Özel Haber

“Bu kritik eşiği kaçırmamamız gerek!”

HALKIN SESİ yazarı Dilek Orhan'ın sorularını yanıtlayan Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay, ülkede gelinen aşamayı "kritik eşik" olarak değerlendirdi ve "Bu kritik eşiği kaçırmamamız gerekir. Önümüzde yaşamış olduğumuz bu olumsuzluğun bir fırsata çevrilme şansı çok yüksektir" dedi

Abone Ol

Dilek Orhan'ın ilk konuğu, Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay oldu.
Özersay, ülkede gelinen aşamayı "kritik eşik" olarak değerlendirdi ve "Bu kritik eşiği kaçırmamamız gerekir. Geçmişte bu tür eşikler olmuştu ama doğru kullanamadık. Devletin tekrar ayağa kaldırılması, halkın Devlete güvenini sağlamak için kullanamadık. Bu kritik eşikte böyle bir fırsat var. Önümüzde yaşamış olduğumuz bu olumsuzluğun bir fırsata çevrilme şansı çok yüksektir" dedi.
Dilek Orhan'ın Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay ile yaptığı röportaj şöyle:
 
 
 
Dilek Orhan: Şifreli paylaşımlarınız çok dikkatimi çekiyor. Önce bu şifreli paylaşımlarla başlamak istiyorum. ““Elimizi arı kovanına soktuk” diyorsunuz. Ne var arı kovanının içinde?
 
 
Özersay: Arı kovanında, örgütlü, organize bir suç yapısı var. Kendi menfaati için çalışan, Devleti zarara uğratan. rant paylaşımı çerçevesinde, kurumları çökerten, insanların Devlete olan inancını yıpratan bir yapı var. Bu, çeşitli düzeylerde sahtekarlığı, hak edilmemiş bazı makamları, mevkileri, hak edilmemiş bir takım gelirleri içeriyor. Devletin çeşitli kurumları içerisinde, vergi kaçırmaktan tutun da, geliri doğru beyan etmemeye, sahte belgeler düzenleyerek ihalelere girmeye, ihalesiz bir biçimde işleri alıp, Devleti zarara uğratmaya varacak kadar örgütlü bir yapıdır. Burada biz bir kimliği var etmeye çalışıyoruz, Kıbrıs Türk Halkı olarak değil mi? Bu kadar yıl bir mücadele verdik. Kıbrıs Türk Kimliği’ni bu coğrafyada var edebilmenin, halkı bir arada tutabilmenin en önemli yollarından birisi Devlete sahip çıkarak, kök salabilmektir bize göre.. Eğer, bu noktada, Devletin kurumları çürümüş durumdaysa, ciddi şekilde yozlaşma varsa ve bu her seviyeye yayılmışsa, insanların Devlete ve kurumlarına inancı zayıflar. Bu durum, Kıbrıs Türkü’nün bu topraklarda var olma mücadelesine vurulabilecek en büyük darbedir. İşte, “arı kovanı” derken, arının bir ürün olarak çıkardığı baldan ve balı yapan arıdan değil, kendi çıkarları için uğraşan örgütlü  bir suç yapılanmasından söz ediyoruz.
 
 
Dilek Orhan: Yine şifreli bir paylaşımınız var. “Kimseye AYRICALIK YOK! Sıra artık bazı siyasilerin EN GIYMATLILARINA geldi, az sabır!!!”” Kamuoyu merakla sizi izliyor. Bu şifreli paylaşımı, biraz açmanız mümkün mü?
 
 
Özersay: Kimseye ayrıcalık yok. Açıkçası polisin yapmış olduğu soruşturmalarda, siyasilere, sadece bürokrat anlamında değil, başka açılardan da yakın olan isimler var. Kimi isimlerin sahte diploma aldıkları, üstelik bununla da kalmayarak başka başka suçlara bazı ortak oldukları yönünde bilgiler var. Bize gelen ve kamuoyu ile paylaştığımız bilgiler hiç bir zaman yanlış çıkmadı. Hiç bir zaman yanılmadık. Aslında, herkesin kim olduklarını bildiği ve konuştuğu belli bazı kişiler vardır. Bu noktada, Halkın Partisi olarak, biz, gerektiğinde polise gidip, elimizdeki bilgi ve belgeleri paylaşıp, bir soruşturma başlatılması talebiyle suç duyurusu yapmakta inisiyatif alıyoruz. Söylemeye çalıştığım şudur; genel kanaat bazı kişilerin korunduğu ve her durumda korunacağı yönünde olursa, yolsuzluğa karşı mücadele kolay bir şekilde baş başarılamaz. Dolayısıyla tam da bu isimlerin üzerine gitmek, kamuoyunun bu sürece inancını da arttırır. Aynı zamanda, yolsuzluğa karşı mücadeleyi gerçek anlamda pekiştirir. Bu cesur kararları vermek ve ileriye doğru risk almak, bize göre en kritik noktalardan birisidir.
 
