Yıllar geçse de Rum liderliği ayni dili konuşur ve ENOSİS hayali ile yaşarken (1)

Abone Ol

1950 Enosis Plebisiti sonuçları 1954’te BM’e taşınarak Kıbrıs Halkına self-determinasyon hakkı verilmesi istenmesi Anavatanımız Türkiye ve  İngiltere’nin girişimleriyle 17 Aralık 1954’te yapılan oylama ile 8 çekimser oya karşı 50 oyla   reddediliyordu..
Bu gelişmenin  ardından ABD dönüşü Rum-Yunan  heyetleri Atina’da yaptıkları toplantı sonrası Kıbrıs’a silah sevkiyatına  başlanır.  Makarios’un  eylem planları çağrısı üzerine de   daha 1952’de Atina’da kurulan EOKA tedhiş örgütü Yunanistan’ın desteğinde Albay Grivas,  1 Nisan 1955’te Türklere ve  İngilizlere karşı  Lefkoşa’da bombalarını patlatarak faaliyete geçiyordu..
1950’li yılların 2. Yarısında  EOKA’nın lideri Alb. Grivas , “Ateş İle Su Yan Yana Gelirse Türklerle Anlaşabiliriz” dediğini ve bunu hayatı boyunca sürdürdüğünü unutmayalım..
1955-1958 yılları arasında EOKA tedhiş örgütü Kıbrıs Türk Halkına ve İngilizlere karşı silahlı ve bombalı saldırılarda bulunarak yüzlerce Türk’ün ve İngiliz’in ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına neden oluyorlardı..
11 Şubat Zürih-19 Şubat 1959 Londra Antlaşmaları temelinde  Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının siyasi eşitliğine, egemenliğine ve ortaklığına dayalı olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmalarıyla Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken ayni gün 650 kişilik Türk Alayı ve 950 kişilik Yunan Alayı Mağusa Limanından Kıbrıs’a çıkarken  Rum-Yunan ikilisi bu antlaşmaları Enosis’e sıçrama tahtası olarak göreceklerdi.
Nitekim  Zürih ve Londra Antlaşmalarını imzaladıktan sonra 6 Mart  1959’da Kıbrıs’a dönüşünde  halkına yapmış olduğu konuşmada Makarios: “Merak etmeyiniz bu antlaşmalar Enosis’e sıçrama tahtası olacak” derken diğer yandan da bu antlaşmalar nedeniyle  kendisini Yunan Meclisinde tenkit edenlere Yunanistan Dışişleri Bakanı Averof: “Beyler , düşününüz bir kere Enosis’e İngiliz yönetiminden mi yoksa Kıbrıs Cumhuriyeti’nde mi daha kolay gidilir” diyordu..
Neticede Enosis’e giden yolu açmak  için Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında 13 maddeyi değiştirme girişimini başaramayan Makarios; tarihin derinliklerinden gelen  Enosis hayallerini  şiddet yolu ile gerçekleştirmek için  Akritas Planını 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile  devreye koyacaktı.. Konu silahlı saldırılarla, Kıbrıs Türk Halkı memurlarıyla, milletvekilleriyle Bakanlarıyla silah zoru ile  1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nden dışlanırken 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Rum Devletine dönüştürülüyordu..
O günde  8 saat içerisinde Lefkoşa’da Türkleri esir almayı  ve de 24 saat içerisinde ada genelinde tüm Kıbrıs Türk Halkını etkisiz hale getirmeyi hedefleyenler bunu  başaramayacaklar ve de  Kıbrıs Türk Halkının direnişi yıllarca sürecekti…
Kıbrıs Türk Halkı; Adanın her yanında, Lefkoşa’da, Mağusa’da, Larnaka’da, Limasol’da, Baf’ta, Beşparmak Dağlarında, Snt. Hilarion’da , Erenköy’de diğer kent ve köylerde Direndi!.. Direndi!..  İstiklal Marşını Okuyabilmek İçin, Direndi!.. Ayyıldızlı Bayrağı Altında Hür Yaşamak İçin, Direndi!  Atatürk İlke ve Devrimleri Doğrultusunda Yürüyebilmek için…
21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarının ardından Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınması sonrası alınan 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararda: Kıbrıs Adası üzerinde  bir BM Barış Gücü’nün kurulması yanında Türkiye’ye yönelik olarak kararın I.  maddesinde “Uluslararası Barışı  tehlikeye sokacak herhangi bir  harekatın  yapılmaması isteniyordu.  Bu karar , öncelikle Rum-Yunan ikilisinin günümüze kadar gelen çözümsüzlükte ve Enosis’e giden yolu açma mücadelesinde cesaretlendiren bir karar olacaktı..
 BM Güvenlik Konseyi kararının ardından Rum-Yunan ikilisinin silahlı saldırıları tüm adaya yayılırken Makarios: “Ya Boyun eğerler ve Azınlık Statüsünü Kabul Ederler Ya da Giderler” diyordu..
Benzer şekilde; 1971’de vermiş olduğu bir beyanatında  da Glafkos Klerides: “…Çözümsüzlük , bizim için  en iyi çözümdür.  Bugün, neysek yarın da oyuz. Gelecek yıl da oyuz, her yıl da o olacağız. Yüzde yüz Rumlardan oluşan bu idareyi dünyaya meşru Kıbrıs Hükümeti olarak tanıttık. İçimizde vetosuyla bir Cumhurbaşkanı Muavini yoktur, üç Türk Bakan yoktur, Türk Milletvekilleri yoktur ve biz meşru hükümet  olarak tanınmaktayız. O halde  Kıbrıs Türklerini ne diye içimize alalım. Onlar, Ada’nın %3’ne sıkıştırılmış vaziyette ekonomik açıdan perişan durumdadırlar. Ya bize boyun eğecekler veya  Adadan çıkıp gideceklerdir..” diyordu..
