YA 20 TEMMUZ 1974 BARIŞ HAREKATI OLMASAYDI !

Abone Ol

1878’de Kıbrıs’ın idaresinin  Osmanlı Devleti tarafından geçici olarak İngilizlere devredilmesinin ardından  24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasıyla  Kıbrıs’ın Birleşik Krallık  topraklarına  resmen  katılmasını  Rum-Yunan ikilisi Enosis’egiden yolda  bir fırsat olarak göreceklerdi..
Nitekim, II. Dünya Savaşı sonrası  Rum Ortodoks Kilisesi  15 Ocak 1950’de iki hafta süreyle ada çapında tüm Kiliselerde  gerçekleşen Enosis’e  ‘evet’, ‘hayır’ oylaması sonunda oy kullananların %96’nın Enosis’e ‘evet’ demesinin ardından  Plebisit  sonuçlarını Rum Ortodoks Kilisesi  Yunanistan vasıtasıyla  1954’te BM’e taşıyarak self-determinasyon hakkı verilmesi istenmiş ancak Türkiye’nin ve İngiltere’nin girişimleriyle  konu hedeflerine ulaşamamışlardı..
Bu gelişmenin ardından daha 1952’de Atina’da kurulan EOKA tedhiş örgütü  Yunanistan’ın desteğinde 1 Nisan 1955’te Alb. Grivas komutasında Kıbrıs’ın her yanında  bombalarını patlatarak İngilizlere ve Türklere karşı başlattıkları şiddet hareketleriyle   Enosis  hedeflerine ulaşmak isteyecekler ancak Kıbrıs Türk Halkının direnişi karşısında    başarılı olamayacaklardı..
1955-1958 yılları arasında EOKA tedhiş örgütünün  gerçekleştirdiği silahlı , bombalı saldırıların ardından ABD ve İngiltere’nin girişimleriyle   başlayan görüşmelerin ardından   gerçekleşen 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları ile Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının siyasi eşitliğine, egemenliğine ve ortaklığına dayalı olarak; Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti ilan  edilirken ayni gün 650  kişilik Türk Alayı ve 950 kişilik  Yunan Alayı Mağusa Limanından ayni anda adaya peş peşe  ayak basıyorlardı…
Ancak bu antlaşmaları Enosis’e sıçrama tahtası olarak gören  Makarios Anayasada Kıbrıs Türk Halkına yaşama hakkı veren 13 maddeyi değiştirmek isteyecek ancak, bu değişikliğe onay alamayınca da 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla Kıbrıs Türk Halkını Girit misali yok etmeyi hedefleyen Akritas planını uygulamaya koyacaktı..
 11 yıl boyunca silahlı saldırılara ve katliamlara uğrayan ve de çok zor şartlar altında  varoluş mücadelesi veren  Kıbrıs Türk Halkı, Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) etrafından  bütünleşerek  Rum-Yunan ikilisinin Enosis hedeflerine karşı Lefkoşa’da, Mağusa’da, Limasol’da, Larnaka’da, Baf’ta , St. Hilarion’da, Beşparmak dağlarında diğer kent ve köylerde yıllarca direndi!. Direndi Ay yıldızlı Bayrağı İçin!, Direndi! İstiklal Marşını Okuyabilmek İçin!...
1974’e gelindiğinde ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios ile Yunan Askeri Cuntası arasına kara kediler girdi.. Enosis’in bir an önce gerçekleşmesini hedefleyen Yunan Cuntası 15 Temmuz 1974’te Makarios’a karşı darbe düzenledi. Makarios’un yerine getirilen  NikosSampson  17 Temmuz 1974’te Kıbrıs Helen Devletini ilan etti..
Darbeden sağ kurtulan ve İngilizler vasıtasıyla Adadan çıkmayı başaran Makarios; 18 Temmuz’da BM Güvenlik Konseyi’nde yapmış olduğu konuşmada Yunan Cuntasını suçlayarak “ülkem Yunanistan’ın işgali altındadır. Kıbrıs’ta Türklerin de Rumların da hayatları tehlikededir” diyerek  garantör devlet İngiltere’ye ve Türkiye’ye çağrıda bulunarak  müdahale edilmesini dile getiriyordu.
O günde Uluslararası Antlaşmalara dayalı olarak  birlikte hareket etmek amacıyla İngiltere’ye kadar giden ve eli boş dönen  Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit Türkiye Cumhuriyeti Meclisi’nin  oybirliği ile aldığı kararla  Kıbrıs Türk Halkını mutlak   bir soykırımdan kurtarmak, adaya barış ve huzur getirmek amacıyla 20 Temmuz 1974 Barış Harekatını düzenledi..
Gerçek şu ki Anavatanımız Türkiye biraz daha gecikmiş olsaydı,  İngiltere’nin ve BM’nin oyalama taktiklerine ve oyunlarına inanmış ve güvenmiş olsaydı,  Adada kurtaracak bir tek Türk bulamayacaktı..