 
Dilek Orhan: Yozlaşmanın altını kalın kalın çiziyorsunuz. Sizce, bugün zirve yapan yozlaşmanın temelleri ne zaman atıldı? 
 
 
Özersay: Bu soruyu aslında sosyologlara sormak lazım. Ancak, sosyoloji ve siyaset bilimini birlikte düşündüğümüzde; 1974 ertesinde, eşdeğer mal uygulamasının ciddi sıkıntılar yarattığını, fiiliyatta adil olmayan uygulamalar nedeniyle, bazı kişilerin hak edilmemiş zenginlik kazandığını, bazı kişilerin de ciddi şekilde haksızlığa uğratıldığını görebiliyoruz. Bunun ekseninde gelen bozulma, pek çok siyaset bilimcisinin vurgu yaptığı bir husustur ama bu yakın zamanda başka bazı şeylerle güçlendi diye düşünüyorum. Özellikle “balık baştan kokar” meselesi önemli. Yani devletin en üst kademelerinde görev alanların kendilerinin bizzat yanlışlar yapmaları hukuksuz uygulamalara girmeleri kendi şahsi menfaatlerini koruyacak şekilde işler yapmaları kendi yakınlarını. kendi partililerini korumaya başlamaları ve bunu herkesin gözüne sokarak yapmaları, toplumda kanıksamayı beraberinde getirdi. Yani, bu işin kökeninde yatan en önemli sorunlardan bir tanesi, caydırıcı ve yapanın yanına kalmayacağını gösteren bir takım gelişmelerin yaşanmamış olmasıdır. Bu işlerin kanıksanması, “normal olan budur, bunu yapmayan saftır, enayidir” gibi bir algı oluşması en büyük sıkıntı oldu bizim açımızdan.. Yakın zamanda bir kırılma yaşanmasını, ben açıkça şu şekilde değerlendiriyorum. Bu öyle bir üst düzeye geldi ki; artık her şey, herkesin gözü önünde yaşanmaya başlandı ve bir noktadan sonra, midenin bir takım rahatsız edici şeyleri kaldıramaması ve dışarıya kusması gibi bir refleks oluştu. Burada, Sarte’ın romanında olduğu gibi bulantı anlamına gelen bir durum var. Özellikle, toplumun kanaat önderi konumunda olan kişiler,  dolayısı ile bu bir başlangıç, bunu artık kabul edilebilir bir düzeyde olmadığını gördüler ve herkes bir tepki göstermeye başladı. 
 
 
Dilek Orhan: Dolaylı ya da doğrudan tehdit alıyor musunuz?
 
 
Özersay: Daha öncede basında söyledim aslında, dolaylı olarak bazı tehditler aldığımız söylenebilir. Yani hiç tanımadığınız, sizden de pek hoşlanmadığını gayet iyi bildiğiniz kişiler "Hoca son dönemde bu konularla fazlaca uğraşmaya başladı, kendini çok yormasın, başını belaya sokmasın" gibi bir şeyler söyledikleri zaman, sizde bunu tersten okuyarak, ortada imalı bir gönderme olduğunu anlayabiliyorsunuz. Bunların dışında, rahatsızlık duyanlar olduğunu tabi ki duyuyoruz ama dedikodu şeklinde olanları hiç dikkate almıyorum. Burada daha büyük yolsuzlukların ortaya çıkmaya başladığı, ufak tefek konuların ötesine geçildiği bir noktaya geldik, dolayısıyla bu gibi konularda rahatsızlık duyanların gücü de, etkisi de daha farklı olur. Bu nedenle öyle bir yaklaşım içine girmeyi düşünürlerse, buna hiç şaşırmam ve bundan da hiç bir şekilde çekinmiyorum. Biz HP'nin aldığı kararla birlikte dokunulmazlığımızı, özel ve ayrıcalıklı muameleleri bir yana koyarak, siyaset yapmayı ve halkın içinde yer alarak bu mücadeleyi sürdürmeye karar almış bir partiyiz. Dolayısı ile böyle şeylerden çekinmiyoruz. Cesaretimiz var. Aslında bahsedilen kesimlerde bunu bildikleri için çok da fazla bir şey yapamıyorlar diye düşünüyorum. Bizim izah edemeyeceğimiz, izahı mümkün olmayan konular olsaydı, bizim aleyhimize çoktan kullanırlardı. Yani, yolsuzluğa karşı etkin bir mücadele vermeniz için sizin geçmişinizin de temiz olması, hesap veremeyeceğiniz bir şeyin bulunmaması gerekir. Bu açılardan rahat olduğumuzdan bir sıkıntımız yok. Ancak, fiziki anlamda bize dönük bir saldırı olur mu bilmiyorum ama herhangi bir şekilde çekinmiyorum.Hiç birimiz de çekinmiyoruz. Çünkü, uğraştığımız şey, gerçekten  İnandığımız şeydir. “Bu da bizim gücümüzün en önemli kaynağıdır” diye düşünüyorum. 
 
