Vay Saffet Paşa… Vay Karatori Paşa…

Abone Ol

Kıbrıs’ın kuzeyinde, dev reklam panolarında bir Türkçe slogan var son günlerde:
“Maraş vakıf malıdır…”
Doğrudur…
Ama küçük bir düzeltme gerek…
Bu slogan “Maraş, vakıf malı idi” olmalı…
Türk askeri makamlarının, Maraş’a girilmesine ve birkaç politikacının damlar üzerinde fotoğraf çektirmesine izin vermesi, hiç de “tesadüfi” değildir…
Bu sözümona “ezberbozma” operasyonu, AİHM’de 5 Kasım’da Türkiye’nin “başına taş yağacak” olması ihtimalinden kaynaklanmaktadır…
İkinci gerekçe ise; Doğu Akdeniz’de TC’nin uygulamaya koyduğu “korkutma” politikasıdır…
Yoksa ne Ersin Tatar’ın, ne de Özersay’ın bu projede “dam ve güverte üstünde poz vermek” dışında bir rolleri vardır…
Peki ama Maraş’ın, Osmanlı vakıflarına ait olduğu, sadece bir “iddia” mıdır?
Kuşkusuz ki hayır…
Bu konuda yürütülen propaganda çalışmalarından ve Vakıflar’ın elinde bulunan binlerce “belge”den anlaşılacağı gibi, Maraş’ın hemen tümü üç Osmanlı vakfına aitti…
Ama; vakıflara ait bu mallar; İngiliz İdaresi tarafından “Vakıf malı” olmaktan çıkarılmış ve kişilere, kurumlara, Türklere, Rumlara dağıtılmıştı…
Maraş’ın “Evkaf malı” olduğuna ilişkin “tez”in öncüsü; eski Vakıflar Genel Müdürü Taner Derviş’tir. Derviş, bu konuda çok ciddi çalışmalar yapmış, arşiv belgelerine ulaşmış, Türkçe ve İngilizce iki de kitap yayımlamıştır.
Bütün bu “döküman”lar incelendiğinde; Maraş’ın “bir zamanlar” Vakıflar’a ait olduğuna inanmak mümkündür…
Doğrudur; Abdullah Paşa Vakfiyeleri, Lala Mustafa Paşa Vakfiyesi, Bilal Ağa Vakfiyeleri ta 1579’larda ve sonrasında Kıbrıs’ta kurulmuş Osmanlı vakıflarıdır.
Doğrudur; “Vakfiyeler gayrı kabili rücu olup iptal edilemez, değiştirilemez…”
Doğrudur; “Vakıflar elden çıkarılamaz, devredilemez…”
Doğrudur; “Vakıflardan feragat edilemez… Vakıflar sonsuza dek sürer…”
Ama tüm bunlar kime göre “doğru”dur?
Elbette; Osmanlının vakıf kanunlarına göre…
“Vakıf mallarının elden çıkarılması “Ahkamü’l Evkaf”a aykırı olup hukuken geçerli değildir.” dediğimizde “Osmanlı hukuğu”nu esas alıyoruz…
İngilizler, adayı işgal ettiklerinde; bu “Osmanlı kanunu”nu tanıdıklarını, ona uyacaklarını deklare ettiler mi?
Ya da uluslararası hukukta bu “Osmanlı Yasası”nı aynen kabul eden bir uluslararası sözleşme, konvansiyon, yasa var mı?
“Maraş vakıf malıdır” diyenler bu Osmanlı yasasını tüm dünyada geçerli imiş gibi kabul ediyor ve buna uyulmadığını savunuyorlar.
