların üzerinde bir “gelir” bizim hükümetin kasasına akmaktadır…
Hükümetler, eski bir “solcu” bakanın icadı olan “Özel İletişim Vergisi” sayesinde tüketicinin boğazını sıkarak “mobil iletişim”den, memur bütçesine harika bir gelir sağlamaktadır…
Kıbrıs’ın iki tarafında mobil telefonların kullanılmaya başlaması demek; KKTC bütçesine yeni bir “gelir kapısı” demektir…
Bütçede olmayan, beklenmeyen yeni bir kazanç…
Hükümet bu durumda ne yapmalıydı?
Rum tarafındaki fiyatlara bakarak, kendi yurttaşının “eşitliğini” gözetmeli ve “makul” sayılabilecek bir fiyatın oluşmasına katkı koymalıydı…
Öyle yapmadı…
Ama ne yaptı?
9 Temmuz günü, Bakanlar Kurulu’nun sözcüsü çıktı ve “Bakanlar Kurulu, cep telefonlarının iki tarafta da kullanılabilmesi için adımlar attı ve bu konuda “Özel İletişim Vergisi” ve “KDV” ile ilgili karar üretti.” şeklinde açıklamada bulundu…
Duyan da, hükümetin telefon faturalarında “ucuzlatıcı” önlemler aldığını sandı…
Meğer; bizim hükümet sözcüsü, tıpkı başka konularda yaptığı gibi; yeni bir “kafa karışıklığı” yaratarak, tam bir “softa şaşırtması” yaptı…
Hem KDV hem de Özel İletişim Vergisi ile oynadı ama, kimin lehine?
Türksel ile Telsim’in lehine…
Bakanlar Kurulu kararı, bu iki şirketin masraflarını azaltmaya yönelikti ama, Bay Sözcü bize bunu telefon faturalarımıza “sübvansiyon yapıyormuş” gibi sundu…
Kısacası; UBP-HP Hükümeti, kendi elindeki bir “yetki”yi, bir güven artırıcı önlemi sabote etmek için kullandı…
Oysa; hükümet için bu, yeni bir “gelir”di ve tüketiciyi koruyucu bir fiyatın ortaya çıkarılması mümkündü…
Aslında, hükümet daha “olumlu” davransaydı, bu Telsim ve Türksel’in de işine gelirdi… Fiyatların ucuz olması bu iki şirketin daha ucuz tarife oluşturmasını sağlardı. 
Ancak öyle anlaşılıyor ki, bu iki mobil şirketinden daha çok, bu “güven artırıcı önlem”i sulandıran, uygulanmasını zorlaştıran, bir de kendi yurttaşını Rum tüketici karşısında “kazıklanmış” konumuna sokan UBP-HP hükümetinin ta kendisidir…
Başbakan Tatar, Rum tarafı ile gündelik ve pratik “işbirliği”ne, soğuk bakan bir politikacıdır. Eskiden “Rum tarafı ile alışveriş yapılmasın” şeklinde çıkışları da olmuştur…
Bu yüzden bu atılan “adım”ı kolaylaştırması, kendi politikaları bakımından pek de beklenemezdi…
Ortağının ise, bu “adım”ı sabote etmek için siyasi niyetleri bakımından yeterli gerekçeleri mevcuttur…
Üstelik, bu “adım”ın Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bir projesi olması, bu iki “hamaset ustası”nın “engelleme” yapması için yeterli bir “dürtü” değil mi?
Yani; koalisyon ikilisi, bir taşla iki kuş vurmaya çalıştı…
Hem pratik bir “eylemi” işin içinde “Rum” vardır diye dinamitledi, hem de Cumhurbaşkanı Akıncı’nın yıllardır üzerinde çalıştığı bir “proje”yi “Aha biz adama böyle yaparız” diyerek siyasi saldırganlığını sürdürdü. 
Elbette böylesine “tavır”lar, bırakınız tüketicinin gözünde “hırsızlık” olduğunu, “siyaseten” de bize zemin kaybettiren davranışlardır…
Herkes; doğal olarak Rum tarafı ile fiyat kıyaslaması yapmakta ve üstelik bu fahiş fiyatın içinde en büyük payın vergi olduğunu da bilmektedir…
Öte yandan, tüketiciye attığınız “kazığın” politik nedenlerle devletin en üst makamına “meydan okuma” pohporozluğu içerdiğini anlamamak için “ahmak” olmak gerekmektedir…
“Sen yaparsın ama biz de bozarız” mantığı ile hareket eden bu yeni “ikili”nin, “dörtlü”den kalma ortağı, eskiden beri “yukarısı ile” dalaşmayı pek sevmekte ve “madik atma” girişimlerinden geri durmamaktadır…
Daha önceki hükümet zamanında da Cumhurbaşkanlığı “Maronit açılımı” projesini pişirmiş, kotarmış ve süreci ilerletirken, dörtlünün HP kanadı “Bu artık bizim işimiz” diyerek Cumhurbaşkanlığı’nı devreden çıkarmış ancak bugüne kadar da hiçbir ilerleme sağlanmamıştır. 
Lefkoşa’daki iki yeni park için de Cumhurbaşkanlığı kolları sıvayarak bir hareketlenme yaratınca “Hop hop… Bu iş bizim işimiz” denilerek engellenmiş ama o konuda da bir çivi bile çakılmamıştır…
Bu hükümet, “milliyetçiliği” ve “siyasi hırsları” ile telefon ücretlerini “uçururken” vatandaşına attığı bu kocaman “kazığın” dönüp kendisini de vuracağını anlayamayacak kadar acizlik sergilemektedir.
Bizler de bu “acizliğin” faturasını tıkır tıkır ödemekteyiz.