Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Konseyi Daimi Temsilciliği’nin Emekli Büyükelçisi Daryal Batıbay tarafından verilen konferansta Avrupa Konseyi, (AK), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) tarihsel geçmişleri ve önemleri aktarıldıktan sonra, AİHM’nin Kıbrıs konusuyla ilgili aldığı belli başlı kararları ele alındı.
Batıbay, konuşmasında, AK’nin yeni bir savaşın çıkmasını önlemek, hukukun üstünlügüne, çoğulcu demokrasi ile insan hak ve özgürlüklerine saygıyı sağlamak ve Avrupa’da süregelen gerginlik ve çatışmaları engelleyebilmek için ortak kurumlara, standartlara ve sözleşmelere dayalı güven ve işbirliği ortamı tesis etmek amacıyla 1949’da kurulduğunu ifade etti.
Emekli Büyükelçi, AK’nin kuruluşunun ardından Konsey bünyesinde insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alacak bağlayıcı bir sözleşme hazırlama çabası içerisine girildiğini, bunun neticesinde de 1950’de AİHS’nin imzaya açıldığını belirtti. Batıbay, söz konusu sözleşmenin 1953’te yürürlüğe girdiğini, AİHS’de yer alan hak ve özgürlüklerin imzacı devletler tarafından ihlal edilip edilmediğini tespit etmek amacıyla da AİHM’nin kurulduğunu sözlerine ekledi. Batıbay, AİHS ve ek protokoller ile AİHM içtihadından AİHS sisteminin oluştuğunu söyledi.
Daryal Batıbay, bireysel başvuru mekanizmasının AİHS’nin sağladığı güvence sisteminin en önemli araçlarından biri olduğunun altını çizerken, sözleşmeci devletlerin yetkisi dahilinde bulunan tüm kişilerin hak ve özgürlüklerinin söz konusu devletler tarafından ihlal edilmesi halinde, bireysel olarak kendi hak ve özgürlüklerini aramak amacıyla AİHM’ye başvurabileceklerini belirtti. AK’nin kurucu devletleri arasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti’nin 1987 yılında biresel başvuru yolunu kabul ettiğini belirten Emekli Büyükelçi, Türkiye tarafından söz konusu kabulün sadece ülke sınırları dahilinde meydana gelebilecek ihlallerin söz konusu olması halinde geçerli olabileceğine ilişkin ihtirazi kayıtta bulunduğunu vurguladı. Ancak bu çekincenin Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde etkin ve fiili bir denetim uyguladığı gerekçesiyle AİHM tarafından reddedildiğini ve AİHM’nin söz konusu kararını başka davalarda da yinelediğini söyledi.
Daryal Batıbay, uzun yıllar Türkiye’nin mahkûmiyetiyle sonuçlanan ve Kıbrıs Rum tarafının “herkesin evine dönmesi” tezi temelinde sonuçlanan mülkiyet davalarıyla ilgili olarak AİHM’de 2010 yılında önemli bir gelişme yaşandığına dikkat çekti. Batıbay, AİHM tarafından pilot dava olarak seçilen Demopoulos ve diğerleri davasında Mahkeme’nin 2005’te kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu’nu (TMK) etkili ve tüketilmesi gerekli bir iç hukuk yolu olarak kabul ettiğine ve söz konusu davaları iç hukuk yolunun tamamlanmamış ve tüketilmemiş olduğu gerekçesiye reddedildiğine vurgu yaptı. Böylesi bir kararın çıkmasıyla Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’nin önemli bir avantaj elde ettiğine dikkat çeken Emekli Büyükelçi, bu kararın ardından Türkiye’nin, aleyhine açılan çok sayıda davadan doğrudan muhatap olmaktan çıktığını, Kıbrıs Türk tarafının da TMK amacıyla 1) Takas 2) Tazminat 3) İade yollarından biri aracılığıyla mülkiyet davalarını çözüme kavuşturma olanağını elde etiğini belirtti. Emekli Büyükelçi, bunların dışında, kamu yararı gereği kamulaştırılan malların bu kapsam dışında bırakılması ve kuzeydeki Kıbrıslı Türk kullanıcılara öncelik verilmesi gibi önemli kazanımlar elde edildiğinin de altını çizdi.
Konferansın ardından, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ebru Oğurlu Emekli Büyükelçi Daryal Batıbay’a konuşmalarından dolayı teşekkür ederek plaket takdim etti.