Güncel

“Müzik benim kapalı dünyam”

19 yıl önce yolu Kıbrıs’a düşen ve onlarca Kıbrıslı Türk müzisyenin yetişmesini sağlayan duayen piyanist Rauf Kasimov “Müzik benim kapalı dünyam. Her istediğimde ona saklanabiliyorum” diyor

Abone Ol

“Bakü’de çok soğuk bir günde okuldan eve dönüyorum. O zaman 15 yaşımdayım. Öyle rüzgar var ki yürümekte zorlanıyorum. Hortum gibi sokakta çöpler uçuşuyor. Ansızdan önüme bir kağıt düştü. Baktım nota, bir kitaptan yırtılmış. Ne ismi yazıyor ne bestecisi. Eve gidip hemen onu çalmaya çalıştım, çok beğendim. Sonra öğretmenime sordum, Scriabin’in Prelude’u olduğunu öğrendim…”

“Böyle bir tesadüf olabilir mi?” diye soruyor Azeri Piyanist Rauf Kasimov, 12 Ekim’deki resitalinde çalacağı parçalardan biri olan “Scriabin-7 Pieces” le tanışma hikayesini anlatırken… “Olacak iş değil. Einstein’in yüzüne Newton’un binomunu yazan kağıdın çarpması gibi bir olay!”

Kasimov, 22. Uluslararası Kuzey Kıbrıs Müzik Festivali kapsamında cumartesi günü Bellapais Manastırı’nda vereceği konserinde, 70’inci yaş gününe özel bir çalışma yaparak, hayatının “dönüm noktalarını” simgelediğini ifade ettiği besteleri dinleyiciye sunacak.

Yaklaşık 20 yıl önce 2005 yılında yine Kuzey Kıbrıs Müzik Festivali’nde konser vermek için adaya gelen ve o günden beri yaşamını burada sürdüren Kasimov, hem çeşitli yerlerde piyano çalıyor, konserler veriyor, hem de birçok müzisyen yetiştiriyor.

Kasimov’un yetiştirdiği onlarca Kıbrıslı Türk piyanist bugün dünyanın farklı yerlerinde konservatuvar eğitimi görüyor; bunun yanında Kasimov düzenli aralıklarla öğrencileriyle beraber konserler vererek, onların yeteneklerini sergiliyor.

“Müzik benim kapalı dünyam. Her istediğimde ona saklanabiliyorum.” diyen Rauf Kasimov, dünyanın her tarafında kötü olaylar yaşanıyorken piyano çalabilen bir kişinin istediğinde kendini tüm yaşananlardan soyutlama gücü olduğunu vurguluyor, kendisinin de zorlu yaşam hikayesinde kurtarıcısının her zaman müzik olduğuna dikkat çekiyor.

Azerbaycan Bakü doğumlu, Rus vatandaşı Kasimov, 64 yıllık müzik kariyerini ve kendisini KKTC’ye kadar getiren sanat dolu yaşam öyküsünü, Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) muhabirine anlattı.

Kasimov, bazen piyanosunun başına geçerek müzikle de iletişim kurduğu röportajında,  bireysel olarak başladığı müzik yolculuğunda öğrencileriyle büyüyerek devam ettiğini kaydetti, piyano çalmayı öğrenmenin inceliklerinden bahsetti.

Evlerindeki piyanoyla 6 yaşında oynamasıyla başlıyor Kasimov’un müzik kariyeri. O zamanlar Azerbaycan’daki birçok evde piyano, sıradan bir mobilya olarak bulunuyormuş. Bir akrabasının piyanoda çaldığı melodiyi fark etmesi üzerine yeteneği keşfedilmiş, ardından üstün yetenekli öğrencilerin alındığı müzik okuluna gitmeye hak kazanmış ve doktora da dahil 18 yılı piyano eğitimiyle geçmiş.

