Emekli Büyükelçi Sn. Yalım ERALP, Kıbrıslı Türklerin yakından tanıdığı, açıklamalarını çoğu zaman okuduğu bir kimse.
Sn. Yalım Eralp’in Türkiye’de Tempo dergisinde 2015 Kasım’ında yayınlanan bir sözleşisine denk geldim.
Son günlerde Kıbrıslı Liderlerin görüşme masasına dair basın yolu ile atışarak tırmandırdıkları gerginlik Kıbrıslıları tedirgin ediyor.
Tam bu konu üzerine Eralp’ten iyi bir yazı olduğunu ve sadece masayı düşünerek olmasa da hayatımızdaki birçok ortamı düşünerek okuyabileceğimiz bir söyleşiyi paylaşıyorum.
Dünya tarihi örneklerle dolu. Herhangi bir toplumda ya da toplumlar arasında uzlaşma sağlanamadığında, şiddet hüküm sürmeye başlar.
Uluslararası anlaşmalar, liderler arasında buzları eriten tarihi görüşmeler ve elbette koalisyon hükümetleri hep uzlaşı kültürünün sonucudur. İnsanların değil, fikirlerin çarpışması için uzlaşıya her zaman ihtiyaç var diyor Yalım Eralp.
Soruyor, Ya uzlaşamazsak?
Aslında uzlaşı günlük yaşamın bir parçası. Belki farkında değiliz. Evlilik bir uzlaşıdır. Çocuk aile ilişkileri uzlaşı ister. Bütçe yapmak için öncelikler arasında uzlaşı yapılır. Her şey uzlaşı gerektirir. Uzlaşı demek fedakârlık demektir. Uzlaşıya alerji, isteksizlik diktatörlüğün ayrılmaz parçasıdır.
Uzlaşı sanat mıdır? Evet önemli ölçüde sanattır; ancak bilgiye de dayanır. Sanat olunca da kültür bunun altyapısıdır. Kültürden yoksun olanlar fiziksel şiddete başvurur. Uzlaşı kültürü belirli bir süreç gerektirir. Analiz gerektirir. Demokrasi çoğulculuk demektir. Farklı düşüncelerin seslendirilmesidir. Demokrasilerde fikirler çarpışır, insanlar değil.
Uzlaşı tek başına bir kavram değildir. Onu meydana getiren, onun alt unsurlarını teşkil eden, olmazsa olmaz başka kavramlar da vardır.
Bunlardan birincisi karşısındakine saygı duymak, onu anlamaya çalışmaktır. Bugünün yaygın deyimi ile empati. Empatinin olması için kimlik tanıması gerekir.
Bir diğer unsur hoşgörüdür. İyi bir eğitimin vereceği en önemli şey hoşgörüdür. Hoşgörü, mutlaka bir fikre saygı duymak, onu benimsemek anlamına gelmez. Ama o fikre tahammül göstermek demektir. Çoğulcu toplumlarda bu olmazsa olmazdır. Tabiatıyla şiddeti teşvik, ırkçılık gibi düşünceler bunun dışında kalır.
Uzlaşı kültürünü yaratan bir diğer unsur tevazudur. Kibirli insan veya toplumlarda uzlaşı ve hoşgörü aramak beyhudedir.
Kuşkusuz toplumların içinden geçtiği süreçler belirli hassasiyetler yaratır. Bunların üstesinden gelebilmek, bunları yönetebilmek için kültür ve empati önemlidir. Çok kültürlü toplumlar böyle bir deneyden geçtiklerinden, genelde uzlaşı kültürü bu toplumlarda daha hızlı yeşerir. Anglo - Sakson toplumlar bu bakımdan şanslıdır. Bu unsurlar yerinde olduğu takdirde çok seslilik gerçekleşir.
Uluslararası ilişkilerin temeli uzlaşıdır ve iyi ki, uzlaşı ve diplomasi vardır. Olmasa idi, insanlık çoktan yok olmuştu. John Kennedy’nin “Korkudan müzakere etmeyelim, ama müzakereden korkmayalım” sözü dikkate değer.
1962 Küba krizini hatırlayalım. Başkan John Kennedy ile Nikita Kruşçev uzlaşamasalardı, nükleer savaş kaçınılmazdı. Batı ile komünist dünya arasında ‘yumuşama’ veya ‘barış içinde yaşama’ olmasa idi, iki kutup birbirine girerdi.
En anti-komünist ABD Başkanı Richard Nixon, Çin’e açılımı gerçekleştirmiştir. Bizim de alkış tuttuğumuz İran ile nükleer konuda varılan anlaşma kolay olmayan bir uzlaşı sonucudur.
Uluslararası anlaşmalar, hele bir savaşın sonunda yapılan anlaşmalar bir dikta veya empoze sonunda gerçekleşmiş ise kalıcı olmaz. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Versailles Anlaşması bir dikta idi. Kalıcı olmadığı gibi, İkinci Dünya Savaşı’nın tohumlarını attı.
