Tüketici fena halde istismar ediliyor: Bugün yine fiyatların alabildiğine kudurtulduğu gün... Mesela manav-market fiyatları: Delik deşik, tam olgunlaşmamış, cıvık domatesin kilosu 115 TL... Bol çamurlu patatesin kilosu 100 TL... Hıyarın 70 TL!.. Kalitesiz, hatta olgunlaşmadan ağacından toplanmış incirin kilosu 230 Tl... Çoğunun içi çürük çıkan soğanın kilosu 60 TL.. Allah'ın sarımsağının kilosu 250 TL... Kolokas saplarının ağırlığı kilo basmakta berdevam... Daha sayayım mı?.. Üreticinin de tüketiciye saygısı kalmadı... Malın, ürünün iyisini, kalitelisini Güney Kıbrıs'a ve lüks otellerle restoranlara satar, geri kalan kalitesizini tüketici halkın önüne ateş pahasına sürer... Kendilerini ne denetleyen, ne de resmen sorgulayan var nasıl olsa... Tüketici örgütlenmesi de sıfır... Dar gelirli tüketici kendi yağıyla kavrulmaya terk edildi... Kalite, denetim ve denge serbest piyasa ekonomisinin koşulları içinde sebze ve meyve ithalatı ile sağlanabilir... Tıpkı Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Turgay Deniz'in de dediği gibi: Sebze ve meyve ithali serbest bırakılmalı... Durumlar bunu gerektiriyor...
(Ahmet Tolgay)
Eski insanlarımızın çok büyük sözleri var.
Bazıları,
Mesela,
"Ne ekersen onu biçersin" gibi.
Mesela,
"Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir" gibi.
Tam bize göre değil mi?
Ama,
Bu böyle devam edemez.
Ne yapacağız?
(Ülker Fahri)
Sahtekar değil sadece küçüktüm
Yaş kemale erince, insan kendi gerçekleriyle daha rahat yüzleşiyor, hatta dalga da geçebiliyor.
Daha önceleri böyle miydi? Yoo, değildi, hemde hiç değildi. Bir dönem ağırca sayılabilecek depresyon deneyimim oldu. O dönem ne numara yaptım, nasıl iyi görünmeye çabaladım, ne kadar çok gülermiş gibi yaptım anlatamam. Hatta "mış" gibi yapmalarıma kızıp, kendime "ne sahtekar kadınsın" diye şiir yazmışlığım bile var. Aslında, sahtekar değil, sadece yeterince büyümemiştim. Haksızlık etmiştim kendime.
Oysaki, İnsan halleriydi kendimde kabullenemediğim. Sanki hep iyi olacağım diye senet imzalamış, hayatı da kefil yapmıştım. "Zorun neydi be cancağızım, ne çok kastın kendini" diye geçmişteki kendimle ne çok dalga geçiyorum bir bilseniz.
O dönemden bana kalan bir güleryüz maskem vardır. Hala refleks olarak canım sıkılınca kocaman gülümserim karşımdakine.
En garibi de o dönemler yaşadığım herşeyi sadece benim yaşadığımı düşünmem ve okuduğum kitaplardaki benzerlikleri kurgu sanmamdı.
Bu yüzdendir; şimdilerde insan hallerinin beni şaşırtanı olunca hemen Fransız yazar Monteigne'nin Denemeleri'ni okurum.. Denemelerin ilk örneğidir ve 1580 yılında yazılmış, insanın özünü anlatan muhteşem bir eserdir. Onu okuyunca hemen kendime gelir ve "deryada bir damla olduğumu, hatırlarım." Damlaların en kocaman halinin ise bütün damlaların deneyimlerinin bir araya geldiği gün gerçek olacağını bilirim.
Deneyimlerimizi yaşarken, hepimizin varış noktası için çabaladığımızı hatırlamamızda fayda var sanırım.
ŞEYTAN DA, MELEK DE, CENNET DE CEHENNEM DE BU DÜNYADA
Ve ekleyeyim, ben meleğinde, şeytanında içimizde olduğuna, hangisini beslersek onu yaşattığımıza, bu beslemelerin topyekün neticesinde cennetin de, cehennemin de bu dünyada olduğuna fena halde inanıyorum.
Sevgi şifadır, sevgiyle kalın, içinde şeytan besleyenlerin sayısının artığının farkındalığı ile…
(Dilek Orhan)