Piyanist olabilmek için zorlu bir çocukluk ve gençlik geçirdiğini, annesinin onunla daha fazla ilgilenebilmek adına yargıçlıktan istifa edip avukatlığa döndüğünü kaydeden Kasimov, babasının ise kendisini normal okula yazdırmayı teklif ettiğini, Kasimov’dan “hayır” cevabı almasıyla birlikte “Bak, bu senin kararın. Bundan sonra hiçbir şikayet hakkın yok.” dediğini hatırlıyor.

Evde ve okulda askeri bir disiplinle çalıştırıldığını belirten Kasimov, aile baskısının bu noktada önemine dikkat çekiyor, “Başarılarımın yüzde 80’inde annem var.” diye ekliyor… “Annem hep öylece kapıda durdu. Dışarıda çocuklar futbol oynuyor, gitmek istiyorum, izin vermiyor. ‘Senin işin var.’ diyor…”

Bunun yanında baskının dozunun da önemli olduğunu ifade eden Kasimov, sadece ailenin isteğiyle çalışmanın olamayacağını belirterek çocuk istememesine rağmen baskı yapılmasının onu müzikten daha da soğutacağı uyarısında bulunuyor.

SAVAŞTAN KAÇTI, YAŞAM MÜCADELESİNİ PİYANOYLA SÜRDÜRDÜ

Baskı altında bir yaşam geçirdiğini belirttiği Azerbaycan’daki komunist rejimin ardından 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Azerbaycan-Ermenistan Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Moskova’ya kaçtığını anlatan ve orada “karanlık günler” olarak nitelendirdiği zorlu bir yaşam mücadelesi verdiğini ifade eden Kasimov, tüm bu süreci çok sevdiği piyanosu sayesinde aç kalmayarak atlattığını kaydediyor.

Yine birtakım talihsiz olaylar sonucunda kendini Türkiye’de bulduğunu ve orada bir süre yaşayarak Türkçe öğrendiğini belirten Kasimov, burada da yine piyano sayesinde bir yaşam kurduğunu ve müzisyen arkadaşlar edindiğini söylüyor.

 “Ancak müzik devam ediyor.” ifadelerini kullanıyor Kasimov hayatı için… “Ne olursa olsun, müzik bir şekilde devam ediyor...”

“KIBRIS’A GELDİĞİMDE, YILLAR SONRA İLK DEFA YILDIZLARI GÖRDÜĞÜMÜ FARK ETTİM”

Kıbrıs’a ilk olarak 2005 yılında Halil Kalgay aracılığıyla Bellapais Müzik Festivali kapsamında geldiğini belirten Kasimov, o zaman Kıbrıs’ın, aklının ucundan bile geçmediğini ama konserde çalmaya başladığında büyülendiğini ifade ediyor ve o tecrübeyi şöyle anlatıyor:

“Salon dolu... İnsanlar sanki birbirlerinin üzerine oturuyorlar. Ben böyle şeyleri unutmuşum o zaman. Akustik güzel. Yer güzel. Cennet gibi bir yer. Ben dedim ‘Allah Allah nereye geldim ben? Burası neresi? Halil Bey bana sordu. ‘Beğendiniz mi burayı?’ Diyorum ‘Valla ben son 20 yılın içinde ilk defa böyle yıldızları görebildim. Moskova’da ne yıldız görüyorsun, ne bulut.”

Ardından KKTC’ye yerleşmeye karar vermiş Rauf Kasimov, bu sürede birçok hotelde çalışmış, dersler vermiş. Yerleştikten sonra da adanın nasıl eve dönüştüğünü şöyle aktarıyor:

“O zamanlar Lefkoşa Surlariçi’nde yürüyüş yapıyordum. Oralara yakın bir lojmanım vardı. Yürürken hayret ediyordum. Diyordum ‘Burası zaman makinesi mi ne?’ Sanki 1960’lı yıllarda Bakü. Benim küçüklüğüm. Mesela kapı açık, bir nenecik oturur, ayakları sandalyesinde televizyon izliyor. Ben de öyle bakıyorum, şaşırıyorum. Tam bizim mahallemizin aynısı. Mutlu oluyorum.”