 
Dilek Orhan: Erken seçim gündeme gelebilir mi? 
 
 
Özersay:Bunu etkileyebilecek faktörler çok farklı ve sadece Kıbrıs ile bağlantılı değil. Türkiye de belediye seçimlerinin ertesinde ekonomide çok ciddi dalgalanmalar ve sorunlar olacağı yönünde ekonomistler değerlendirme yapıyorlar. Hatta ya resmi yada fiili olarak devalüasyon olacağından bahsediyorlar. Kuşkusuz, bunlar ülkemizde de siyaseti doğrudan etkileyebilecek hususlardır. Bunun dışında başka hususlar da var bilindiği üzere. Biz HP olarak, erken seçim meselesine biraz daha farklı yaklaşıyoruz. Bunun, halihazırda neredeyse 2 yıldır geciktirildiği ve geç kalındığını düşünüyoruz. Çünkü böyle bir yöntemle kurulan bir hükümetin, istifa ettirilmesi gerektiğini savunan bir partiyiz. Bu hükümet gayrimeşru kurulduğunda, biz HP olarak ana muhalefet partisi CTP ile yaptığımız görüşmelerde, bu hükümetin istifa etmesi, istifaya zorlanması gerektiği düşüncemizi paylaşmıştık ve Cumhuriyet Meclisi’nden,   sine-i millet şeklinde bir adım atarsak, bu hükümeti bir kaç ay içinde istifaya zorlayabileceğimizi anlatmıştık. Fakat, ortak bir görüş oluşmadı. Onlar, Mecliste kalmayı tercih ettiler. Yani, bize göre aslında çoktan sıra dışı tepkiler verilerek, bu hükümetin sona erdirilmesi gerekirdi. Sıra dışı oluşturulmuş bir hükümetin, düşürülmesinin sıradan olmaması gerektiğini düşünüyorduk. Sıra dışı yöntem de, ya hükümeti muhatap kabul etmeme, ya Meclis  boykotu veya Meclisten çekilme şeklinde olabilirdi. Maalesef, CTP ile bu noktada bir görüş birliği oluşmadı. Şimdi, erken seçimle ilgili bizim HP olarak bir hassasiyetimiz var. Eğer, bu erken seçim hükümetin kendi tercihi ve kendi rızasıyla gerçekleşirse, aslında koşullar itibariyle de çok sıkıntılı bir durum ortaya çıkacak. Geleceğe dönük olarak, bu ülkenin demokrasisinde gayri meşru hükümetlerin kurulabileceği, çok uzun süre görevde kalabileceği ve yine kendi istekleri ile seçime gidebilecekleri yönünde bir algı oluşacak. Bu bizim demokrasimiz açısından da çok tehlikeli bir durumdur. Bu şekilde kurulan hükümet, kendi rızasıyla, görevde iken, kendi belirleyeceği tarihte erken seçime giderse, çok ciddi şekilde avantajların kullanmasına çalışacaktır. Umarım, Ana Muhalefet  Partisi de buradaki hassas noktayı, çok gecikmeli olsa da görür. En azından bir erken seçime gidilecekse; bunun hükümetin istifa ettirilmesi ve bir biçimde belki geçici bir hükümet ile seçime gidilecek şekilde ısrarlı olurlar. Ancak, son iki yıldır gördüğüm performansları ile bu anlamda CTP' den çok fazla birşey beklemiyorum açıkçası.
 
 
 
Dilek Orhan: Karanlık ve kirli bu atmosferin, temizleneceğine ve aydınlanacağına dair umudunuzu güçlendiren unsurlar nedir?
 
