Yaşar usta "ölü gözünden yaş" bekliyor

Abone Ol

Kıbrıs Türk tiyatrosunun “duayeni” Yaşar Ersoy, gene ortalığı karıştırdı…
“Fincancı katırlarını” fena halde ürküttü…
Yazdığı bir tiyatro oyununu “Devlet Tiyatroları” oynamayı reddedince, tozu dumana kattı… 
Ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakan’ı, Yardımcısı, Eğitim Bakanı; hepsi konuştu…
Sağdan, soldan, ortadan sanatçılar da büyük büyük laflar ettiler…
“Sağ” cepheden “keskin” fanatik salvolarla saldıranlar, “sol” cepheden gözü kara Yaşar Usta’yı “savunanlar” oldu…
Çoğunluk; “incir çekirdeğini” doldurmaya çalıştı…
Kimi “içerili” köşe yazarları, Yaşar Ersoy’un yazdığı tiyatro “metni”ni ele geçirerek, içeriğini kelime kelime sorgulamaya kaktı… 
Aslında; yaratılan “sosyal medya” depreminin çeşitli yararları oldu…
Sanat, tiyatro ve sansür; ilk kez bu yoğunlukta gündeme taşındı. Herkes eteğindeki taşları döktü…
Kimin “sanatın özerkliği” konularında ne kadar “hassasiyet” taşıdığı gün yüzüne çıktı.
Cumhurbaşkanı’nın “41. Hükümet’in bizi 40 yıl öncesine götürmesini kabul edemeyiz” sözleri bu tartışmaya damgasını vurdu…
40 yıl önce, “Devlet Tiyatroları” Yaşar Ersoy, Osman Alkaş ve Işın Cem’i kapının önüne koyduğunda; zamanın Lefkoşa Belediye Başkanı Mustafa Akıncı, kendilerine sahip çıkmış ve böylece “Belediye Tiyatrosu” doğmuştu…
“Devlet Tiyatrosu”nun, 40 yıl sonra aynı Yaşar Ersoy’a bir daha kapıyı göstermesi doğal olarak “bir arpa boyu yol” tartışmalarını tetikledi…
Yaşar Ersoy; yarım asırlık sanat yaşamını geride bırakmış, toplumun “yüzakı” bir sanatçısıdır…
Bugün; birçok belediyede tiyatro yapılıyorsa, amatör tiyatrolar her tarafa yayılmışsa, ardı ardına tiyatro festivalleri düzenleniyorsa, bunda Yaşar Ersoy’un emekleri büyüktür…
Bu yüzdendir ki, “sansür” tartışmaları başladığında, toplumdan sanata ve kendini kanıtlamış bir sanatçıya karşı, ciddi “destek” sesleri yükseldi… 
Sanata ve tiyatroya karşı gösterilen bu “duyarlık” toplumun entellektüel düzeyi bakımından sevindiricidir…
Ancak; olaya “Yaşar Ersoy sansürlendi” diye daracık bir pencereden bakmak da yanlıştır…
UBP-HP Hükümeti’nde, “Devlet Tiyatrosu”nun, Yaşar Ersoy’un yazacağı bir oyunu sahneleyebileceğini, bu kadar hoşgörülü olabileceğini, bunu tolere edebileceğini zannetmek de saflığın dik alasıdır…
Ne yazıktır ki Yaşar Usta da bu “saflığa” yenildi…
Bundan önceki “Dörtlü Koalisyon” Hükümeti döneminde, Eğitim Bakanlığı TDP’nin elindeydi ve bu oyunun sahnelenmesi projesi de o dönemden kalmadır… 
TDP; Devlet Tiyatroları’nda ciddi bir toparlanma sağlamış ve TDP’nin atadığı müdür; İlknur Işıl Türkmen’in gayretleriyle yıllardan sonra gözle görülür bir ilerlemeye imza atmıştı.
