Yaktın bizi “kardeş” Ali…

Abone Ol

Bu “parsel”leri, bircik bircik uluslararası petrol şirketlerine dağıtıyor…
Diyor ki; “Petrol ve gaz arayın, bulun, çıkarın ve paylaşalım…”
13 parselin 9 tanesi, “orantılı üretim paylaşımı” anlaşmalarıyla daha önceki yıllarda dağıtılmıştı…
Geçen Cuma günü ise, bölgedeki 5 numaralı parselin de “başı bağlandı…”
Şimdilik, “Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesi” içinde, sadece üç tane “sahipsiz” parsel kaldı...
Rum tarafı, parsel parsel ilerlerken, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, tabii yapılanları sürekli “kınıyor…”
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “Münhasır ekonomik alan” olarak belirlediği bölgeyi tanımadığını açıklıyor…
Hem kendisinin hem de Kıbrıslı Türklerin bu alan içinde “hakları” olduğunu savunuyor ve “anavatan-yavruvatan birlikte sahadayız” açıklamaları yapıyor…
Bölgeye savaş gemileri gönderiyor… Zaman zaman araştırma faaliyetlerine engel oluyor…
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı; bölgedeki olası çatışmayı ve gerginliği önlemek amacıyla CB Mustafa Akıncı zamanında, Rum tarafına “ortak komisyon” önerisi yapmıştı… Anastasiades bu öneriyi reddetmişti…
Yıllar içinde; Rum tarafı gerginlik zamanlarında duraksayarak, fırsat bulunca ilerleyerek, bugüne kadar projesinin büyük bölümünü hayata geçirmeyi başardı…
Türkiye de, zaman zaman Doğu Akdeniz’de göründü, güç gösterisinde bulundu ama dış baskılar yoğunlaştığı zamanlarda gemilerini limana geri çekerek geri adım atmak zorunda kaldı…   
KKTC ise, “Mavi vatan” ilan edilen Doğu Akdeniz’e ilişkin olarak sürekli kınama, meydan okuma demeçleri ötesinde bir şey yapamıyor…
Tatar’ın ve Dışişleri’nin “Kırmızı çizgi” pohporozluğunun ötesine geçilemiyor…  
Türkiye eskiden beri, Rum tarafının, kendi belirlediği bazı parsellerde kendi ekonomik alanına tecavüz ettiğini savunuyor…
Geçen Cuma günü, “ExxonMobil” ve “Katar Petrolium” ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin imzaladığı “doğal gaz arama ve üretim paylaşımı sözleşmesi”nde yer alan “5. Parsel” bu çatışmalı alanlardan biri…
Ancak bu son gelişmenin başka yönleri de var…
Türkiye ile “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin karşılıklı olarak “hak” iddia ettiği 5 numaralı “çatışmalı” alanda petrol ve doğal gaz arayacak olan şirketlerden biri Katar’ın devlet işletmesi…
Ve anlaşma; TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar’a yaptığı ziyaretin hemen ardından Lefkoşa’da imzalandı…
Katar; Erdoğan Türkiyesi ile siyasi, askeri, ekonomik, kültürel olmak üzere 69 tane belge imzalamış, son ziyarette ise 15 anlaşma yapmış bir ülke…
Erdoğan’ın yere göğe sığdıramadığı bir “din kardeşi…”
“Kederde ve kıvançta beraberiz” dedikleri, Türk kamuoyuna “en yakın müteffikimiz” diye sundukları Katar’da Türk müteahhitleri 15 milyar dolarlık iş hacmi ile büyük projeler yürütüyor…
Ancak belli ki, Erdoğan Katarlıları ikna edemiyor ve Doha’yı ziyaretinden 2 gün sonra, Katar Petrolium’un Uluslararası Arama Müdürü “kardeş” Ali Al Mana, Kıbrıs’ta Rum tarafı ile imzayı atıyor…
TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar dönüşünde ne demişti:
“Tabi hatırlatma yaptık. Üzüntümüzü de belirttik. Temenni ederim ki bunu aşarlar…”
Demek ki aşamamışlar… Erdoğan’ın söylediklerine kulak asmamışlar…
Aslında yalnızca Katar değil, Türkiye’nin “normalleşme”ye çalıştığı diğer “kardeşleri” de Mısır olsun, Birleşik Arap Emirlikleri olsun, Ürdün olsun bunların hiçbirisi, Kıbrıs konusunda Türk tezlerine hiçbir zaman yaklaşmadı, destek vermedi.
Örneğin Mısır; 1963’teki ilk çatışmalarda, Kıbrıs Rumları’nın en büyük destekçilerinden biriydi ve Rumlar ilk silahları onlardan satın almışlardı…
Şimdi de Katar’ın, Erdoğan’ın “üzüntüsüne” ve “hatırlatma”sına rağmen, Kıbrıs Cumhuriyeti ile hidrokarbon konusunda Türkiye’ye rağmen işbirliği yapması asla yadırganmamalıdır… Bu politika, elbette kendi “ulusal çıkarları” bakımından izah edilebilir bir durumdur…
Katar, 2017 yılında da yine ABD’li “Exxon Mobil” ortaklığında sözünü ettiğimiz alandaki 10. Parselde “Glafkos” yatağında 5-8 trilyon ayak küp gaz bulmuştu. “Kardeş Ali”nin imzaladığı yeni 5. Parsel ise, 10. Parselin bitişiğindedir ve hidrokarbon bakımından “umutlu” bir bölgedir.
Kısacası; Katar’ı “bizi üzmeyin” diyerek ikna edemeyeceğimizi, işin ucunda trilyonluk bir servetin bölüşümünün yattığı ve Rum tarafının bu yolda ilerlemeye devam ederek, Türkiye’nin karşıtlarıyla dostluk ve işbirliği anlaşmaları yaparak dayanışma içine gireceğini bilmeliyiz.
Erdoğan; Azerbaycan’ı da ikna edememişti… Türkmenistan’ı da ikna edememişti…
Bu yüzden, uluslararası alanda her ülkenin kendi çıkarları olduğunu ve TC “rica etti” diye kimsenin ulusal çıkarlarından feragat etmeyeceğini anlamalıyız.
“KKTC’yi tanıtma” rüyası da bu yüzden hiçbir zaman gerçek olmayacaktır.
“İki devlet” ayrılıkçılığı üzerinden “dost ve kardeş”lerle bile anlaşmak mümkün değildir.
Katar, bu acı gerçeği Türkiye’nin gözlerinin içine sokmuştur.
Türkiye ve Kıbrıslı Türkler; ancak “çözüm”ü savunarak, dünyanın sesine kulak vererek bu “hidrokarbon paylaşımı”ndan haklarını alabilecektir…
Yoksa şimdi olduğu gibi Rumlar; kıdım kıdım, parsel parsel ilerleyecek, Amerikalılar, Katarlılar kazacak, biz de bakacağız…