 
Özersay: Halkın bu konulara sahip çıkması ve güçlü bir irade ortaya koyması benim umudumu güçlendiren en önemli unsurdur. Yakın zamana kadar insanlar büyük oranda sadece siyaset anlamında değil bu konularda da  “nasıl olsa bir şey olmaz" diye ilgilerini yitirmiş durumdaydılar, takip dahi etmiyorlardı. “Şu anda çok güçlü kamuoyu oluşmakta” diye düşünüyorum. Daha da güçlenmekte olacağını görüyorum. Yapmış olduğumuz açıklamalarla, kamuoyunun ilgisini canlı tutmaya, bir sahiplenme duruşu sergilemelerini sağlamaya çalışıyoruz. Halkımız, hukukun üstünlüğüne, şeffaflığa, hesap verebilir bir yönetime sahip çıktığı sürece, verdiği verginin, halkın parasının, Devletin zarara uğratılmamasına sahip çıktığı sürece, bu konularda başarıya ulaşma şansımızın çok daha yüksek olacağını düşünüyorum. Bir de şöyle bir gerçek var. Dünya Şeffaflık Örgütü verilerine bakacak olursanız, Dünyanın pek çok ülkesinde belirli bir düzeyde yozlaşma olduğunu görürüz. Bunu tamamen sıfırlamak mümkün değil ama belki kabul edilebilir medeni sınırlar içerisine çekmek bizim hedefimiz olmalı. Üstelik, diğer ülkelerden farklı bir durumumuz var. Kıta Avrupa ülkelerinde, Kuzey Avrupa ülkelerinde yolsuzluklarla mücadele ilkesel olarak önemlidir. Bizim memleketimizde, bu konularda yol kat etmemiz bir Devlet sahibi olmamız açısından önemlidir. Çünkü burada önemli olan şey; Devletin gerçekten vatandaşa hizmet verebilir  bir noktaya gelebilmesi, birilerinin elinde oyuncak olmaması, birilerinin rantına yarayacak şekilde istismar edilmemesi meselesidir. Eğer biz bu coğrafyada, Kıbrıs Türk Kimliği’nin kök salmasını sağlayacaksak, bunun yolu Devlete sahip çıkmaktan, Devleti kurumlarıyla güçlendirilmesinden geçer. Bunun için de, yolsuzlukla mücadele, bir Kuzey Avrupa ülkesinin yolsuzluğa karşı verdiği mücadelenin ötesinde, böyle bir anlam taşır. Bu, bizim açımızdan öneminin altını çizmek istediğim bir husustur. 
 
 
Dilek Orhan: Ayırdığınız zaman için teşekkür ederim. Son olarak sizi merakla takip eden kitleye neler söylemek istersiniz?
 
Özersay: Bu imkanı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Bu konuda insanlara vermek istediğim mesaj; kesinlikle umutsuzluğa kapılmamaları.  Çünkü, şöyle düşünün, bütün bu olaylar, birilerinin iddia ettiği gibi engelleniyorsa, bu konuların ortaya çıkması bile çok önemli bir olaydır. Bu kritik eşiği kaçırmamamız gerekir. Geçmişte bu tür eşikler olmuştu ama doğru kullanamadık. Devletin tekrar ayağa kaldırılması, halkın Devlete güvenini sağlamak için kullanamadık. Bu kritik eşikte böyle bir fırsat var. Önümüzde yaşamış olduğumuz bu olumsuzluğun bir fırsata çevrilme şansı çok yüksektir. Bu birinci nokta. Dolayısıyla bu açıdan kesinlikle umutsuzluğa kapılmamak lazım, dahada umutlanmak gerekir. Diğer açıdan ikinci önemli nokta, sadece belli başlı isimlerle kalsaydı, güçleri kime yetiyorsa ona işler bu kurallar diye bir umutsuzluğa girilebilirdi. Ancak, bugün milletvekillerinin, mukayyitlerin, müdürlerin, eski bakanların, müsteşarların, hatta görevde olan bakanların, poliste yolsuzluk, askerde usulsüzlük yapanların üzerine gidebiliyoruz bu bile başlı başına umutlanmamız gereken bir veridir. Onun için bunları dikkate almamız, umudumuzu canlı tutmamız ve aynı zamanda bu konuları yakından takip eden güçlü sağlam bir kamuoyunu ayakta tutmamız gerekir. Bu açılardan herkese görev ve sorumluluk düşer. Biz elimizden geleni tabiiki yapıyoruz ama vatandaşın vereceği destek ve sürece sahip çıkması, bu sürecin başarıya ulaşma şansını kat be kat artırır. Çok teşekkür ederim.