Meclis ve Afrika gazetesine yönelik “şiddet” olayları, bambaşka bir boyuta doğru evriliyor…
Özellikle KKTC vatandaşlığı da taşıyan iki TC’li “vekil”in, bu süreçte oynadıkları “rol” demokratik bir ülkede yaşanması mümkün olmayan bir “içeriğe” doğru sürükleniyor…
Gerçekten kaygılıyım…
Erhan Arıklı ile Bertan Zaroğlu’nun bu “şiddet” sürecindeki “tavır”ları büyük tehlikeler içeriyor…
“Mahkeme süreci”nde ise, bu ülkenin siyasal sistemine aykırı, hukuk düzenine meydan okuyan, neredeyse “şiddet”i olağanlaştıran bir tutum içinde gördüm kendilerini…
Yaşadıklarımızı serinkanlılıkla tahlil edenler; YDP’nin, bu “şiddet” örgütlenmesinde ısrarla “taraf” olmaya çalıştığını kolaylıkla görebilirler…
Bu parti; Afrika önünde başlayan süreçten itibaren, örgütleyici, azmettirici, teşvik edici, bir “önderlik rolü” üstlenmeye çalışmaktadır…
Mahkeme sürecinde, partinin iki üst düzey yetkilisinin “tavır”ları, “şiddete arka çıkmak”la eş anlamdadır…
Vatandaşların toplu gösteri yapması, protestosunu haykırması elbette “dokunulmaz” insan haklarındandır…
Ancak; bu işlerde siyasi partilerin “örgütleyici” olarak önderlik yapması ve otobüslere doldurduğu “eylemcilerin” başına geçerek Meclis basması, asla kabul edilemez…
Hele işler “şiddet”e dönüştüğünde, “kurtarıcı” gibi zanlıların yanında yer alması, hapishane ziyaretleri, mahkeme koridorlarında sanıklarla kucaklaşmalar bir “siyasal parti”nin “yasallığı”nı tartışır hale getirir…
“Militarist” çıkışlarla bu ülkede parti siyaseti yapılamaz… Yapılmamalıdır…
Bu ülkenin; dışarıdan bir “işarla” harekete geçecek, kırıp dökecek “kitlelere” değil, demokratik örgütlenmesini en üst düzeye çıkarmış gerçek “vatandaşlar”a ihtiyacı vardır…
YDP de, “kabul” görmek istiyorsa, bu ülkede siyaset yapacaksa “Otur Arap Kalk Arap” tarzı bir örgüt gibi davranamaz…
Erhan Bey ve arkadaşları “Türkiyeli-Kıbrıslı” çelişkisi üzerinden “nemalanmayı” amaç edinmiş bir siyasal partinin burada “zemin” bulacağına inanıyorlarsa, yanılıyorlar…
Geçmişte; sadece bir “kesim”in temsilcisi olma iddiası ile bu ülkede birçok denemeler yapıldı…
Hepsi de başarısız oldu…
Ben, özellikle Erhan Bey’den bu süreçte çok daha “akılcı” ve “birleştirici” bir tavır bekliyordum…
2002 Aralık ayında yol açtığı “Hassiktir” krizinden sonra, Erhan Bey’in “sakinleştiğini” Kıbrıslılara haksızlık ettiğini anladığını sanmıştım…
Gerçekten de nezaketinin ve tavırlarının“standart”ı yükselmekteydi…
Arif Hoca’yı da, Şener Levent’i de iyi anladığını, çözdüğünü gösteren “jest”ler yapıyordu…
Aynı topraklarda yaşamayı seçtiğine göre, buranın yerlilerini “incitmekten” çekinen, saygıda artık kusur etmeyecek bir “kıvama” geldiğini ispat etmeye çalışır gibiydi…
Demokrat Parti’de politika yapmaya başlaması ise “Türkiyeli-Kıbrıslı” çatışmasından “nemalanmak” yerine, “birlikte var olmak”tan yana bir tavır gibiydi…
Güler yüzü de tüm bunlara eklenince, toplumdan belirli bir miktar “kabul” görmemesi için hiçbir neden yoktu…
Aslında partisinin, çok “haklı” çıkışları, beklentileri ve yaklaşımları vardı…
Kıbrıslı Türk özel sermayesinin “kullandığı” TC’li emekçileri kucaklayabilse, bu kesimin uğradığı “haksızlıkları” seslendirebilse, “ayrılık-gayrılık” propagandası üzerinden yürümese, siyasette var olması mümkündü…
Ama, Sayın Arıklı ve arkadaşları son olaylarda zanlıları “kucakladılar”…
“Şiddet”i normalleştiren davranışlar sergilediler…
İşte kabul edilmez olan budur…
Şiddetin Türkiyelisi, Kıbrıslısı olamaz…
Şiddet, şiddettir ve mahkeme zanlının Türkiyeli ya da Kıbrıslı olmasına göre “ceza” veremez…
Demek istiyorum ki; bu yeni “çizgi”si belki Sayın Arıklı’yı bir miktar “destekçi” nezdinde “kahraman” yapabilir,bu davranışı oya da dönüşebilir ama, Kıbrıs-Türkiyeli ilişkilerini de gerçekten berhava eder…
Ne demek; “Bildiğim tek şey; buradan çıkacak mesaj; Türkiye'nin buradaki kurumlarına, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve 75 göçmeni vatandaşların tümüne verilmiş olacaktır.”
Siyasetçi ne zamandan beri, bizim hukuk kurumlarımızı “Erdoğan sopası” göstererek tehdit etmektedir?
Şiddetin cezalandırılması ne zamandan beri “75 göçmeni” diye anılan bir kesimi rahatsız etsin?
Bu insanlar, “şiddet”ten yana mıdırlar ki bir mahkeme kararı onları üzecek?
Bu insanlar “monoblok” bir “cemaat” mıdır ki, topu birden aynı “algı”yla hareket edecek ve bir “ceza” karşısında kendisini incitilmiş hissedecek…
Ne demek bir “mahkeme kararı”nı daha açıklanmadan, torpillemek?
Ne demek, “Türkiye’nin buradaki kurumlarına mesaj vermek?”
Bu parti, bu kurumların sözcüsü olmaya mı soyundu?
Onların ağzı dili yok mu?
Eğer; bu son “şiddet” olayları, buradaki TC’li kurumlarınca da aynen Yeni Doğuş’un “bakış açısı” ile değerlendiriliyorsa, onlar da bilerek ya da bilmeyerek bu partiye “çanak” tutuyorlar demektir…
Bir siyasal parti olarak YDP; ne buradaki TC’lilerin, ne TC’li kurumların ne de başka “toplu” kesimlerin “temsilcisi” gibi davranamaz… Bu; bizim anayasamıza da, yasalarımıza da aykırıdır…
En başta TC’nin buradaki Büyükelçisi, bu “ayrı-gayrılık”ta nerede durduğunu, net biçimde ortaya koymalıdır…
Yeni hükümetin de bu konuyu ciddi ciddi tartışması gerekmez mi?
Son söz: YDP’nin yaptığını, geçmişte İnal Batu’lar denemedi mi?
Sonuç “hüsran” olmadı mı?