Özel Haber

Gerçek adalet ve hukuk devleti nasıl olur?

Emekli Başsavcı, Emekli Milletvekili, TBMM eski Başkan Vekili, RTÜK eski üyesi Özer Gürbüz, kızı Dilek Orhan’a meslek anılarını anlattı: “Bulunduğunuz görev için her hangi bir siyasiye, her hangi bir güce borçlanırsanız, siz bu görevi yapamazsınız”

Abone Ol

“Gerçek adalet ve Hukuk Devleti nedir?” sorusunun yanıtının arandığı günümüzde, program içeriği hala güncelliğini koruyor.
Genel Yayın Yönetmenimiz Ali Fahrioğlu’nun deşifresini yaptırdığı programda;
Cumhuriyet Emekli Başsavcısı, Emekli Milletvekili, TBMM eski Başkan Vekili, RTÜK eski üyesi ve halen, Ankara Bürosu’na kayıtlı bir avukat olan  Özer Gürbüz’ün mesleki anıları ile birlikte anlattıklarını okuduğunuzda,
GERÇEK ADALET VE HUKUK DEVLETİ NASIL OLUR? un cevabını bulacaksınız.
OTOPSİDEN HAYATA
Genel akışta ölenleri görürsünüz yollarda, gazete koyarlar üzerine, savcı gelmeden kaldıramazlar. Ölü sahipleri zaten üzgündür, bir de onu beklerler, gidemezler.
Onu bekletmek çok rahatsız eder beni, vatandaş olarak da savcı olarak da, kesinlikle bekletemem. Gece ise gece gündüz ise gündüz, haber aldığımda mutlaka ulaşmalıyım ve onu sahiplerine bırakmalıyım. Kura ile gittiğim ilk görev yerim Kars’ın Arpaçay’dır. Çıldır Gölü’nün çevresi çok yağmur alır. Bir çobana yıldırım düşer ve ölür.
Ailesine ve jandarmaya haber verirler. Gece benim haberim oldu. Hemen toparlandım o gece, doktor Celal Atmaca, otopsi yardımcısı ile birlikte, yola çıktık. Yağmur yağıyor, şimşek çakıyor sanki gündüz, farlara gerek yok ama her an yıldırım arabaya da gelebilir, son derece riskli, risk aklımıza bile gelmiyor. Görev ya! Ben görevde, başka bir şey düşünemem, hedef o görevdir, yapılacaktır. Oraya gideriz. Malum vefat etmiş üstünü örtmüşler . Otopsi yardımcısı, Ali dayı doktora dedi ki;‘ “doktor bey çoban yaşıyor.!’’
Doktor şaşırdı koşturdu. “Yasıyor, yanımda hiç takviye ilaç yok. Bir otopsiye gelmişiz. Ne yapacağız?” “Hemen taşıyacağız,  hemen gidiyoruz” dedim. Aldık arabaya, çıktık yola. Doktor “Ali dayı sakın uyutma , konuştur devamlı. Uyursa gider.” dedikçe Ali dayı da sürekli konuşturuyor,
Arpaçay Devlet Sağlık  Ocağı’na geldik, doktor hemen kalp takviyesi yaptı,   Kars Devlet  Hastanesi’ne  gönderdik. Ölüm de olmadığı için evrakı da kapattık. Aradan 10-15 gün geçti   dairemde çalışıyorum, biri kapıda bir türlü girmiyor, dua ediyor birşeyler söylüyor. Baktım bizim çoban.
Sen, düzel, hayata kavuş ve beni ziyarete gel. Otopsiden yaşama dönüş, benim için kıymetli bir anıdır, sabaha bıraksak, çok geç kalmış olacaktık.
 
HİÇ İNSAN KADIN DÖVDÜ DİYE HAPİS YATAR MI? BÜTÜN BUNLAR SAVCIYA TEREYAĞI GÖTÜRDÜM DİYE OLDU.