Bize; vakıflara ilişkin “uluslararası” kabul gören bir metin sunmadıkları halde bu “uluslararası hukuğa terstir” diyorlar…
Bu nedenle; yalnızca “Ahkamü’l Evkaf”a sarılarak AİHM karşısında “haklı” çıkabileceğimizi sanmıyorum…
AİHM’de kanımca asıl göz önüne alınacak olan husus; İngiliz İdaresi’nin vakıf mallarını dağıtırken “yasal zemin”de hareket edip etmediğidir…
İngilizler; 4 Haziran 1878’de adayı devraldıklarında Osmanlı Sultanı adına Saffet Paşa ile ve daha sonra Hariciye Nazırı Aleksandros Karatori Paşa ile imzaladıkları “konvansiyon”larla bu işleri “sağlam” hukuksal temellere bağlamış görünüyorlar…
Yani İngilizler; “çürük tahtaya basarak” değil, Osmanlı ile imzaladıkları ve Osmanlı Padişahının kendilerine verdiği “yetki”lerle bu işleri kotardılar…
İşte “uluslararası hukuk” denilen şey; iki tarafın imzaladığı bu anlaşmalardır… Bu anlaşmalara göre İngilizlerin bu konuda yasa çıkarması ve vakıf mallarının “satılması, devredilmesi” mümkün olabilmiştir…
Maraş tartışmalarında avukat Murat Hakkı’nın sözünü ettiği iki “Koloni yasası” bu bakımdan çok önemlidir…
Birincisi; 1 Mayıs 1944’te çıkarılan Fasıl 225 “Taşınmaz Mal Dönüştürme Yasası”dır…
Bu yasada ''Arazi Mevkufe Tahsisatın'' ''Arazi Miriye'ye Dönüştürülmesi” başlığını taşıyan bir madde vardır. Orada şöyle denilmektedir:
Madde 3: Şimdiye kadar "Arazi Mevkufe Tahsisat" olarak bilinen ve bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte, bu şekilde, kişilerce tasarruf edilen tüm taşınmaz mallar, bundan böyle, "arazi miriye" sınıfındaki mallara ilişkin yürürlükteki herhangi bir yasa kurallarına bağlı olarak "arazi miriye" olarak bilinen sınıftan mallar olarak elde bulundurulur ve kullanılır.
Bu işin Türkçesi şu: Bu yasa ile İngilizler “Arazi-i mevkufe” yani vakıf topraklarını, “arazi miriye”ye dönüştürdü. Yani vakıf arazilerini “devlet arazisi” yaptı.
Yine bu yasa ile vakıf mallarını ellerinde tutan tasarrufçulara mülkiyet verilmesinin yolu açıldı.
Kıbrıslı Türkler o zaman buna “yufka” bir tepki göstermiş, İngiliz Hükümeti’ne KATAK adına bir yazı gönderen Avukat Niyazi Korkut “Müslümanların dini hakkının” bu yasa ile ihlal edildiğini savunmuştu. (Emin Akkor, Pazar günü Kıbrıs gazetesinde bu konuda gönderilen mektubu yayımlamıştır.)
Bir de Fasıl 15 “Davalarda Zamanaşımı Yasası” var… 4. maddesinin 2. fıkrası şöyle:
(2) Dava sebebinin doğduğu tarihten başlayarak otuz altı yılın sona ermesi üzerine herhangi bir vakıf emlakinin külliyatı (corpus) ile ilgili olarak dava açılamaz.
Yani; görülüyor ki İngilizler işi sıkı tuttu. Yasaları çıkardı. İtiraz için de 36 yıl süre tanıdı.
Tabii Kıbrıslı Türkler bu sürede bu içerikle bir “hukuk” savaşı vermediler.
Osmanlılar ise ta başından İngilizlerin çıkaracağı yasalara onay ve yetki verdiler…
Hatta Lozan Anlaşması ile İngilizlerin “ilhak”ını tanıdılar.
Yoksa; 1942’den 1956’ya kadar Evkaf’ın Kıbrıslı Türklere devri için hayatını ortaya koyan rahmetli Dr. Fazıl Küçük, bu konuda da bayrak açar, İngilizleri durdururdu.
Şimdi gelinen noktada; Vakıflar İdaresi’nin asıl görevi; işgalci İngilizlerin bu arazi dağıtımlarının “hukuk”sal anlamda geçerli olmadığını kanıtlamaktır.
Bu konuda “tez”imiz maalesef çok zayıftır ve elimizde vakıflara ait “koçan”ların bulunması hukuksal bir başarı için yeterli değildir.
Bu konu; “Maraş’ı iyilik yapacak olan Vakıflara mı versinler, yoksa otel sahibi zenginlere mi?” gibi yufka “tez”lerle savunulamaz.