“Şaşaalı” bir kurultayla Ünal Üstel’i “başkan” seçen UBP; 2020 yılı Kasım ayından beri, denizde alabora olmuş köhne bir “mauna” gibiydi…
2020 Ekimi’ndeki kurultayda ancak 575 oy alabilen ve başkanlık yarışında beş adayın sonuncusu olan Üstel, bu kez UBP’lilerden 6555 oy aldı.
Yani oylarını 4 yılda, parti içinde 11 kat artırdı…
Bu sonuç, siyasette bazı “maharetler”i gerektiriyor tabii…
Üstel; sihirli “üleştirme” siyasetiyle bir yandan partisindeki kırık dökükleri yapıştırırken, öte yandan da 2021’de 17 bin üyesi olan UBP’nin üye sayısını 21 bine yükseltti.
UBP’nin “Gör beni göreyim seni” şiarından asla taviz vermeyen üye yapısı Üstel’in en büyük “avantajı” oldu.
Üstel; “Bizim gıççağaççığı bir yere yerleştireyim da siyasetten vaz geçeceyim” diyen geniş kitlelere, babalara, dedelere, nenelere sahip olan partisinin bu niteliğini iyi okudu.
“Popülizm”de bir efsane yarattı…
Partizanlıkta Eroğlu’nu bile fersah fersah geride bıraktı…
Ünal Üstel, “itibar”ı beş paralık edilmiş politikacıları yanına çekmeyi, onları “pasifize” etmeyi, susturmayı ve kendi yandaşı yapmayı becerdi.
Ayrıca eline verilen “devletçiğin” gücünü kullanmakta ciddi bir uzmanlık sergiledi.
UBP örgütlerine müthiş bir enerji yükledi. Harıl harıl çalıştılar. Nerede bir hali arazi var, kim T izni peşinde koşuyor, kimin işsiz kızı var, kim kırsal kesim arsası istiyor, hepsini bircik bircik listelediler...
Kooperatif’ten Elektrik Kurumu’na, hatta bazı özel sektör firmalarına kadar “işe adam alma”ları organize ettiler.
Sahte diplomalı bürokratların, çekici kadın aktivistlerin katkıları ise inanılmazdı…
Bu kollektif sonuç; Üstel’in, elindeki “aparat”ı ona emanet edenler karşısında “mahcup” olmasını da önledi.
Unutmayalım; bu parti Akıncı’nın AKP tarafından “alaşağı” edilmesinde Ankara ile “suç ortaklığı” yapmış, yaşananları kolayca hazmetmiş, “bana bir şey olmaz” rehavetine kapılmıştı.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” modunda ilerliyordu.
UBP kurultayında Faiz Sucuoğlu ile Hasan Taçoy, 7 Kasım 2020’de “ikinci tur”da yarışacaklardı.
“Bir gece ansızın gelebilirim” ekolüne bağlı bir politikacı mümin; yatsı namazını kılar kılmaz, UBP karargâhına sert bir iniş yaptı.
Sucuoğlu ile Taçoy, “kuzu kuzu” birer “feragatname” imzaladılar ve adaylıktan çekildiler.
İşte o günden beridir; UBP “mauna”sı, her türlü “istikrarsızlığı” gördü.
Sözümona “mümin”lerin eli, ayağı, hep UBP’nin içinde karıştırdı…
Birini yakasından tuttu, “otur şu koltuğa” dediler…
Ötekini, ittirdiler… Berikini kaktırdılar…
“Yeter, kalk şuradan” dedikleri, tıpış tıpış evinin yolunu tuttu…
UBP’de “kişisel itibar”ı ayaklarının altında ezdiler…
Birazcık direnenler olmuşsa, onları bir başka türlü “tokatladılar…”
Bir ara, UBP üyeleri “Ankara’nın istemediği kişiyi seçmenin mümkün olabileceğini” sandılar.
Sucuoğlu’nu sandıktan çıkardılar…
Bu defa Ankara’nın “mümin”leri, UBP’nin iki küçük ortağına yöneldiler…
DP ile YDP; bilmem kaç rekâtlık bir uzun istekler listesini, Sucuoğlu’nun önüne koydular.
Sucuoğlu, “banana kabuğu”na basar basmaz, UBP’nin dibine yuvarlandı.
Ancak, o “çukur”da “hayat-ı idame” koşullarında yaşamını sürdürebildi.
UBP “çukuru” içine yuvarlanmış, orada sinmiş, sesini çıkarmayan, demokratik bir mücadele vermeyi aklına getirmeyen yalnız Sucuoğlu değildi tabii…
Onun arkasından Ersan Saner’i teknolojinin de katkılarıyla bitirdiler…
İtibarını “iki kuruşluk” etmek için az mı uğraştılar?
Bir tane Hacı vekil vardı; adamı birkaç ay içinde üç defa Maliye Bakanı yaptılar…
“Otur Arap, kalk Arap” dercesine bir gitti, bir geldi…
Sucuoğlu ile bolca kapıştı…
Sucuoğlu; “ya o ya ben” dedi…
Şimdi; her ikisi de UBP’nin derinliklerinde, karanlık bir köşesinde “gık”ları çıkmadan oturuyorlar…
Üstelik de “Üstel” abilerine destek veriyorlar…
Şu Genel Sekreter Hasipoğlu… Ona da az yapmadılar…
Çalışma Bakanı yaptılar, 17 gün sonra istifa ettirdiler…
Amcaoğlu’na da 17 gün Maliye Bakanlığını tattırdılar…
Hasan Taçoy’a da az yapmadı bu UBP…
Dışişleri Bakanı yapıldı, bir “tadını alayım” dedi, mümkün olmadı. Seçimsiz “Gademici Bakan” Tahsin Bey’e yer açmak için onu da başka yere kaydırdılar.
Tüm bu “çalkantılar”dan sonra Ankara, UBP içinde “mum”la aradı ve Ünal Üstel’i buldu…
UBP’de gelenektir, biliyorsunuz…
Genellikle önce “Başbakan” olunur, arkasından da UBP Genel Başkanlığı’na oturtulur “işaret edilen” kişi…
Bu yüzden ona “Atama Başbakan” unvanı pek yakışıyor…
Anlaşılan odur ki Ankara, bu kurultayda bir “yarış” olmasını teşvik etti. Hasan Taçoy zaten AKP’den onaylı bir siyasetçi. Ünal Üstel de bir yarış olmasına itiraz etmedi. Böylece “atama” damgasını silebileceğini zannetti.
Oysa, bu kurultaya yönelik yoğun katılım ve sonuç “atama” rezilliğini ortadan kaldırmıyor.
Tam tersine Ankara, kendi “seçim”ini ustaca, UBP’li üyelere onaylatmış oluyor…
Bu kurultayın; aslında “üleştirme” politikalarının toplumun bir kesiminin içine işlediğini, nemalanmanın 1974’ten beridir sürdüğünü ve giderek kemikleştiğini göstermekten başka bir sonucu yoktur.