Bizim eve ya ben bir şey alır gelirim yada bizim adalet görevlisi varsa o gelir, başka kimse bir şey bırakamaz. Bir gün birisi, elinde tereyağı bırakmak için  zorluyor, hanım diyor ki ‘’yapma,  almaz istemez, zorlamasına rağmen eşim ikna edip, gönderiyor. Tarif etti, tanımladı. Anladım, o gün de duruşması var. Olay, Arpaçay’ın köyünde geçiyor, kardeşinin hanımı müştekî.   Kadını tartaklıyor ve itiyor. Kadının kolu kırılıyor, şiddet var. Kadın o gün,  sinirle şikayet ediyor. Biz de rapor alıyoruz.. Dava tutuksuz, devam ediyor. Ancak,  sonra barışıyorlar , kadın şikayetinden vazgeçiyor. Bunlar bitti zannediyor ama dava devam ediyor. Belli bir süre geçtiği için kamu davası oluyor. Bize geldiği gün de mahkemesi var. Tereyağı olayını, Hakim  Beye  anlattım. Hakim Bey güldü, duruşmaya başladık. Hakim,  dedi ki ‘’yahu sen naptın öyle, bak koskoca savcıya şu kadar yağ mı verilir? Hiç hoş olmuş mu? Sen ineği niye alıp gelmedin?’’ Adam şaşırdı,  sonra dava bitti karara bağlandı, kamu davası mecburen bunu aldık içeriye. Adam şaşkın. Ona göre kardeşinin eşinin, kolunu kırsa ne olur? Üstelik barışmışlar da. bundan ceza mı yenir? Cezaevine gidiyorum, geliyorum ziyaretlere, ikide bir  “bir daha yapmayacağım Savcı Bey.” diyor. Hala bana yağ getirmeye çalıştığı için yattığını zannediyor.  Bu olayın şöyle bir faydası oldu. Herkese “yağdan yatıyorum” diye anlatmış . Bu sayede insanlar Savcının, Hakimin evine hediye gitmeyeceğini anladı.
Halk bir şeye ikna oldu. Yargı kimsenin etkisinde değil, ne şeyh, ne şıh, ne parti ne bey, ne ağa , para götür, o da yok. Ve farkındaydılar neden yattığının, şiddet olayları bıçak gibi kesildi. Cezanın caydırıcığı bu işte.
ÖYLE BİR AĞALIK VAR Kİ
Bizim halkımız çok misafirperver. Köye  keşfe gittiğimde, mutlaka sana bir şey keserler, ikramda bulunmak isterler. Bu  Doğunun adeti, örfü. Ben bunu da kestim.  Kötü bir niyet yok ama yemeği garip guraba değil, ağa ikram   ediyor. Davası  olsun olmasın ikram ondan öyle olunca, geldiğinde,  en azından “gel bir kahve iç” diyorsun, bu da hatırda, gönülde denge kaybettiriyor, bize güveni sarsıyor. Zor oldu ama ikna ettim. Öyle  bir ağalık var ki, öyle de alışılmış ki, ağa derdini anlatır, kapı ağaya açılır, benim kapı herkese açık, derdini herkes anlatıyor. Akıllı bir Başkatibimiz vardı.  Ben , Arpaçay’dan ayrılırken,”Savcı Bey “Halk çok üzüldü ama ağaların bir kısmı giden itibarları yükselecek diye morallendiler” demişti.
BİR DAHA TOPLUMDA HİÇ YERİM OLMAYACAK MI?
İkinci görev yerim, Samsun’un Bafra ilçesiydi. Bir gün genç bir çocuk ziyaretime geldi. “Efendim, ben sizin ceza evinizde yatmıştım.Kendimi o kadar  kötü hissediyordum ki, o kadar moralim bozulmuştu ki; “artık ben toplumun karşısına çıkamam, benim toplumda yerim yok” diye geceleri uyuyamıyordum. Siz bir gün geldiniz, bize bir konuşma yaptınız. “Buraya  herkes gelebilir. Hiç beklemediğiniz birisi trafik kazası yapar, yine gelir.
DEVLET SİZDEN İNTİKAM ALMAYA ÇALIŞMIYOR.
