UŞAĞIN AĞASI

<p class="MsoNormal"><strong><em><span>“Bitmeyen ve bitmeyecek vazifelerimiz vardır. Yalnız şu kadarını katiyetle söyleyeceğim ki her çıkarcının karşısında boyun eğmeden mücadele edecek, haksızlığa uğrayan her memurun yanı başında...

Abone Ol

“Bitmeyen ve bitmeyecek vazifelerimiz vardır. Yalnız şu kadarını katiyetle söyleyeceğim ki her çıkarcının karşısında boyun eğmeden mücadele edecek, haksızlığa uğrayan her memurun yanı başında bulunacak, hakkı olan yardım ve desteği görmeyen köylüye destek olacak, toplumu yalnız kendi çıkarları için alet olacak kullanmak isteyenlerin karşısında da kırk senelik mücadele hayatımda gösterdiğim mücadeleyi vermekten çekinmeyeceğim.1973

                                                                 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

         Nazilerin 01 Eylül 1939 günü Polonyayı işgal  etmesi sonrasında İ-kinci Paylaşım Savaşı başlamıştı. Savaş sonrasında 52 milyon kişi öldürülmüş milyonlarca yaralanan ve sakat kalanlarla bilanço, savaşın korkunç yüzünü ortalık yerlere koymuştur. Bu kadar acı tablo karşısında dünyada savaşlar ne yazık ki durmadı. Büyük çapta olmasa bile küçük çaptaki savaşlar halen devam ediyor. Dünya Barış Günü olarak kabul edilen 01 Eylül gününün savaşların sonlandırılacağı bir tarih olmasını diliyoruz. Bu dileğimizin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engelin ülkeleri yönetenler olduğunun da bilincindeyiz.

Paylaşım Savaşının ağır sillesini yiyen Avrupa anakarası olmasına karşın çağdaşlığın da merkezi olarak kabul edilmektedir. Çağdaş olan kişi veya ülkelerin savaş kışkırtıcılığı yapmamaları gerekirken aksine bir durumla sıklıkla karşılaşıyoruz. Savaş sonrasında imzalanan barış anlaşmalarının daha mürekkebi kurumadan yeni çatışmaların hazırlıklarının yapıldığı yadsınamaz bir gerçektir. Kıbrısta yakın sayılacak dönemde yaşadıklarımız ve halen yaşananlar bu yargımızın kanıtı olmaktadır.

15 Temmuz 1974 tarihinde adada Yunanistandaki albaylar cuntası tarafından gerçekleştirilen darbe sonrasında Bay Konstantin Karamanlis Paristen  getirilerek demokrasiye giden yolun kapısını aralıyordu. Sonrasında Başbakan Bay Karamanlisin çabaları ile ekonomik durumları uygun olmamasına karşın ülkesi ABne üye olarak kabul ediliyordu. Almanya Başbakanı Bay Helmut Schmittin üyelik karşıtı çabalarından sonuç alınamadı. Türkiyenin üyeliği konusunda ise Almanya değişik nedenlerle sürekli olarak karşı çıkmaya devam ediyor.          

Sorunların çözülebilmesi için Lozan Barış görüşmeleri sırasında Doğu Akdenizde Türkiye – Yunanistan – İngiltere dengesi kuruldu. Bu nedenle Türkiyenin de AB üyesi olması gerekiyor. Yunanistanın üyeliğinin tartışıldığı günlerde Avrupa Ekonomik Topluluğunun üst düzey yöneticisi olan Emil Noelin Türkiyenin üyeliği konusundaki çabalarından beklenen sonuç alınamadı. Gereksiz dürtülerle üyeliğin gerçekleşmemesi kadar anlamsız bir yaklaşım olamaz. Türkiyenin üyeliğinin gerçekleşebilmesi için derelerden çok miktarda suyun akması gerektiğini düşünüyoruz.

Doğu Akdenizde kurulan denge, soğuk savaş ürünü olan Eoka terör örgütünün Rumlar tarafından kurulması ile dinamitlenmiştir.Yaşananlardan sonra günümüze geldiğimizde benzer durumla karşı karşıya olduğumuzu da kaydetmek istiyoruz. Adada statüko diye tanımlanan yapının yeniden yıkılması isteniyor. Yürü – tülen görüşmelerde birincil konu bu yaklaşım olduğu için çözüme ulaşmak olanaksız ötesi bir durumdur. Temel konulardaki anlaşmazlık devam ederken Ortodoks Kilisesinin görüşmelerden memnun olduğunu açıklaması da inandırıcılıktan uzaktır. Bu söylemi ortalık yere atanlara Rum Ortodoks Kilisesinin Papaz başı 2. Hırisostsomos, “Kıbrıs sorunun çözüleceğine inanmıyorum” diyerek yanıt vermiş oldu.

Bay Papaz başının açıklamasında, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon düşüncesine karşı olduğuna vurgu yapılıyor. Federasyon düşüncesine karşı olmasının gerekçesinin temelinde yatan olgunun, yerinden yönetme düşüncesidir.Bu yönetim biçiminin büyük ülkelerde uygulanmasının olası olduğunu da belirtiyordu. Bu düşüncenin küçük devletlere hizmet etmediğinin de altını çiziyordu. Kıbrıs Türkleri ile Rumların mutlu olacağı ve yeniden birlikte yaşayacağı başarılı bir çözüme varılamayacağını da belirtiyordu.

Bay Nikos Anastasiyadis, Kıbrısta oluşturulması düşünülen  yeni yapı, “Kıbrıs Cumhuriyetinin devamı olacak” diye konuşması da kavram kargaşasına neden oluyor. Bay Anastasiyadisin bu açıklaması, köyünden kente giden ağa ile uşağının yaşadıkları serüveni ile bire bir örtüşüyor. Bu nedenle öyküyü bilenler bilmeyenlere anlatabilir. Kurulması düşünülen Yeni Kıbrıs Cumhuriyetinde Kıbrıs Türklerinin egemenlik haklarının olmayacağı siyasi eşitlik diye tanımladıkları içi boş ne olacağı belirsiz bir yapıdan söz edildiğini şimdiden kaydetmek istiyoruz.

Yeni yapının Rumların egemenliklerinin pekiştirileceği bir devlet olacağının bilinmesi gerekiyor mu ne…

 

SEVGİ ile kalınız…