Uzlaşı kültürünün ve eğitimin olmadığı yerde şiddet hakim olur. IŞİD bunun tipik örneğidir. Bir ülke içinde uzlaşı olmazsa; iç savaş, ekonominin bozulması, insan hakları ihlalleri adeta kaçınılmaz olur. Kadın cinayetleri neden oluyor!
Etnik ve mezhepsel çatışmalar, daha büyük ölçekli örnekler.
Diplomasinin anavatanı sayılan İngiltere’de, bizdekinin aksine, taviz sözcüğü ayıp sayılmaz. Bu nedenledir ki, İngiliz İmparatorluğu uzun sürmüş ve bu sömürgeci ülke, diğer sömürgecilerin aksine, vuruşarak değil uzlaşarak çıkmıştır. Bu ülkelerde, İngilizce halen hakim dildir ve trafik İngiltere’de olduğu gibi hâlâ soldandır! Evet sömürge sürecini unutmuyorlar. Ama kinle de siyaset yapmıyorlar.
İngiltere, bu ülkelerle kültürel, ticari ve siyasal ilişkilerini devam ettirmek için Commonwealth örgütünü kurdu. Eski İngiliz sömürgeleri ile İngiltere düzenli toplanırlar. Bunları tesadüfle izah edemezsiniz.
Avrupa’da koalisyonların, yani uzlaşıların olmadığı ülke bulmak kolay değildir. Özellikle, refah içinde yüzen Kuzey ülkeleri ve Benelüks ülkelerinde hemen her zaman çok partili koalisyonlar vardır.
Uzlaşı kültürü - biat kültürü
Hindistan’ın kurucularından Jawaharlal Nehru’nun dediği gibi, demokrasi iyidir, zira diğer sistemler daha kötüdür. Aslında demokrasi emir verme rejimi değil, rıza alma rejimidir. Demokrasi durağan değildir; devamlı ileriye doğru gidişi gerektirir. Demokrasi ve çok seslilik üzerinde durmamızın nedeni, uzlaşının ancak bu sistemde, bu tür kafa yapısında gerçekleşebilmesinden ileri geliyor.
Gelelim ülkemize. Maalesef bu konuda sicilimiz parlak değil, üstelik giderek kötüleşiyor. Son zamanlarda sıkça ve yaygın biçimde görülen ‘ötekileştirme’ uzlaşının tam tersi; hatta tersinden de ötedir.
Adeta, düşmanlık aşamasındadır. Bu tür toplumların sonu iyi değildir. Demokrasinin temelinde yatan, fikirlerin değil insanların çatışması durumuna geldik. Halbuki biz geçmişte çok uluslu bir toplum idik. Bu çerçevede, uzlaşı kültürü ile bazılarımızda var olan biat kültürünü ayırt etmemiz gerekir.
Uzlaşı kültüründe düşünce vardır. Biat kültüründe ise gözü kapalı itaat mevcuttur. Burada bir parantez açmak gerekir. Dünyanın bazı dinsel mekânlarındaki öğretiler açıkça şiddeti teşvik etmektedirler. Bu açıdan biat kültürü, uzlaşı kültürüne taban tabana zıttır.
Uzlaşı yaparken hayati ve hayati olmayan konuları ayırt etmek gerekir. Eskiler buna mühim ile ehem derler. Acil ve acil olmayanların, kısa ve uzun vadede yapılması gerekenlerin listesini yapmak elzemdir.
Olmazsa olmazların başında rejim ve demokrasi, temel insan haklarına saygı ve dış politikada tutarlılık gelir. Dış politika hataları, iç politika hatalarına benzemez. İçeride yapılan hata milli irade ile düzeltilir. Dış politika hatalarını düzeltmek için genelde milli irade yetmez. Başka devletlerin benzer iradesi de gerekir.
Siyaset ‘yapılabileni’ gerçekleştirmektir. Dünyamızda bu, ille de asgari müşterek ile yetinmek anlamına gelmemeli. Onun üstüne çıkmak zorundayız. Uzlaşı kültürünün bir ülkede ve de özellikle ülkemizde yayılmasında liderlerin etkisi, söz ve hareketleri büyüktür.
Martin Luther King, “İnsanların iyi zamanlarda nerede durdukları o kadar önemli değil, zor zamanlarda nasıl hareket ettikleri önem taşır “diyor.
Uzlaşılar ve koalisyonlar kokteyl içkilerine benzer. İyi yapılırsa tadına doyulmaz. Önemli olan eldeki malzemeyi iyi kullanmaktır. Aynı malzemeyi kullanan iki farklı aşçının yemeklerinin tatları farklı olabiliyor.
Bunda da maharetin farkı ortaya çıkar. İşin sanat kısmı kendini burada gösterir.
Ve en nihayet böyle önemli ve tehlikeli durumlarda dahi uzlaşamazsak, barış sözünün ne önemi var.
Ne zaman uzlaşacağız?
Yukarıda çok büyük bir kesimini keserek özetlediğim uzlaşı kültürü üzerine olan söyleşinin bir çok ders verici tarafını okudum.
Paylaşmak istedim.
Ve tekrar sormakta zarar yok, Şimdi uzlaşamazsak ne zaman?