15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası desteğinde Makarios’a karşı gerçekleştirilen  gerçekleşen darbenin de esas hedefi Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını sağlamaktı.   Nitekim Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te Kıbrıs Helen Devleti’ni ilan etmişti…
O günde darbeden sağ kurtulan ve  İngilizler vasıtasıyla adadan çıkmayı başaran ve  18 Temmuz 1974’de BM Güvenlik Konseyi’nde gerçekleştirdiği konuşmasında garantör devlet İngiltere ve Türkiye’ye  yaptığı çağrıda Makarios: “Müdahale ediniz, Kıbrıs’ta Türklerin de Rumların da hayatları tehlikededir” diyordu..
Yine o günde Anavatanımız Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit’in diğer garantör devlet İngiltere ile birlikte hareket etmek için 17 Temmuz’da  İngiltere’ye kadar gidecek ancak eli boş dönecekti. Bu gelişmeler karşısında  Anavatanımız Türkiye 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’nı    gerçekleştirirken  Yunanistan’a demokrasiyi ve Kıbrıs’a da barışı ve huzuru getiriyordu.
31 Ağustos-2 Eylül 1975 tarihleri arasında Viyana’da Rauf R. Denktaş ve Klerides arasında gerçekleşen görüşmelerin ardından  imzalanan Nüfus Mübadele Antlaşması ile Kuzey Kıbrıs’tan  yaklaşık 65 bin Rum Güney’e ve Güney Kıbrıs’tan 65 bin Türk Kuzey’e geçerken iki bölgelilik oluşuyordu..
20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’a barış ve huzur geldi.. Yunanistan2a da demokrasiyi getirdi. 20 Temmuz  1974 Barış Harekatı ile doğan gerçekler, bu adada Türk Halkı var oldukça ve Anavatanımız Türkiye’nin varlığı  bu adada sürdükçe, Enosis’in gerçekleşmeyeceğini dost düşman herkesin gözüne sokulmuştur.
 Kıbrıs’a barış ve huzur gelmesi için gerçekleştirilmiş olan  20 Temmuz 1974 Barış Harekatı gerçekleştirilmemiş olsaydı bugün Kıbrıs’ta Türk  varlığından söz edilemeyecekti..  Kıbrıs Türk Halkı; 15 Kasım 1983’te  self-determinasyon hakkını kullanarak  bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan  etmiştir.  KKTC’ni yaşatmak ve tanınmasını sağlamak Kıbrıs  Türk Halkının en başta gelen görevi olmalıdır..
Uzun yıllardan  beri Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüm için Federasyon gibi siyasi bir çözüm üzerinde durulmuştur. Maalesef günümüzde  Rum liderliği oluşturucu eyaletlerden söz eder ve  Kıbrıs Türk Halkının siyasi eşitliğine egemenliğine, ortaklığına  saygı duymazken, Anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün iptalini, Kıbrıs’taki Türk askerinin gitmesini, Anavatanımız Türkiye’den gelen soydaşlarımızın  geri dönmesini isterken, Kıbrıs Türk Halkının Anavatanımız Türkiye ile olan bağlarının koparılmasını hedeflerken   aramamızda maalesef hala daha Rumlarla federal bir devlet çatısı altında bir araya gelmeyi hedefleyenler vardır..
Şunu çok iyi bilmeliyiz ki; hiçbir Rum Lider, Kıbrıs’ta Türk ve Rum Halklarından ve eşit haklarından bahsetmez ve de bahsedemez. Rum-Yunan ikilisine göre Kıbrıs Türk Halkı Kıbrıs’ta azınlıktır ve ‘azınlık’ haklarına razı olmalıdır. Hiçbir Rum lideri olası bir siyasi çözümde Kıbrıs Türk Halkının yönetime ve hükümete  eşit haklarla  ortak olmasını sağlayacak bir antlaşmaya evet demez ve de diyemeyecektir.
20 Temmuz 1974 Barış Harekatı gerçekleştirilmemiş olsaydı, bugün Rum-Yunan hayalleri çerçevesinde Kıbrıs’ta bir Helen Devleti kurulmuş olacaktı... Rum-Yunan ikilisi dün olduğu gibi bugün de ayni düşünce içindedirler.
Kıbrıs Türk Halkı Anavatanımız Türkiye ile vardır ve Anavatanımız Türkiye ile birlikte var olmaya devam edecektir. Yıllar geçse de Rum Liderliği ayni dili konuşuyor ve de Kıbrıs’ta Enosis’in gerçekleşmesi hayali içinde yaşıyor..
Kıbrıs  Türk Halkına düşen görev daha fazla zaman kaybetmeden bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’nin tanınması için yola çıkmaktır. Bunun için de KKTC’nin varlığına inanan, KKTC’nin  yaşatılması gerektiğine inanan ve tanınması için  Anavatanımız Türkiye ile birlikte yola çıkacak bir KKTC Cumhurbaşkanına ihtiyacımız vardır..
Kıbrıs Türk Halkı olarak şimdilerde bize düşen görev; 11 Ekim 2020 gerçekleştirilecek  KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde KKTC’nin yaşatılması ve tanınması gerektiğine yürekten inanan  ve bu yolda yürüyecek bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti  Cumhurbaşkanı  seçmek olmalıdır…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa .. DEVAM EDECEK...