KKTC’nin aynı zamanda kendisi için bir sınav olduğunu dile getiren Kasimov, burada tanışıp evlendiği Ayla Hanım sayesinde ülkeye tutunabildiğini ve bir hayat kurabildiğini, yaş ilerledikçe sık sık ihtiyaç duyduğu doktora bile eşinin kulağından tutarak götürmesiyle gittiğini kaydediyor ve ona teşekkürlerini iletiyor.

Kasimov, Kıbrıs için “Zeybek” isimli bir beste de yaptığını hatırlatıyor, Bulgaristan’da beste yarışmasında ödül kazanan bu bestenin yakın zamanda bir belgeselde kullanılacak olmasından duyduğu memnuniyeti paylaşıyor.

Piyano çalabilmek için birinin özel bir yeteneğe sahip olmasına gerek olmadığını söyleyen Kasimov, asıl önemli olanın disiplinli çalışmak, istek ve sabır olduğunu vurguluyor.

“Bu işi başarmak istiyorsan saatlerce piyanonun önünde oturacaksın. Bu kadar.” diyor Kasimov, ancak öğrencilerin yüzde 40’ının böyle bir çalışma disiplinine giremediğinden dolayı bir süre sonra dersleri bıraktığını belirtiyor.

“Piyano öğrenmenin yaşı” sorusuna ise Kasimov, öğrenmeye başlamak için en erken yaşın 7 civarı olduğu görüşünü paylaşıyor, çocuğun ilk önce okula gitmeye başlamasının, derste oturup odaklanmayı öğrenmesinin faydalı olduğunu söylüyor. Bu eğitimin sonu olmadığını da vurgulayan Kasimov, “İstersen 100 yaşında da başlayabilirsin. Yaş limiti yok. İstek varsa o iş bitmiştir.” ifadelerini kullanıyor.

Bir müzik aletini ustalıkla çalabilmenin kişiye toplum içerisinde büyük itibar kazandıracağını da belirten Kasimov, “Bu kişi ister doktor olsun, ister iş adamı, eğer toplum içerisinde çıkıp Chopin’in Vals’ini çalabiliyorsa, başkalarından ayrılır, diğerleri ona farklı bir gözle bakmaya başlar.” diyor.

Piyanonun insanın sığınağı da olduğunu söyleyen Kasimov, bunu şöyle anlatıyor:

“Müzik benim için öyle. Benim kapalı dünyam. İstediğinde ona saklanabiliyorsun. Mesele dünya batabilir, yok olabilir. Etrafımızda sürekli savaşlar oluyor. Nereye bakarsak pislik var. Ama sen piyano çalarak onlardan kaçabiliyorsun, böyle bir gücün var. Sen varsın, müzik var, dünya yok. Saati görmüyorsun, saat kaç oldu diye bakmıyorsun. Bu çok özel bir süreç.”

Rauf Kasimov, bu yıl yine Bellapais Manastırı’nda düzenlenen 22. Uluslararası Kuzey Kıbrıs Müzik Festivali kapsamında 12 Ekim’de resital verecek.

Kasimov, “70. Yıl Kutlaması” olarak isimlendirdiği bu konseri için hazırladığı yaklaşık bir buçuk saatlik programında kendisi için hayatının önemli anlarını simgelediğini düşündüğü parçaları çalacak.

“Benim hikayelerimin parçaları” olarak ifade ettiği bestelerin arasında Bakü’de yürürken notaların yüzüne çarpmasıyla keşfettiği Scriabin’in 7 Pieces’i, kendisine müzik eğitimindeki ilk yılları hatırlatan Mozart’ın “Sonata in F Major” ü, öğretmenin küçükken çalmasına izin vermediği Chopin’den “Mazurka in La Minor” yer alıyor.