İlk tanıtım söyleşisi geçtiğimiz hafta yapılan Lambousa Prensesi, okuyuculardan kısa sürede yoğun ilgi görmeyi başardı.
Dizdarlı, Lambousa Prensesi’ni “Ana tema kadına şiddet uygulamasının reddedilişi. Ama bunun dışında ülkemize kolaylıkla herkesin girip çıkmasına da gizli bir dikkat çekiş var. Tarihi eserlerimizin son derede korumasız olduğu konusunda uyarı var. Homofobiye itiraz var. Elektrik sorunumuzun dillendirilişi var. Pandemi döneminde yaşananlar var. Bunlar hep var ama en önemlisi tarihi sürecin günümüze yansımalarıyla var.” sözleriyle anlattı.
Dr. Bülent Dizdarlı ile yaptığımız söyleşi şöyle:
Öncelikle hayırlı olsun. Bu kaçıncı romanınız oluyor?
Beş oldu. İlki “Güneşe Kaçmak”, onu sırasıyla “Kuyu Mezarları Ülkesi”, “Lale-Uzak Çocuklar”, “Hançerin Bekçisi” takip etti. Son olarak da elinizdeki “Lambousa Prensesi”
Aynı zamanda bir hekimsiniz. Hekim olmak roman yazmanıza nasıl etki ediyor?
Bazen bana bu soruyu “hekimlik mi yazarlık mı daha zor?” şeklinde yönlendiriyorlar. Aslında işin gerçeği hekim olmasam herhalde yazar olamazdım. Zira hayatlarına bir şekilde dokunduğum insan hikayeleri beni etkiliyor. O hikayeleri hayal gücümü kullanarak zenginleştiriyorum. Bazen birbiriyle hiç ilgisi olmayan yaşanmışlıkları birleştirip yeni karakterler yaratıyorum. Hekim olmanın verdiği gözleme ve ardından sentezleme yeteneğini kullanıyorum. Yani hekim olmak benim yazarlığım adına büyük avantaj.
Genelde Khora Kitap ile çalışmayı seviyorsunuz. Neden?
Doğru. Hatta çok seviyorum. O da meslekten gelen bir durum olabilir aslında. Hekim olarak siz hastanızı tedavi ederken ön plandasınız belki ama, yalnız başınıza başarmanız çok mümkün değildir. Hemşire, tekniker ve eczacıya ihtiyacınız vardır. Laboratuvar gereksinimini duyarsınız. Hatta poliklinik veya ameliyathanenizi temizleyecek ekibiniz olmazsa olmazınızdır. Khora kitapla aynı düzende çalışıyoruz. Nazen Şansal çok ciddi editörlük yapıyor. Ömer Tatlısu, hem sayfa düzeninin hem de kapağın hazırlanmasında emek harcıyor. Ama yanlış anlaşılmasın. Kimse yalnız karar vermiyor. Her aşama ekip tarafından onaylanarak geçiliyor. Bu benim çok hoşuma gidiyor.
Bazı Ünlü roman yazarlarının kitaplarını hazırlarken bilgi topladıkları ekipleri oluyor. Sizde de böyle bir ekip var mı?
Maalesef yok. Bu işi ben üstleniyorum. Örneğin son romanım da, Ferhat Atik’in GAÜ yayımı olan “Lambousa Krallığı” kitabından bayağı faydalandım. Yine ülkemizin değerli tarih araştırmacısı Tuncer Bağıskan’ın gazete ve sosyal medya da konuyla ilgili yazıları da rehber olmuştur. Maria Louise’in “Kıbrıslıların Kökeni” adlı kitabından da faydalandım.
Roman yazarken sadık olduğunuz bir ekol var mı? Ya da sizin romanlarınızı öne çıkaran özellikler size göre nelerdir?
Nazen Hanım, Novella türünde yazdığımı söylüyor. Kısa roman. Betimlemeleri çok az kullanıyorum. Bu konuda da bazı kesimlerce eleştiri alıyorum. Başlangıçta umursuyordum ama artık kendimce doğru yaptığıma eminim. Güçlü bir kurgu içinde güçlü karakterlerle, güçlü mesajlar vermek benim özelliğim. Romanlarımdaki aksiyon genel anlamda Kıbrıs Adası üzerinde geçer. Ancak mutlaka dünyanın değişik şehirlerini gezerken etkisi altında kaldığım yerlere de macerayı taşırım.
Güçlü mesajlar dediniz. Mesela son romanınız Lambousa Prensesi, sizin hangi mesajlarınızı içeriyor?
Ana tema kadına şiddet uygulamasının reddedilişi. Ama bunun dışında ülkemize kolaylıkla herkesin girip çıkmasına da gizli bir dikkat çekiş var. Tarihi eserlerimizin son derede korumasız olduğu konusunda uyarı var. Homofobiye itiraz var. Elektrik sorunumuzun dillendirilişi var. Pandemi döneminde yaşananlar var. Bunlar hep var ama en önemlisi tarihi sürecin günümüze yansımalarıyla var.
Yani, günümüz de yaşananlardan, olandan bitenden etkileniyorsunuz.
Etkilenmemek mümkün mü? Ama bu ilgi roman yazılırken çok fayda sağlıyor. Mesela yine Lambousa Prensesi’ni yazıp sonuna geldiğimde bir tıkanma yaşadım. Sonu nasıl getireceğime bir türlü karar veremedim. Yazdım yazdım beğenmeyip sildim. Bir gün gazetelerde “Lambousa Kral Mezarlarını Patlatıp soymaya kalktılar” diye bir haber okudum. O an “işte bu” dedim. Romanın sonu bana görünmüştü.
Son bir soru… Favorim dediğiniz üç roman ismi verir misiniz?
Benim hayatımda üzerimde etki yapan dört roman olmuştur. Sorunun üstüne birini dışarıda bırakmak beni mutsuz edecek. Bu nedenle ben dört romanı hemen sayayım
1- Serenad- Zülfü Livaneli
2- Bin Muhteşem Güneş- Khaled Hüseyin
3- Semerkand- Amin Maalouf
4- Sefiller- Victor Hugo.
Son demiştim ama aklıma yeni bir son soru geldi. Yeni bir kitap çalışmanız var mı?
Hayat devam ediyor. Yeni yaşam tarzımda bir kitabın bitip piyasaya çıktığı gün diğerinin hazırlığı başlıyor.
O zaman kolay gelsin.
Teşekkürler.