Islah etmeye, başkalarını caydırmaya çalışıyor. Devletin ne ihtiyacı var haksız  yere ceza çekmenize? Devletin ihtiyacı; toplumu yönetmek, toplumu bir araya getirip, yaşanır hale getirmek, cezaevinin amacı da bu. Önemli olan; buradan çıkınca, toplumla kaynaşmak, toplumla paylaşmak,  iyi insan olup, toplumla beraber olmak” dediniz. “Baktım,  benim de toplumda yerim olacak,  çıkınca bende bir şey yapabilirim. O gece ilk defa uyudum ve böylece cezamı tamamladım. Şimdi emeğinle çalışıp, hayatımı kazanıyorum. Babam benimle gurur duyuyor.” dedi. Sanırım, bir hukukçunun alabileceği en güzel yaşam ödüllerinden biridir bu anım.
KÜÇÜK BİR GÜVEN SARSINTISI VARSA O MAKAMDA OTURAMAZSIN
İsmet Paşa’ya giderler  gençler. ‘’Paşam, biz gençler siyaset yapmak, istiyoruz Devlete hizmet  etmek istiyoruz. Bize  öneriniz ne olur?’’ diye sorarlar. “Nerede okuyorsanız, önce orayı bitirin. O işin adamı olun, sonra da güvenilir olun.  Bilgi eksikliğini tamamlayabilirsiniz ama güven eksikliğini tamamlayamazsınız.” diye cevaplar paşa. Bizim adalette de;  bilgi eksiğini tamamlayabilirsin. Evrakları tamamlayabilirsin. Bu başlangıçta, çok eleştiri konusu olmaz. Ama  güven! O kapıya gelirken, küçücük bir güven sarsıntısı varsa,  senin o makamda  oturmaya hakkın yok. Servet gider, gelir.. Güven giderse, bir daha geri gelmez ve  adalet güven üzerinedir. Bizim bazı hakim, savcı  genç arkadaşlar ‘’ya özgür değil miyiz memursak herkes memur, istediğim gibi kıyafet giyerim, kimleyse otururum buna Devlet neden bu kadar karışıyor?” diye anlamazlardı. Onlara dediğim hep şuydu ‘’arkadaşlar biz isteyerek, bilerek bir göreve geldik, bizi buraya zorla taşımadılar. Bu görevin bir sorumluluğu, yetkisi, farklılığı var. Seni bu görev kürsüye, yukarıya çıkartıyor, sana cübbe giydiriyor, sen bu görevin hakkını her koşulda göstermek vermek durumdasın, vatandaş kendine karar vereni yolda gördüğünde farklılığını da görmeli. Hele de bulunduğunuz görev için her hangi bir siyasiye, her hangi bir güce borçlanırsanız, siz bu görevi yapamazsınız.”
BİZ YANLIŞ YAPAMAYIZ
Adalet nosyonu çok önemlidir. Biz yanlış yapamayız. Zaten yasa der ki; 1’nci, 2’nci derece akrabalarının, dostlarının davasına bakamazsın.  Arkadaşlara “sen bak” deriz. Burada yanılabiliriz, bizim yanılma hakkımız yoktur.  Diğer yandan, bizde eve iş getirmemek söz konusu olamaz. Adalette buna hakkın yoktur. Telefonun hep açık olacak. Arayan seni bulacak. Sana bir şey soran, yanıt alacak. Halk samimiyeti, gücü, tarafsızlığı anlıyor, yaşıyor, sende görüyor ve sana yanlışla gelemiyor. Bana yanlış dilekçe bile gelemiyordu. Savcının hayatı tam yakalaması lazım..
İşkence, dayak nedir? Hayatımda,  sadece filmlerde rastladım. Devletin buna ihtiyacı yok. Yasaya aykırı kanıt, kanıt bile değil... Ya suçsuz yere birini yatırıyorsam! Ben bir kişiyi beş dakikalığına bile suçsuz yere alıp, içeriye atacağıma, beş suçun sanığını bulamayım, faili mechul kalsın, onu elbet bir gün bulurum ama haksız yere içeriye beş dakika bile attığım bir kişinin hakkını veremem, onu telafi edemem. Haksızlık kadar insanları üzen, ezen, içini acıtan başka suç yoktur.  Adalet bir kül, tümü beraber, bir yerde aksıyorsa hepsi aksar. Bu nedenle, tümüne hakim olup, tümüyle hareket edilmeli. Böylesi caydırıcı da oluyor, güven verici de... Polis, jandarma, tümü beraber... Haklı olunan her yerde polisimin ve zabıtamın her zaman yanındaydım. 