20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’nın 2. Aşamasının  ardından 31 Ağustos-2 Eylül 1975 tarihleri arasında Viyana’da BM Genel Sekreteri Kurt Waldeim gözetiminde  Türk Cemaat Meclisi Başkanı  Rauf R. Denktaş ve ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti  Temsilciler Meclisi  Başkanı  Klerides arasında yer alan  görüşmelerin ardından BM denetiminde   gerçekleşen Nüfus Mübadele Antlaşmasıyla Güney’den Kuzey’e 65 bin Türk ve Kuzey’den Güney’e 120 bin Rum Güney’e geçerken  Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluşuyor ve resmiyet kazanıyordu…
Bu antlaşmalardan sonra  başlayan ve yıllarca devam eden toplumlararası görüşmeler devam ederken  Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs sorununu BM Genel Kurulu’na  taşıması sonrası alınan   13 Mayıs 1983 tarih ve  37/253 sayılı kararda; ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliği, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığına destek  verilirken  işgal kuvvetleri adadan çekilmeli ve tüm göçmenler evlerine dönmeli deniliyordu..
Yaşanan bu gelişmelerin ardından  KTFD Meclisi oy birliği ile aldığı kararla 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir..
Netice itibarı ile  1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları çerçevesinde gerçekleşen Garanti Antlaşmalarına göre   Anavatanımız Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı   yasaldır. Nitekim Yunanistan’da da Atina  Temyiz Mahkemesi’nin 21 Mart 1979 tarih ve 2658/79 sayılı kararıyla bu harekatın yasallığının  onaylandığı bu kararda, “Darbeyi hazırlayan ve icra  edilen ve bu suretle de müdahalenin koşullarını hazırlayan Yunan Subaylarıdır” denilmekteydi..
Günümüzde Anavatanımız Türkiye’den başka  bir devlet bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımasa da  Kıbrıs sorunu 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile halledilmiştir..
Ancak günümüzde Rum-Yunan ikilisinin  Enosis  hayalleri  devam etmektedir. Yıllardan beridir devam eden görüşme sürecinde Adada Birleşik bir Federal Kıbrıs Devleti kurma çabaları Rum-Yunan ikilisinin Enosis’e giden yolu açmak istemeleri nedeniyle  gerçekleşememiştir, bu noktadan sonra da gerçekleşmesi asla ve asla mümkün değildir, herkes yoluna….
Kıbrıs Türk Halkına düşen görev birlik ve beraberlik içinde hareket ederek bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’ni yaşatmak ve tanınmasını sağlamaktır. Ama geliniz ve görünüz ki son  5 yıldan beri KKTC Cumhurbaşkanı olan sayın Akıncı görevde olduğu süre  içinde  de Rum’a verilen  tüm tavizlere rağmen Rum iyi niyetli olmadığı için adil ve kalıcı bir siyasi çözüme ulaşılamamıştır..
28 Haziran-7 Temmuz 2017 tarihleri arasında  büyük umutlarla yer alan CransMontana Konferansının Rum-Yunan ikilisinin tutumu nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından sayın Akıncı 7 Temmuz 2017’de basına yapmış olduğu açıklamada “Bu bizim neslin son denemesiydi. Bu fırsat bir daha olmayacak.. Dünyanın sonu değildir. Biz hak ettiğimiz , alnımızın akıyla , onurlu bir toplum olarak yaşamanın  yollarını bulacağız ve bu başaracağız” demişti..
Bu noktadan kesinlikle geri adım  atılmamalıdır. Rumlarla bir arada yaşamak adına  11 Ekim 2020’de gerçekleşecek KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında   yeni bir görüşme süreci kesinlikle başlatılmamalıdır..  Rum-Yunan ikilisi bugün dahi  hala daha adil ve kalıcı bir siyasi çözümden çok uzaktadır.. Rum-Yunan ikilisine göre Garanti Antlaşmaları iptal edilmeli, KKTC ortadan kaldırılmalı, Kıbrıs Türk Halkının Anavatanımız Türkiye ile olan bağları koparılmalı,  Kıbrıs Türk Halkı ‘azınlık’ hakları ile  Rum devletine yama olmalı, tüm  göçmenler evlerine , topraklarına Kuzey’e  geri dönmeli!..
Sonuç olarak Kıbrıs sorunu  Rum-Yunan ikilisinin  Megali İdea hayallerinden kaynaklanan bir sorundur.  Rum-Yunan  ikilisinin  hedeflerinde dün olduğu gibi bugün de Enosis vardır. Yunan stratejisinin en önemli hedefi ve amacı Limni Adası’ndan  Meis Adası’na kadar uzanmış “Stratejik Kara Kuşağı” içerisinde bulunan  Kıbrıs’ı da alarak Türkiye’yi Batı’dan ve Güney’den kuşatmaktır..
Çok iyi bilmeliyiz ki 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı olmasaydı Kıbrıs Türk Halkı Girit misali yok olmuş olacaktı..
Kıbrıs Türk  Halkı self-determinasyon hakkını kullanarak 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir..  Kıbrıs’ta siyasi çözüm ancak ve ancak  Kıbrıs’taki gerçeklerin kabulü ile mümkündür.  Kıbrıs’ta adil ve kalıcı çözüm ancak bağımsız ve egemen iki devletin birbirini karşılıklı olarak tanımasıyla mümkündür..
1974’den beri Adada mutlak bir  barış ve huzur vardır,  bu görmezden gelinemez.. Bunun yegane  teminatı Anavatanımız Türkiye’dir..  Kıbrıs Türk Halkı bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yaşatmak azminde ve kararındadır..
11 Ekim 2020’de gerçekleştirilmesi hedeflenen KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kıbrıs Türk Halkının  bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşatılması ve tanıtılması gerektiğine yürekten inanan ve seçim sonrası bu yolda yürüyecek, bayraklarına sahip çıkacak  Cumhurbaşkanı  seçmek durumundayız..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok yaşa…