Yaşar Ersoy’un yazdığı “Yangın Yerinde Kabare” oyunu da, bu sezon için planlanmış bir oyundu. UBP’nin atadığı müdür, bu oyunu sahnelemeyi reddetti. Yaşar Ersoy’a “kırmızı kart” gösterdi.
Elbette bundan başka türlüsü olamazdı ve “yasak” açıklandığında, başkaları gibi hayretler içinde kalmadım…
Bir kere Yaşar Ersoy, özellikle son yıllarda sahnelediği oyunlarla milliyetçi kesimlere apaçık biçimde meydan okuyan bir sanat insanıdır… 
Son zamanlarda sahnelediği oyunlarda “keskinliği” artmış, tersliği ve aykırılığı azmıştır… Ezberbozan tavırlarında sesinin “volume”ü mahkeme salonlarında bile yüksek çıkmaktadır…
Duruşu çok nettir. Kullandığı sözcüklerin “ağırlığı” bile, toplumsal yok oluşun “endişelerini” ve öfkesini yansıtmaktadır.
Siyasal duruşu “partisel” değerlerin çok ötesindedir. Yerel partileri ve siyasetteki figürleri “okşayarak” eleştirmek ve insanları güldürmek “çizgisini” çoktan aşmıştır. Artık dilinde ve sahnede “merceği”ni kocaman açmakta ve “güç odaklarına karşı” acımasız olmaktadır.  
İşte bu yüzden; Yaşar Ersoy iflah olmaz bir özgürlük düşkünüdür ve her durumda oyunu başına işler açmaya adaydır.
Aslında, “Dörtlü koalisyon” görevde olsaydı, TDP’nin sanat anlayışı gereği bu oyun sahnelenecekti. Ancak fırtınalar kopacak ve belki de HP, bu yüzden hükümeti bozacaktı…
Şimdiki UBP’li müdür, Yaşar Ersoy’un bu oyununun sahnelenmesini kabul etse, bu kez belki de “gala” gecesi çıngar çıkacak ve asıl o zaman tam bir “yasaklama” olacaktı…
Şurası bir gerçektir ki Devlet Tiyatroları; çok eskilerde kalmış yasası, kadroları, özerkliği ve kurulları ile çağdaş olmanın çok ötesindedir.
Sanatın özgürlüğü ve özerkliği temelinde sanatta kurumlaşma çalışmalarında geçmişte çok çabalar heba olmuştur.
Ta 1986’larda Hükümet programına “Özerk Sanat Kurumu” oluşumunu yazdıran TKP, yıllar sonra 2000’in başında yeniden hükümete geldiğinde bu konuda çok ısrarcı olmuştu.
Mehmet Altınay’ın Eğitim Bakanı olduğu dönemde hazırlanan “Özerk Sanat Kurumu Yasası” bizzat İsmail Bozkurt’un, günlerce Başsavcılık’ta katkı koyması sonucu Meclis’e havale edilmiş, komitede görüşülmüş ancak koalisyon bozulunca oracıkta kalmıştı.
Sonuçta; sanatta “özerklik” sadece bir TKP projesi olarak kaldı ve en kötüsü CTP hükümete geldiğinde bu konu ile ilgilenmedi.
Yıllar sonra ise; Yaşar Usta, kendisinin de büyük katkılar koyduğu, talep ettiği, “özerklik” konusunda, sanatın ve sanatçının önünü açan bir yasa yapılmadığı için işte böyle bir “yasaklama” ile karşı karşıya kaldı…
Keşke, 40 yıl önce kovulduğu o “Devlet Tiyatrosu”na UBP zamanında hiç uğramasaydı…
Keşke; UBP’den ve HP’den sanata ve sanatçıya saygı beklemenin “Ölü gözünden yaş beklemek”le aynı olduğunu görebilseydi…
Böylece, 50. sanat yılında “alakasız” parti bürokratları tarafından “reddedilmek”le karşı karşıya kalmazdı…