GECİKEN ADALET ADALET DEĞİL
Adalet ya da yargıya başvurma ihtiyaçtan doğuyor. Birinin başına bir şey geliyor veya hakkı, alacağı var, yargıya baş vuruyor. Bunu geciktirseniz ne olayın ne anlamı kalıyor, ne de değeri kalıyor.  Tutuklu evrakı, kesin bekletmem. Çünkü, tutuklama tedbirdir. Uzatırsanız, cezaya girer., Hemen göndermelisiniz, çünkü, mahkeme onu belki de salacak.. Duruşmalar kısa süreli olacak, çabuk olacak, çabuk ama doğru, usatlık, hocalık, yapıcılık, kararcılık burada... Çabuk olacak karşılığını bulacak, bu nedenle geciken adalet adalet değildir, çok eksik adalettir.
CEZADA ADALET VARSA CANINI ACITMAZ
Suçlu da insandır. Suç işlemiş olabilir, kanunda,”azarlayacaksın, dayak atacaksın, hakaret edeceksin” diye bir durum yok. Cezada adalet varsa canını acıtmaz. Hukuk Devleti, yasada ve kararda olduğu kadardır. Yasanın tamamı da olsa tatmin etmeyebilir, önemli olan vicdanları tatmin etmektir.   Önce kendinin,  ardından toplumun vicdanını.. Bu da hukukla, hukukun üstünlüğüyle olabilir. Biz kanun uygulayıcılarının da yakalamaya çalıştığı hukuktur. Kanunu bilip, uygulayacağız tabi ki ama hukuku da yakalayacağız. Hukukta, adalet var. Bazen kanunda değil, hukukta adalet var. Saddam’ın da kanunu vardı, amaç o değil, amaç hukuku tutabilmek.
Eğer cezada adalet varsa, gerçekten bu tatmin eder. Bana sen ceza vermiyor musun? Herkes senden memnun diyorlardı. Eğer verdiğin cezada adalet varsa; kimsenin canını acımaz.
ADALET NEFES GİDİR, YOKLUĞUNDA ANLARSIN DEĞERİNİ
Adalet DEVLETİN temelidir. Adalet yoksa DEVLET de yoktur. Adalet,  nefes almak gibidir. O an anlamazsın ama nefessiz, adaletsiz kalınca anlarsınız. Bunu itfaiyeye benzetiyorum, itfaiye herkese lazım ama yangın olunca değerini anlarsınız.. Adalet toplumun temelidir, esasıdır, devletin yapısıdır.. Toplum değerleriyle güçlenir, paylaşmak, teşvik etmek üretimi arttırır.
ADALET ÜÇ AYAKLIDIR
Adalet üç ayaklıdır. İddia savcılık, savunma avukat, karar hakim. Bu üç ayaktan biri eksikse; adalet yine eksiktir. Bu yüzden avukatlık kurumu da çok kutsal ve saygın bir kurumdur. Avukat gelmeden sanık konuşmaz, konuşturulmaz. Sanığın parası olmayabilir, Devlet avukat tutar, bu kadar kutsaldır.. Bunu taşıma çok önemli çünkü çok zor bir görev. Hiç haksızlık yapmayacaksınız, birinin hakkını teslim alıyorsun, birinin tüm savunmasını üzerine alıyorsun. O bir vebal, hepsini yerine getirmelisin, o zaman o kutsal avukatlık mesleğinin tercümanısın.
HUKUKÇULARIN ADALET ADINA KEŞKELERİ OLMAMALIDIR
İnsanlara hüküm vermekle sorumlu bir kişinin en büyük huzuru adalet adına keşkelerinin olmamasıdır. Geriye dönüp, baktığımda bilerek ya da bilmeyerek yaptığım hiç bir haksızlık ve adaletsizlik olmadığını bilmek yaşamın bana sunduğu en önemli armağanım, zenginliğim ve iç huzurumdur. Bu armağanı hak edebilmek için çok çalıştığım, çok emek ve zaman harcadığım doğrudur.”
 
ÖZER GÜRBÜZ
Cumhuriyet Emekli Başsavcısı,
Emekli Milletvekili
TBMM eski Başkan Vekili, RTÜK eski üyesi,
Halen, Ankara Bürosu’na kayıtlı bir avukattır.