Yöntemin yenisi

Abone Ol

“Türk tarafının, Türk askerinin Ada’da kalmasındaki ısrarı, Rumların sonu meçhul maceralarına mani olması içindir. Biz yarınımızı bu kuvvetin adada bulunmasıyla emniyet altına alabiliriz.

İleride yapılacak antlaşmaların ebedi olması, iki halkın barış içinde yaşayabilmesi Türk alayının mevcudiyetiyle mümkündür ve kalabilir. Aksi halde kan ve barut kokularının ardı arkası kesilmeyip devam edip gidecektir. Enosis önünde en büyük engel ve kuvvet Türk alayıdır.” 1969

                                                                                   Dr. Fazıl KÜÇÜK

Bölgesel krizler bir yandan iç çatışmaların fitilini ateşlerken diğer yandan da komşu olan ülkelerle de adeta bilek güreşi yaparcasına hareket ediyor. Çatışmaları ve savaşları önlemek savında olan ülkeler ise silah üretimlerini arttırıyorlar. Üretilen bu silahlar, bilek güreşine tutunan ülkeler tarafından satın alınıyor.  Bu satışların çetelesini tutan İsveç’teki Stocholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporuna göre 2016 yılında Bir trilyon 686 milyar doların silahlanmaya ayrıldığı belirtiliyor. Silahlanmaya bu kadar paranın harcanmış olması çatışmaların çözümünün önündeki engellerden yalnızca bir tanesidir.

Savaşları veya çatışmaları önlemek adına görüşmeler ve pazarlıklar yapılmadan çatışmaların önüne geçilmesinin olası olmadığını hemen herkes biliyor. Kamuoyu önünde yapılıyormuş gibi sürdürülen görüşmelerden sonuç alınamayacağının bilinmesi, daha büyük sıkıntıların da yaşanmasının ana nedeni olmaktadır.

Kıbrıs’ta Rum Ortodoks Kilisesinin önderliğinde 1950 yılında yapılan şimdiki söylemle referandumun (o dönemde plebisit olarak kabul ediliyordu.) sonuçları duyurulduğunda yüzde yüze yakın bir oranla adanın Yunanistan’a bağlanmasının kabul edildiği belirtiliyordu. Aradan geçen süreye karşın gelinen nokta ortalıklardadır. Bu nedenle Irak’ın Kuzeyinde (Kuzey Irak diye bir ülke yoktur) yapılmış olan referandumun da benzer sonucu yaşayacağını düşünüyoruz.

Kıbrıs’ta yapılan referandum adanın Yunanistan’a bağlanması, amacı ile yapılırken Irak’ın Kuzeyin de yapılan ise bağımsızlığı amaçlıyordu. Kıbrıs’taki oylamada Rumlar Kıbrıs Türklerini yok saydıkları için diledikleri sonuca ulaşamadılar. Rumlar aldıkları bu sonucu dosyalamakla yetinmek durumunda kalmışlardı. Şimdilerde ise bölge yöneticilerinin benzer bir uygulamayı yapacaklarını peşinen söylemek istiyoruz. Çünkü onlarda kendilerinden olmayanların görüşünü dikkate almamışlardır. Bu nedenle daha ileri bir adımın atılmasının beklenilmemesi gerekiyor. Uluslararası toplumun tüm tepkisi ortada iken daha ileri bir adımı atmaları şimdilik olanaksızdır.   

Irak’ın Kuzeyindeki yöneticilerin kendi etnik yapılarını diri tutabilmek için bu yolu denedikleri kendiliğinden ortalıklara çıkıyor. Türkiye ile olan ilişkilerimizi iyi tutmak istiyoruz açıklamalarının altında bu gerçeğin yattığını kaydetmek istiyoruz. Buna koşut olarak 1950’li yıllardan beridir Türkmen kardeşlerimize yaptıkları etnik temizlik hareketlerinin de unutulmadığını anımsatmak durumundayız. Genel içerisinde bakıldığında Kıbrıs Türkleri ile Irak’lı Türkmen kardeşlerimizin kaderinin ortak çizildiği kendiliğinden belli oluyor. Aynı yıllarda karşı tarafın saldırısına uğramışlardır.

Bir süre önce adadaki İngiliz üslerinin imara açılması çalışmalarına başlanacağı duyurulmuştur. İngiliz yönetiminin bu tür duyuruları belirli zaman aralıklarında yaptıkları biliniyor. Bunu yaparlarken acaba hangi oyunu sahneleyecekleri sürekli olarak merak konusu oluyor. Annan’ın Belgesinin oylandığı günlerde de üs çevresindeki toprakların %90’ını Rumlara %10’unun da Türklere verileceğini duyuruyorlardı. Tek koşulları vardı, her iki taraftan da ‘evet’ sonucunun çıkması idi.

İngilizler bu konuyu ısıtarak yeniden gündeme taşırlarken Rum Ortodoks Kilisesinin başı 11. Hrısostomos’dan ilginç bir çıkış geldi. Bay Başpapaz Crans Montana’daki başarısız geçen görüşmelerden sonra yeni müzakere sürecinde yeni yöntemin denenmesini istiyordu. Çünkü bugüne değin yürütülen yöntemle sonuç alınamadığını kabul ediyor. Sonuç alınamamasında kendi sorumluluklarının olup olmadığına açıklık getirmesi halinde inandırıcı olabileceğini belirtmek istiyoruz.

Yeni yöntemin uygulanması kabul edilse bile yeni müzakere sürecinin devletten devlete başlatılması gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…